1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

SWP: Avrupa Türkiye’den “tehditkar ortak” olarak sözediyor

6 Kasım 2020

Alman düşünce kuruluşu SWP tarafından yayımlanan makalede, Avrupa’da artık “tehditkar bir ortak” olarak algılanan Türkiye’nin Rusya ile birlikte “hızlı bir Batı’dan yabancılaşma rotasında” ilerlediği kaydedildi.

https://p.dw.com/p/3kyB5
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/T. Bozoglu

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bilim ve Politika Vakfı (SWP) tarafından yayımlanan makalede, Türkiye’nin “Batı’dan hızlı bir yabancılaşma rotasında” olduğu ve artık Avrupa’da “‘tehditkar bir ortak” olarak algılandığına dikkat çekildi.

SWP’nin bünyesindeki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi (CATS) uzmanı Dr. Daria Isachenko tarafından kaleme alınan ve Türkiye’nin müdahil olduğu Dağlık Karabağ ihtilafında izlediği strateji ile Ankara-Moskova hattındaki müzakerelerin mercek altına alındığı makalede dikkat çekici tespitlere yer verildi.

Isachenko, Türkiye’nin Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ihtilafa, Bakü’ye “hem cephede, hem de müzakere masasında” destek açıklamasıyla müdahil olduğunu anımsatırken, Ankara’nın izlediği bu stratejiyle Dağlık Karabağ için kurulacak müzakere masasında yer almayı garanti altına almaya çalıştığına vurgu yaptı. Makalede, “Türkiye müzakere sürecinde yer alarak bölgesel güç statüsünü sağlamlaştırmak istiyor” ifadelerine yer verildi.

“Türkiye masada Batılı ülkeleri istemiyor”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,  ABD, Fransa ve Rusya’nın  eş başkanlığını yürüttükleri AGİT Minsk Grubu’nun ihtilafın çözümüne dönük yürüttükleri müzakerelere sert eleştiriler yönelttiğine dikkat çeken Isachenko, Türkiye’nin, Dağlık Karabağ sorununa çözüm müzakereleri için ayrı bir formatı yeğlediğini aktardı.

CATS uzmanı,  Türkiye’nin Suriye örneğinde olduğu gibi Güney Kafkasya’da da  Dağlık Karabağ ihtilafını, Batılı ülkelerin yer almadığı, doğrudan Rusya ile müzakere masasına oturulacak bir formatta çözme niyetinde olduğunu kaydetti.

“Rusya’nın güvenliğine tehdit”

Türkiye’nin bu hamlelerinin Rusya’da nasıl yankı bulduğuna değinen Isachenko, Türkiye gibi NATO müttefiki bir aktörün, Güney Kafkasya’da askeri varlık gösterme niyetinin Kremlin açısından “kabul edilemez” olacağına dikkat çekmekle birlikte, Rusya’nın ne Ermenistan, ne Azerbaycan ne de Türkiye ile ilişkilerinin kötüleşmesini istediğine vurgu yaptı.

Dağlık Karabağ’da tırmanan ihtilafın, Rusya’nın kendi güvenliğini de tehdit eder bir noktaya geldiğine işaret eden Daria Isachenko, makalesinde şu dikkat çekici ifadelere yer verdi:

“Mevcut ihtilafın Rusya’ya oluşturduğu risk, Kuzey Kafkasya için de ağır sonuçlar doğurabilecek bir istikrarsızlığa yol açmasıdır. Kremlin özellikle Güney Kafkasya’daki yabancı askerlerden rahatsız. Gelen bilgilere göre buraya 'El Nusra Cephesi, Hamza Tümeni, Sultan Murad ve radikal Kürt gruplar gibi Ortadoğu’da savaşan uluslararası terör örgütlerinin’ savaşçıları sızmış durumda. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilafın bu şekilde genişlemesi, sadece Rusya’nın nüfuz alanını değil, bizzat Kuzey Kafkasya’da kendi güvenliğini tehdit ediyor.”

Moskova Ankara’ya neden izin veriyor?

