1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

22.07.2004 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Murat Çelikkafa22 Temmuz 2004
https://p.dw.com/p/Abtx

Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’nın geçtiğimiz hafta verdiği ve İsrail’in Gazze Şeridi boyunca inşa ettiği güvenlik duvarının yapımının durdurulması yönündeki kararının BM Genel Kurulu tarafından da ezici bir çoğunlukla benimsenmesi, bugünkü Avrupa basınında geniş bir şekilde ele alınıyor. Konuyla ilgili ilk yorumu Almanya’nın Düsseldorf kentinde çıkan Rheinische Post’tan seçtik:

”BM’nin, güvenlik duvarının yıkılmasına ilişkin kararına İsrail daha soğuk kanlı bir tepki vermeliydi. Oysa Şaron yönetimi, tam tersini yapıp öfkeli bir tepki verdi ve duvarın inşasına devam edileceğini duyurdu. BM Genel Kurulu’nda alınan kararlar, Güvenlik Konseyi’nin aksine, bağlayıcı nitelik taşımıyor ve sadece sembolik bir anlam ifade ediyor. Şu anki durum dikkate alındığında, Güvenlik Konseyi'nin, bazı yaptırımları da içeren bir kınama kararı alması ihtimal dahilinde görünmüyor. Çünkü ABD ve hatta İngiltere’nin bunu engelleyeceği muhakkak. Adalet Divanı kararında, duvarının kendisi değil, güzergâhı eleştiriliyordu. Nitekim İsrail Yüksek Mahkemesi de bir süre önce bu yönde karar almış ve Şaron hükümeti ağır bir darbe yemişti. Gerçekten de İsrail’in bu noktada durumu yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Duvarın şu anki güzergahı, binlerce Filistinli’nin hayatını olumsuz yönde etkiliyor. Böylece İsrail, hiç gereği yokken yeni düşmanlar ediniyor.”

BM Genel Kurulu’nun son kararıyla İsrail’in, uluslararası kamuoyu tarafından giderek daha fazla tecrit edildiğini savunan Fransız gazetesi Le Figaro, konunun, Paris ve Kudüs arasında yaşanan antisemitizm kriziyle de bağlantılı olduğunu da belirtiyor:

”İsrail vatandaşlarına güven duygusu vermesi için inşa edilen güvenlik duvarının mevcut güzergahı, aynı zamanda bir Filistin devletinin varlığını da pratikte imkansız kılıyor. Şaron hükümeti, tehlikeli bir şekilde uluslararası arenada izolasyona tabi tutuluyor. Zaten Paris ile Kudüs arasında son dönemde yaşanan kriz de nedensiz değil.”

İngiltere’nin başkenti Londra’da yayımlanan muhafazakâr The Daily Telegraph gazetesinin yorum sütununda ise Birleşmiş Milletler’e yönelik eleştiriler dikkat çekiyor. Gazete, BM’in İsrail ve Sudan’la ilgili farklı tutumuna ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor:

”BM’in Sudan ve İsrail’e yaptığı muamele, ölümcül bir aptallık olarak nitelendirilebilir. BM temsilcilerinin, Sudan’daki dramı, dünyada bugüne kadar yaşanan en büyük insanî kriz olarak değerlendirmesine rağmen, BM İnsan Hakları Komisyonu, Nisan ayında sadece üstünkörü bir karar almakla yetindi. Hergün onlarca insanın öldüğü Sudan’la ilgili somut adımlar atmayan BM, intihar saldırılarının sayısının önemli ölçüde azaltmasına katkı yapmasına rağmen, güvenlik duvarı nedeniyle, İsrail’i ezici bir çoğunlukla kınadı. Hiç şüphe yok ki İsrail hükümeti, duvarla birlikte, en önemli görevi olan halkın güvenliğini sağlama işlevini yerine getirmiştir. BM’nin Sudan konusunu sallantıya bırakırken, İsrail‘e ayrımcılık yapması, insan hayatına bakış açısı bakımından skandal diye nitelendirilebilecek bir çifte standarttır.”

Amerikan Kongresi’nin 11 Eylül Komisyonu tarafından hazırlanan raporunu konu alıyor. Münih’te yayımlanan Almanya’nın etkili siyasi gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’da şu satırları okuyoruz:

”Karmaşık altyapı nedeniyle güvenlik makamları arasındaki iletişim zorlaşıyor; bu da teröristlerin işini kolaylaştırıyor. 11 Eylül Komisyonu’nun raporuna göre, saldırıların faillerinden iki kişi, eylemlerden aylarca önce Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA tarafından takibata alındı. Ancak Federal Soruşturma Bürosu FBI’a, bu kişilerin ABD’ye giriş yapacaklarına ilişkin bilgi verilmedi ya da unutuldu. Tüm bu ihmallere rağmen, en azından bilgi alışverişinin gerekliliği ve hassasiyeti konusunda çok iyi dersler çıkarıldı. Avrupa ülkeleri arasındaki bilgi paylaşımında da büyük ilerleme katedildi, ancak henüz yeterli düzeyde olduğu söylenemez.”

Yine Süddeutsche Zeitung’da Christiane Schlötzer imzasıyla yer alan bir makalade ise Recep Tayyip Erdoğan’ın Paris ziyareti vesile edilerek Türkiye’nin Fransa ile olan ilişkileri büyüteç altına alınıyor. Türkiye’nin Fransa’dan 1 milyar 200 milyon Euro tutarında toplam 36 Airbus uçağı alacağı vurgulanan yazıda, Ankara’nın bu alışveriş karşılığında Fransa’dan AB yolunda destek beklediği ifade ediliyor. Yazıdan kısa bir alıntı yapıyoruz:

”AB diplomatları, Ankara’ya bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmediler: Fransa’da eğer Paris hükümetinin böyle bir alışveriş aracılığı ile satınalınabileceği izlenimi uyanırsa, Türkiye açısından bu geri tepebilir! Ekonominin neredeyse Çin’deki kadar hızlı bir şekilde büyüdüğü Türkiye ise kendini şu sıralar öylesine güçlü hissediyor ki kuru gürültüye pabuç bırakmaya hiç mi hiç niyetli değil.”