1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

23.12.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu23 Aralık 2005
https://p.dw.com/p/Abo3

Alman ve diğer Avrupa basınında bugün ABD’de Başkan Bush’a karşı güçlenen muhalefet, İran’ın nükleer programı, tsunami felaketinin birinci yılında yardım çalışmalarının bilançosu ve Microsoft şirketine karşı AB’nin cezai yaptırım tehdidi ile ilgili yorumlar dikkat çekiyor...

Amerikan iç siyasetinde Bush yönetimine karşı muhalefet artıyor. Bu bağlamda, 11 Eylül saldırılarının ardından terörle mücadele kapsamında çıkarılan ve vatandaş haklarını kısmakla eleştirilen Yurttaşlık Yasası’nın, Kongre’de Bush’un istediği gibi süresiz değil, sadece 3 Şubat’a kadar uzatılması büyük yankı buldu. Frankfurter Allgemeine gazetesi, Bush’un iç siyasetteki otoritesinin zayıfladığı yorumunda bulunuyor:

“Bush, Senatör McCain’in işkence yasağı girişimini önce reddetti, sonra onaylamak zorunda kaldı. Şimdi de Yurttaşlık Yasası’nın kendi istediği gibi süresiz uzatılmamasından etkilenmemiş görünmeye çalışıyor. Bush ve Kongre’deki Cumhuriyetçi yandaşlarına güçlerinin sınırları gösterilmiş oldu. Başkan’ın yıldırma potansiyelinin zayıfladığı da gözler önüne serildi.”

Oslo’da yayımlanan Aftenposten gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

“Başkan Bush’a karşı eleştirilerin parti sınırlarını aşması ilginç. Yurttaşlık Yasası’nın sadece üç ay uzatılması için yazılan mektupta Bush’un kendi saflarından, Cumhuriyetçiler’den sekiz senatörün imzasının da bulunması dikkat çekiyor.”

İran’ın nükleer programı ile ilgili tartışmalar sürüyor. Rheinpfalz gazetesinin yorumunda şu satırlar yer alıyor:

“Ahmedinecad, olmasa İran daha mantıklı olur mu? Muhtemelen olmaz. Nükleer program İran’ın milli kimlik programı haline geldi ve ülkede her kesimden destek görüyor. İranlılar, Rusya’nın, zenginleştirilmiş uranyumun bir kısmını Rusya’da depolama teklifini de bu nedenle reddetti. İran’a göre sanayi ülkeleri dünyada iki tür devlet istiyor: Kendi nükleer enerjilerini kendi yönetimlerinde üretip satma hakkına sahip sanayi ülkeleri ve bu ülkelerin nükleer teknolojilerine bağımlı olan daha yoksul ülkeler. Bu nedenle müzakerelerde adımı sadece İranlılar’dan beklememek gerekir.”

Güney Asya’da meydana gelen tsunami felaketinin birinci yıldönümü yaklaşırken, bölgenin durumu ve uluslararası yardım çalışmaları mercek altına alınıyor. Tagesspiegel gazetesi, yardımların bilançosunu şöyle çıkarıyor:

“Yardım çalışanları, hep olumsuz yönleri öne çıkardıkları için gazetecilere kızgın. Yapılan çalışmaların çok az takdir gördüğü doğru. Genel olarak bakıldığında afetten etkilenen tüm bölgelerde sağlık hizmetleri yeniden kurulmuş durumda. Salgın hastalık tehlikesinin önlenmiş olması, yeterli yiyecek ve temiz içme suyu sağlanmış olması da önemli. Çocuklar yeniden okula gidebiliyor, yerel ekonomi toparlanıyor. Tüm bunların yeterince takdir edilmediği doğru. Ama hatalara da işaret edebilmek gerek. Bu yardım kampanyasının mali boyutu gözönüne alındığında, bir yıl sonra hala çadırlarda yaşayan afetzedelerin olması kabul edilemez.”

Bonn’da yayımlanan General Anzeiger gazetesinin yorumu ise şöyle:

“Hint Okyanusu’ndaki tsunami felaketi, son bir yılda tüm dünyayı sarsan felaketler serisinin ilki oldu. Yaklaşık 80 bin kişinin öldüğü Pakistan depremi için toplanan para, tsunami için toplanan bağışların onda birini anca buldu. Kasırgalarla sarsılan Orta Amerika için ise neredeyse hiç para kalmadı. Ama tsunaminin üzerinden bir yıl geçerken Endonezya’nın Aceh bölgesinde nüfusunun üçte ikisini kaybeden köyün halkı, Orta Amerika’da ailesini ve toprağını kaybeden çiftçi kadar kötü durumda. Bölgeye akan milyonlarca dolarlık bağışlara rağmen.”

Hukuksuz yollarla tekel konumunu korumaya çalışmakla suçlanan dünyanın en büyük yazılım şirketi Microsoft’un başı Avrupa’da yine dertte. Avrupa Komisyonu’nun, Avrupa’nın rekabetle ilgili düzenlemelerine uyması için şirkete beş hafta süre vermesi ve aksi takdirde günde 2 milyon dolara varan para cezasıyla tehdit etmesi basında yankı buldu. Mannheimer Morgen gazetesinin yorumu şöyle:

“Microsoft’un daha öğrenecek çok şeyi var. Brüksel ile yaşanan kavganın nedeni Microsoft’un başarısının kıskanılması ya da AB’nin başka şirketlerin tarafında yer alması değil, serbest piyasalarda monopollere yer olmaması ilkesidir.”

Badische Zeitung’un yorumunda ise şu satırlar yer alıyor:

“Microsoft ile ilgili sorun hep aynı. Şirket dünya piyasalarındaki hakim konumunu sadece dişi ve tırnağıyla değil, hile ve dolaplarla da savunmaya çalışıyor. AB ile çıkan son anlaşmazlık da tipik. Microsoft Windows işletim sistemine, diğer tüm rakipleri devre dışı bırakacak bir şekilde yeni bir yazılım getiriyor. Microsoft’un sahnede olduğu yerde rekabet ortamını güvenceye almak, genelde sadece siyaset ve adaletin müdahalesiyle mümkün olabiliyor.”

Die Welt gazetesi Rusya’da Deutsche Welle yayınlarının durdurulmasını yorumluyor:

“Rus hükümetinin İngiliz BBC ile Deutsche Welle’nin yayınlarını niçin durdurduğu henüz bilinmiyor. Ama Rus hükümetinden neredeyse herşey beklenir. Özellikle işadamı Hodorkovski’nin tutuklanmasının ardından Avrupa kamuoyunda geniş bir kesim, Rus lider Vladimir Putin’in içinde düşünce özgürlüğü, medeni cesaret ve girişimciliğe fazla yer olmayan otoriter bir rejim kurmaya koyulduğunu görüyor. Putin’in sivil toplum örgütleri ve vatandaş derneklerine bile tahammülü olmadığını Avrupa kamuoyu bu hafta afallayarak öğrenmiş oldu. Bu koşullar altında Moskova’nın, Almanlar ve İngilizler’in Rusça yaptıkları bağımsız yayınları susturmak istediği şüphesi doğuyor.”