1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

27.07.2009 - Alman basınından özetler

27 Temmuz 2009

AB Komisyonu'nun, Avrupalı vatandaşların banka verilerini terörle mücadele çerçevesinde Amerikan makamlarının erişimine açma planı yoğun tartışmalara yol açtı. Konu bugünün Alman basınında da geniş yer tutuyor.

https://p.dw.com/p/IxvT
Fotoğraf: Bilderbox

Süddeutsche Zeitung'un yorumunda şu satırları okuyoruz:

“CIA’in ağzından El Kaide kelimesi çıktığında, AB'nin veri koruma ile ilgili tüm yönetmeliklerinin anlamını yitirmesi gibi bir şey olabilir mi? Diplomasi, hak ve hukuktan daha mı güçlü? Ortaya pekçok soru işareti çıkıyor: Banka verilerinin sadece terörle mücadelede kullanıldığı nasıl garanti edilebilir? Terör soruşturması çerçevesinde elde edilen verilerin yıllar sonra herhangi bir makamın gözünde başka bir şüpheye dayanak oluşturması nasıl engellenecek? Banka verilerinin ekonomi casusluğu için kullanılmaması nasıl güvence altına alınacak? Daha çok soru ortaya çıkacak. Güvenmemek sağlıklıdır ve veri koruma ilkesinin çekirdeğidir. ‘No’ kelimesi de dostlar arasında söylenebilmelidir.”

Essen kentinde yayımlanan Neue Ruhr/Neue Rhein gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Hollanda sınırında oturan bir Alman'ın, yazlığının bulunduğu Yeni Zelanda'ya para havale etmesi Atlantik'in öbür yakasındaki istihbarat birimlerini niye ilgilendiriyor ki? Ya da tam tersi: Almanya'da çalışan bir Hollandalı, maaşını ülkesindeki banka hesabına yatırtıyorsa ne olacak? Kimseyi ilgilendirmemesi gerektiği halde yine de Amerikan soruşturma birimlerinin para akışını izlemesine izin verilmesi gündemde. Hem de hesap sahibinin bilgisi olmadan, gizlice. Hukuk devleti nerede? Demokrasinin kalan birkaç ilkesine de uymak gerekir. AB dünya çapında kendisini vatandaşlık hakları savunucusu rolünde göstermeye çalışıyor. Ama ABD ile bu anlaşmaya imza atılırsa, o zaman iyi uykular Avrupa!"

Düsseldorf'ta yayımlanan Handesblatt gazetesi ise ABD ve AB'nin İran politikasını mercek altına alıyor yorumunda:

“Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın nükleer silaha sahip bir İran'ı bölgede yoğun bir silahlanma ve yakın bir askeri işbirliği yoluyla dizginleme önerisi şaşkınlığa yol açtı. Savunma Bakanı Robert Gates bugün İsrail'e gittiğinde bazı şeyleri açıklaması gerekecek. AB de oldukça şaşkın görünüyor. Londra ve Paris daha sert tutum sergilemekten yana, Berlin ise acele davranışlardan kaçınılması uyarısında bulunuyor. Brüksel ve Washington'daki karmaşayı aslında anlamak mümkün değil. Sonuçta Amerika ve Avrupalılar daha iki hafta önce G8 zirvesinde İran konusunda ortak tutum belirledi ve İran'a nükleer programı konusunda geri adım atmak ya da en azından müzakerelere başlamak için Eylül'e kadar zaman tanındı.”

Bild gazetesi ise yorumunda, Almanya'da meclis seçimleri öncesinde kamuoyu araştırmalarını ve partilerin durumunu ele alıyor:

“62 gün sonra sandık başına gidilecek. Kamuoyu araştırmacıları, Hristiyan Birlik partileri ve liberal Hür Demokratlar'ın, birlikte oyların yüzde 50'sine ulaşacağı konusunda hemfikir. Sosyaldemokratlar ise yüzde 24 ila 26'da seyrediyor. Seçim mücadelesi daha başlamadan sona mı erdi yani? Karar şimdiden verildi mi? Böyle düşünen, siyaset sahasındaki en önemli oyuncuyu, seçmeni hesaba katmamış olur. Çok sayıda seçmen 27 Eylül'de kime oy vereceğine henüz karar vermedi. Dolayısıyla şu günlerde yayımlanan kamuoyu araştırmaları, seçim sonuçlarıyla ilgili hiçbir fikir vermiyor. Hatırlatmak gerekirse: Son meclis seçimleri öncesinde de anketlere göre Hristiyan Birlik partileriyle Hür Demokratların oy oranı yüzde 50'yi buluyordu. Ama seçimlerden yüzde 45 ile çıktılar. Ölümü ilan edilen Sosyaldemokratlar da birinciliği kılpayı kaçırdı. Yani bu seçimlerde de eski kural geçerli: Herşey seçmene bağlı!




Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu



Editör: Ahmet Günaltay