1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Marshall Fonu'ndan Taştan: AB'de Gülen algısı değişiyor

11 Kasım 2017

Türkiye-AB hattındaki krizin aşılmasında terörle mücadele tanımının önemini vurgulayan Alman Marshall Fonu'ndan Kadri Taştan, "AB, Türkiye'nin Gülen endişesini daha çok anlar hale gelmeye başladı" dedi.

https://p.dw.com/p/2nRJr
Fotoğraf: Getty Images/F. Vogel

Türkiye'nin AB'ye tam üyelik müzakerelerinin durdurulması ile ilgili tartışmalar gündemdeki yerini korurken, ilişkilerdeki gerilimin en önemli nedenlerinden biri olarak ortaya konulan terörle mücadele konuları iki taraf arasında 28-29 Kasım tarihlerinde Ankara'da yapılacak terörle mücadele diyalog toplantısında masaya yatırılacak. 

DW Türkçe'ye konuşan Alman Marshall Fonu'nun (GMF) kıdemli araştırmacısı Kadri Taştan, Türkiye ile AB arasında yaşanan gerilimde terörle mücadele konusundaki algı farklılıkları ile güvensizliğin ciddi bir ağırlığı olduğunu söyledi ve "İlişkilerde mevcut krizin aşılmasını sağlayabilecek, en azından ilişkileri rahatlatabilecek en önemli konunun terörle mücadele olduğunu söyleyebiliriz" diye konuştu.

Güven bunalımının aşılmasının önemine vurgu yapan Taştan, "AB, Türkiye'nin Gülen endişesini daha çok anlar hale gelmeye başladı" dedi.

DW Türkçe: Size göre Türkiye-AB ilişkilerinde terörle mücadelenin önemi nedir?

Taştan: Türkiye ile AB arasında yaşanan sorunlarda terörle mücadele konusunda algı farklılıklarının, güvensizliğin ciddi bir ağırlığı var. İlişkilerde mevcut krizin aşılmasını sağlayabilecek, en azından ilişkileri rahatlatabilecek en önemli konunun terörle mücadele olduğunu söyleyebiliriz.

DW Türkçe: Ancak iki taraf arasında terörün tanımı, terörle mücadele yöntemleri gibi konularda yaklaşım farklılıkları derin. Bu işbirliğini çıkmaza sokmuyor mu?

Kadri Taştan -  Experte vom German Marshall Fund of the United States
Alman Marshall Fonu’nun (GMF) kıdemli araştırmacısı Kadri TaştanFotoğraf: GMFUS/S. Halls

Taştan: Bir güven bunalımı olduğu çok açık. AB Türkiye'nin çok geniş yorumladığı terör tanımın daraltmasını bekliyor. Türkiye ise AB'nin PKK ve Gülen yapılanması konusunda beklediği adımları atmamasına, özellikle de cemaat üyelerinin iade edilmemesine tepki gösteriyor. Türkiye'nin ve AB'nin terörizmle mücadele konusunda hem tanım, hem öncelik farklılıkları bulunuyor. Krizlere yol açan da bu temel farklılıklar.

DW Türkçe: Diğer taraftan her iki taraf da işbirliğine ihtiyaç duyuyor, size göre yeniden işbirliğinin güçlendirilmesi nasıl mümkün olabilir?

Taştan: Her iki tarafın adım atmasıyla ancak karşılıklı güven yeniden inşa edilebilir. Bununla birlikte terör tanımı üzerinde bir mutabakat sağlanması beklentisinin çok da gerçekçi olmadığına dikkat çekmek isterim. Çünkü yaklaşım tamamen farklı. Ama iki taraf açısından öncelikler ne? AB, Türkiye üzerinden Avrupa'ya gelme ihtimali olan IŞİD üyeleri, yabancı savaşçılarla ilgili istihbarat paylaşımının devamını istiyor. Türkiye'nin ise PKK ile mücadele ve özellikle darbe girişiminden sonra Gülen cemaati konusunda beklentileri var. Darbeden sonra Türkiye'deki gelişmeler Avrupa tarafından çok da anlaşılamadı, ama AB'de Gülen algısı son dönemde değişmekte. Türkiye'nin Gülen endişesini daha çok anlar hale gelmeye başladılar. Türkiye'ye, darbe girişimine katıldığı ve kesin bulguların olduğu isimlerin iadesi gibi bazı konularda yardımcı olabilirler. Ama işte bu noktada da AB yetkilileri Türkiye'de hukukun üstünlüğü, adil yargılamaya ilişkin konularda kaygılarını dile getiriyor, Türkiye'den bu konularda güvence isteniyor.

DW Türkçe: Batılı bazı siyasetçiler, Türkiye'yi IŞİD'e göz yummakla, Türkiye'den bazı siyasetçiler ise Batılı müttefiklerini terör örgütlerine destek vermekle suçladı. Tüm bunlar, müttefiklik ilişkisini sorgulamasına yol açtı. Size göre bu geçici bir gerilim mi?

