1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

25.10.2004 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Nihat Halıcı25 Ekim 2004
https://p.dw.com/p/Absu

Alman ve Avrupa basınında bugün Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin tartışmalar, Brüksel ve Alman sağındaki iç mücadeleler, Avrupa Birliği’nin 2010’a ilişkin belirlediği ekonomik hedef ve Kosova seçimleri yer alıyor.

Almanya’nın Aşağı Saksonya eyaletindeki Hameln kentinde yayımlanan Deister und Weserzeitung gazetesi, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne muhtemel üyeliğine Almanya Başbakanı Gerhard Schröder’in şimdilik olumlu yaklaştığına dikkat çekerek şu yorumu getiriyor:

”Alman ana muhalefetini meydana getiren muhafazakarların, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tüm üyeliğine karşı cephe almaya devam etmesi, Schröder’i de er ya da geç etkileyecektir. Dış politikasına Almanya içi dengeleri gözeterek şekil veren Almanya Başbakanı, genel seçimlerden kısa süre önce çizgisinden çark edecektir. Gerhard Schröder, ansızın, Türkiye’nin kaydetmiş gözüktüğü mesafenin, aslında kriterlere pek de uygun olmadığını keşfedecektir! Schröder, Türkiye aleyhtarlığını şimdilik diğer birlik üyelerine bırakıyor, referandum benzeri araçlarla Ankara’nın önünün kesilmesini umuyor. Almanya Başbakanı bu işi başkalarına havale ederek bir taşla iki kuş vurmuş olacak. Bir yandan Türkiye’nin Avrupa Birliği konusu gündemden düşerken, diğer yandan Başbakan Türkiye kökenli Alman seçmenlerin dostluğunu kaybetmemiş olacak. Eh, Türkiye kökenli seçmenler elbette Schröder’in aldığı tavra sandık başında gereken ödülü takdim edecekler. Gerçekten de samimiyetten yoksun bir oyun sergileniyor.”

Fransız Ouest-France gazetesi, Türkiye’nin muhtemel Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin tartışmaların ortaya koyduğu çelişkiye dikkat çekiyor:

”Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği Avrupa’nın geleceği açısından büyük önem taşıyor ve bu nedenle de bütün ayrıntılarıyla tartışılması gereken bir konu. Türkiye’ye evet denilmesi, Avrupa Birliği’nin omuzlarına büyük sorumlulukların yüklenmesi, hatta belki de sonunda birliğin dağılmasını beraberinde getirecek bir süreci başlatabilecektir. Diğer yandan Ankara’ya verilecek hayır cevabı da tarihi açıdan büyük bir sorumluluk yüklenmek anlamına gelecektir. Batı ile islami fundemantalizmin çatışmasından endişe duyulan bir süreçte, Türkiye gibi önemli bir unsurdan vazgeçebilebilir mi? Doğrusu Fransızlar'ın umuttan çok korkusu ağır basıyor. Şimdi görev siyasetçilerimizde: Bakalım onlar, bu korku havasını dağıtıp umudu çoğaltacak cesarete ve geniş görüşlülüğe sahip mi?”

Süddeutsche Zeitung, Alman muhafazakarlar arasındaki çekişmeyi ele alıyor. Hristiyan Demokrat Parti lideri Angela Merkel’in genel başkanlığa seçilmesinden bu yana en ağır krizini yaşadığına işaret eden gazete, yaşanan gerginlikte başını Bavyera Eyaleti Başbakanı Edmund Stoiber’in çektiği Hristiyan Sosyal Birlik kurmaylarının büyük katkısı olduğunu vurguluyor.

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise Avrupa Birliği Komisyonu’nun İtalyan adayı Buttiglione çerçevesinde yaşanan tartışmalara sütunlarında yer veriyor:

”Aslında tartışılan Buttiglione değil, bizatihi Komisyon Başkan adayı Barroso... Buttiglione nezdinde Barroso’nun önüne geçilip geçilemeyeceğinin, en azından sindirilip sindirilemeyeceği sınanıyor. Şimdi sorulması gereken, Barroso geri adım atmadığı taktirde dahi Komisyon’a onay verilecek mi?”

Financial Times Deutschland, Avrupa Birliği’nin dünya ekonomisindeki konumuna eğiliyor:

Anlaşılan giderayak gerçekler daha rahat dile getiriliyor. Avrupa Birliği Komisyonu’nun görevi devretmeye hazırlanan Başkanı Romano Prodi de doğrusu lafını esirgemedi. Portekiz’de 2000 yılı Mart ayında yapılan ve kayıtlara ‘Lizbon Gündemi’ olarak geçen zirvede Avrupa Birliği liderleri, 2010 yılına Amerika Birleşik Devletleri’ni ekonomik açıdan sollayabilmek üzere bazı kararlar almışlardı. Romano Prodi, ”bilgi ekonomisine dayalı, dünyanın rekabet gücü en yüksek ve dinemik ekonomik bölgesi”nin yaratılması yolunda atılan adımların büyük bir başarısızlık olduğunu ifade ediyor. Doğrusu, Prodi’nin şimdi dile getirdiklerini Berlin’den Helsinki’ye bütün birlik hükümetleri de biliyor. Avrupa Birliği bürokratları tarafından hazırlanan 10 yıllık plan, üzerinde yer aldığı kağıt kadar bile değer taşımıyor artık.”

Kosova’da hafta sonunda yapılan seçimler, Handelsblatt gazetesinin sütunlarında yankı bulmuş. Gazete, Kosova’nın bağımsızlığının er ya da geç kaçınılmaz olduğuna dikkat çekiyor ve bölgenin halen Sırbistan-Karadağ’ın bir parçası olarak düşünülmesinin imkansız olduğunu kaydediyor.

Frankfurter Rundschau da Kosova seçimlerini şu satırlarla değerlendiriyor:

”İyi haber, Kosova’da seçimlerin huzur ve barış içinde yapılmasıydı. Kötü haberse, Sırp azınlığın seçimleri boykot etmesiydi. Demek ki, savaşın ardından 5 yıl geçmiş olmasına rağmen Kosova’da hala ‘Kosovalılık bilinci’ yerleşememiş. Peki Kosova sorunu nasıl çözülecek? Özerklik mi, bağımsızlık mı yoksa Kosova’nın bölgelere ayrılması mı? Hedef belirsizliğini korusa da kesin olan, Kosova sorununun çözümüne giden yolun Priştina, Belgrad ve uluslararası toplumun temsilcilerinin müzakere masasına oturmasından geçtiği... Hem Arnavutlar'ın, hem de Sırplar'ın Avrupa Birliği vatandaşı olma talebi de göz önüne alındığında Kosova’da çözümü sağlayacak güç odaklarının arasında Brüksel’in önemli bir rol oynaması kaçınılmazdır.”