1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

24.07.2006 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Baha Güngör24 Temmuz 2006
https://p.dw.com/p/Ablg

Ortadoğu’daki gelişmeler bugünkü Alman gazetelerinin yorumlarında ele alınan konuların başında geliyor. “Kölner Stadt-Anzeiger” gazetesi, Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in Kahire ve Kudüs’teki temaslarını somut çözüm arayışı olarak değerlendiriyor:

“Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, Ortadoğu temaslarında kimin suçlu, kimin mağdur olduğu gibi sorularla zaman kaybetmek yerine, Kahire ve Kudüs’deki diplomatik girişiminde öncelikle tüm enerjinin siyasi bir çözüm için harcanmasını istedi. Böyle bir çözümün kalıcı ve kabul edilebilir olabilmesi için, kararlı olmak gerekiyor. İsrail Savunma Bakanı Amir Perez’in istediği NATO öncülüğünde bir barış gücü, bugünden yarına gerçekleşemez, ancak böyle bir güç barışın yeniden tesis edilebilmesi yönünde bir olanak oluşturabilir.”

“Berliner Zeitung” gazetesi, ABD’nin Ortadoğu politikasını Irak’tan öteye oluşturması gerektiği görüşünü ön plana çıkarıyor:

“ABD, öngörülen bir uluslararası barış gücüne asker vermeyecek, ancak bu savaş Washington’un Ortadoğu politikasını değiştirecek. Dünyanın “süper gücü” son gelişmelerden sonra geri çekilemez, çünkü bu savaşta taraf oldu ve sorumluluk üstlendi. Sonuç olarak ABD, İsrail’i saldırılarını durdurma yönünde ikna edebilecek ve böylece çatışmaların yayılmasını önleyebilecek tek devlet.”

“Hamburger Abendblatt” gazetesi, Almanya’nın uluslararası barış çabalarına katkısını İsrail’e karşı özel sorumluluğu ile bağdaştırıyor:

“Lübnan’da bir uluslararası barış gücü oluşturulacaksa, Almanya, ordusunun NATO ve AB güvenlik sistemlerine dahil olduğu için bu kapsamda gelişmelere seyirci kalamayacak. Ancak böyle bir güce katılım, Almanya’nın İsrail’e karşı tarihinden gelen özel sorumluluğu içinde hareket edeceği yönünde bir sinyal oluşturacak. Böyle bir gücün oluşturulmasının temel şartı, tarafların kabul edeceği ve uyacağı bir ateşkes. Öngörülen barış gücünün sükuneti koruma görevini yapabilmesi için gereken şartların sağlanması şart.”

“Bonner General-Anzeiger” gazetesi, Avrupa’nın Ortadoğu’da barışa katkı konusunda başarılı olabilmesinin çok zor olduğu görüşünde:

“İsrail ile Filistin arasında her yerde patlayıcı madde var. Uluslararası camia siyasi bir çözümü sağlamadıkça Avrupa Birliği bölgede sadece başarısız olabilir. Hangi güç Şam’ı ve Tahran’ı ikna edebilir? Kim Hizbullah ve Hamas’ın hangi temsilcisiyle görüşecek? Uluslararası barış gücünün başarılı olabilmesi için, tüm tarafların bu yönde gereken zemini hazırlaması kaçınılmaz. İşte tam bu noktada henüz bir görüş birliği sağlanmış değil. Washington fazla karışmıyor, Moskova kenara çekilmiş bekliyor, Suriye ve İran arka planda kalıyor, ancak silahlı milisler üzerinden krize karışmaktan geri kalmıyor. Böyle bir ortamda Avrupa ne yapabilir? Böyle bir ortamda gereken, siyasi ve diplomatik bir girişim, yani Ortadoğu Dörtlüsü’nün inisiyatifi ele alması.”

“Frankfurter Allgemeine Zeitung” gazetesi, İsrail’in bir kez daha tek taraflı geri çekilmeyeceği görüşünü savunuyor:

“İsrail yeni bir şiddet patlamasının tohumunu içeren herhangi bir çözümü kabul etmeyecek. Geçmişte İsrail’in tek taraflı geri çekilmesini şart koşan tüm çözümlerin ardından çok kan aktı. Örneğin uluslararası devletler topluluğunu temsil eden BM Güvenlik Konseyi, bunun için gereken mekanizmayı oluşturmadan bir kez daha Lübnanlı milislerin, yani Hizbullah’ın silahsızlandırılmasını talep edemez. Şimdi umutlar, kriz diplomasisinin krizi gerçekten sona erdirmek için gereken anahtarı bulması yönünde, ve tabii ki bu anahtarı uyacağı kilidi de, örneğin Suriye’de...”

Avusturya’nın başkenti Viyana’da çıkan “Die Presse” gazetesinin değerlendirmesi ise şöyle:

“Son günlerde Washington’dan gelen tüm değerlendirmeler, daha önce Kudüs’de yapılan değerlendirmelerin tekrarından öteye gitmiyor. Bölgede yaşanan krizlerde eskiden ABD Dışişleri Bakanları Washington’a yakın veya uzak olan tüm başkentlere giderek çözüm ararlardı. Bugün ise ABD ve İsrail parmaklarıyla krizin kaynağı olarak parmaklarıyla Tahran ve Şam’ı gösteriyorlar, ancak bu iki merkez ile görüşmek isteyen yok.”