Taştan: Bir güven bunalımı olduğu açık ama bir yol ayrımında olunduğunu söylemek mümkün değil. Türkiye'de kendi iç sorunlarının Batılılarca iyi anlaşılamadığı hissiyatı çok hâkim. Sıradan insanlarda bile, "terör örgütlerinin desteklenmesi yoluyla iktidar değişikliğine yol açılmak istendiği" algısı çok yüksek. Türkiye NATO üyesi. Buna rağmen sıradan insanlara sorarsanız Türkiye'de pek çok kişi NATO'yu Batılı güçlerin Türkiye'ye karşı komplolar üreten bir organizasyonu olarak nitelendirir. Son yıllarda bu hissiyatın arttığını gözlemleyebiliyoruz. İşte algılar farklı. Brüksel'de PKK bayrağı taşıyan birisi Türkiye'de terörist olarak nitelendirilirken Belçika'da bu kapsamda değerlendirilmiyor.

DW Türkçe: Avrupa Birliği, Kürt sorununa siyasi çözüm beklentisini her fırsatta dile getirirken, Türkiye'de son dönemde güvenlik politikaları ağırlık kazanmış durumda. Belçika'da bir mahkemenin PKK'nın bir terör örgütü sayılamayacağı yönündeki kararı, bazı Avrupalı siyasilerin PKK'nın terör örgütleri listesinde çıkartılması çağrıları Avrupa'da bir politika değişikliğine mi işaret ediyor? PKK'nın terör örgütleri listesinde çıkartılması olası mı?

Taştan: PKK, AB'nin terör örgütleri listesinde ve yakın gelecekte listeden çıkartılmasını olası görmüyorum. Kobani'deki çatışmalardan sonra PKK, IŞİD'e karşı savaşan bir örgüt olarak daha farklı bir şekilde algılanmaya başlandı, Kürt sorunu daha çok bölgesel nitelik kazandı. Ancak bu olayın sadece bir yüzü. AB, uzun süreden beri, Türkiye'deki Kürt sorununa siyasi çözüm bulunmasını destekliyor. Bu yönde adımlar atılması durumunda, Türkiye'nin PKK ile mücadele konusunda Avrupa'dan daha çok talepte bulunabileceği ve bunlara karşılık verilebileceği belirtiliyor.

DW Türkçe:  AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler son derece gergin ama buna rağmen gelecek haftalarda, ekonomi, ulaştırma ve enerji gibi alanlarda üst düzey toplantılar gerçekleştirilecek. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Taştan: Bu iyi bir gösterge, iplerin kopmadığını gösteriyor. Bütün bu gerilime rağmen ne AB tam üyelik müzakerelerini durduruyor ne de Türkiye vazgeçiyor. İki taraf da diyaloğun alternatifinin çok da hayırlı olmayacağının farkında. Türkiye için AB çok önemli, hem ekonomik, hem politik kredibilite anlamında. AB açısından da Türkiye gözden çıkarılacak bir ülke değil. Ekonomisi son dönemde bazı zorluklar yaşasa da 80 milyonluk, çoğu zaman Avrupa'dan çok yüksek tüketimi olan, enerji alanında, terörizmle mücadele alanında işbirliği bakımından önem taşıyan bir ülke. Kaotik Ortadoğu coğrafyasındaki diğer bölge ülkelerine kıyasla ekonomisi ve siyaseti istikrarlı. AB açısından Türkiye bölgede bir istikrar çıpasıdır. Suriye gibi nispeten küçük bir ülkede yaşananların Avrupa'da yarattığı etki ortada. Dolaysıyla Türkiye'nin istikrarı, ekonomik olarak refahı önemli ve bu yüzden her şeye rağmen ilişkiler kopmuyor.

DW Türkçe: Brexit ile birlikte yaşanan süreçte "çok vitesli bir Avrupa Birliği" tartışmaları Türkiye'nin AB geleceği açısından yeni senaryoları beraberinde getirebilir mi?

Taştan: Çok viteslilik aslında şu anki AB'nin de yapısında olan bir olgu. Birleşik Krallığın AB'den çıkması hem çok vitesli Avrupa tartışmalarını beraberinde getiriyor hem de Birleşik Krallık olmadan belki AB daha çok federasyona evrilecek, siyasi olarak daha çok bütünleşmiş bir AB ortaya çıkacak. İki söylem paralel dillendiriliyor. Eğer politik olarak daha entegre olmuş bir Avrupa Birliği öne çıkarsa, burada Türkiye'yi görmek güçleşecektir. Buna Fransa ve Almanya'nın itirazı olacaktır.

DW Türkçe: Türkiye'de geniş kesimlerde, "AB dağılacak", "ekonomisi çökecek" algısı var,  Rusya ile Çin alternatif olarak sunuluyor. Sizce bu yaklaşım ne kadar gerçekçi?

Taştan: AB üyeleri Fransa'da, İtalya, Portekiz ve İspanya'da işsizlik rakamları yüksek, büyüme rakamları kötü ama Türkiye'de bu Avrupa'da korkunç bir geriye gidiş varmış gibi abartılıyor. Doğruyu yansıtan bir yaklaşım değil. AB ülkelerinin çok sağlam altyapıları var ve bu ülkeleri uzun dönem taşıyacaktır. Türkiye ticari anlamda Çin olsun, Rusya olsun, partnerlerini gayet tabii ki artırmalı. Ama bu Avrupa'ya bir alternatif değil ancak tamamlayıcı bir unsurdur. Türkiye'nin halen yüzünün Batı'ya, Avrupa'ya dönük olduğunu anlamak için ekonomi rakamlarına bakmak yeterli diye düşünüyorum.

©Deutsche Welle Türkçe

Değer Akal