CATS uzmanının makalesinde Ankara’nın Dağlık Karabağ ihtilafına müdahil olmasıyla Rusya için sürecin çetrefil bir hal aldığına işaret etmekle birlikte, “Buna rağmen Moskova ve Ankara’nın pek çok alanda örtüşen çıkarları, bir işbirliğine işaret ediyor olabilir” vurgusunu yaptı.

Peki nasıl oluyor da Moskova, büyük önem atfettiği nüfuz alanına Ankara’nın müdahalesine izin veriyor? Isachenko, bu soruya yanıt verirken Wanger Grubu’nun sahibi olduğu iddia edilen Evgeni Prigozhin’in bir söyleşisine atıf yapıyor.

Prigozhin’in bu söyleşide, Ermenistan’da 2018 yılında iktidara gelen ve Rusya tarafından Batı yanlısı olarak değerlendirilen Başbakan Nikol Paşinyan’dan duyulan rahatsızlığa vurgu yapıyor. Paşinyan’ın göreve geldiği iktidar değişikliğinin Batı tarafından planlandığına, bu yolla Rusya’nın Ermenistan üzerindeki nüfuzunun baltalanmak istendiğine dikkat çeken Prigozhin, Türkiye için dikkat çekici ifadelere de yer veriyor. Putin’e yakınlığı ile bilinen Prigzhin söyleşide, “Türkiye’nin, Ermenistan sınırını aşmamak kaydıyla Dağlık Karabağ’a her türlü müdahale hakkı vardır” sözlerini kaydediyor.

CATS uzmanı Isachenko, Prigozhin’in Ankara’ya verdiği bu mesajın altını çizerken aslında Türkiye’nin Dağlık Karabağ ihtilafına müdahil olmasının Kremlin’e, 2018 itibariyle Ermenistan üzerinde azalan nüfuzunu yeniden kazanabilmesi için adeta uzatılmış bir yardım eli olduğuna vurgu yapıyor.

“Hızla Batı’ya yabancılaşıyorlar”

Alman düşünce kuruluşu uzmanı Isachenko en çarpıcı tespitini ise, Türkiye ile Rusya arasında Suriye ile başlayan, Libya ile devam eden ve şimdi de Güney Kafkasya’da gözlemlenen müzakerelerin niteliği konusunda yapıyor.

Görüş ayrılıklarına rağmen süren Türk-Rus işbirliğinin, “Batılı devletlerin olmadığı ikili bir işbirliğine dayandığına” dikkat çeken İsachenko, Rusya gibi Türkiye’nin de “Batı’dan hızlı bir yabancılaşma rotasında” olduklarını kaydediyor.

Isachenko makalesinde şu değerlendirmeyi aktarıyor:

“Türkiye, Kremlin için bir ‘stratejik ortak’ değil ama 'çok yakın bir ortak' konumunda. Dolaysıyla eğer Rusya, ABD’yi bölgesel çatışmalardan dışlama ya da Türkiye’yi bölgesel bir güç olarak destekleme tercihleri ile karşı karşıya bırakılırsa, işte o zaman ikincisi Moskova için kötünün iyisi bir seçenek olur. “

“Yeni-Osmancılık” vurgusu

CATS uzmanı Daria Isachenko’nun makalesinin “Yeni-Osmancılık ve Karabağ ihtilafına getirdiği riskler” başlıklı bölümünde ise Türk dış politikasına ilişkin dikkat çekici değerlendirmeler yer alıyor.

Türkiye’nin dış politikasının askerileşmesinin Güney Kafkasya’ya da yansıdığını, Suriye ve Doğu Akdeniz’den sonra Dağlık Karabağ’ın da uluslararası bir ihtilaf bölgesine dönüşmekte olduğunu aktaran Isachenko, değerlendirmesinde şu gözleme de yer veriyor:

“Artık Avrupa’da Türkiye’den zor bir ortak olmaktan öte ‘tehditkar bir ortak” olarak söz ediliyor.”

Değer Akal

© Deutsche Welle Türkçe