1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Weltbevölkerung Entwicklung

11 Temmuz 2010

Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, dünya nüfusu 2025 yılına kadar sekiz milyara ulaşacak, nüfusta gerilemenin başlamasının beklendiği 2050 yılına kadar ise dünya üzerindeki insan sayısı dokuz milyarı aşacak.

https://p.dw.com/p/OGEe
Fotoğraf: picture-alliance/ ZB

Nüfusun gelişimi, doğum oranlarına da bağlı. Uzun dönemli bakıldığında, sekiz milyar sınırında kalabilmek için, kadın başına 2,5 çocuk olan ortalama doğum oranının 1,5’a gerilemesi gerekiyor.

BM Milenyum Kampanyasını başlatan Hollanda Eski Kalkınma Bakanı Evaline Herfkens, esas sorunun rakamlar olmadığını şu sözlerle belirtiyor: “Sorun insanların sayısı değil, bu insanların ne tükettiği. Ortalama bir Amerikalının tüketimi, ortalama bir Nepal ya da Bhutan vatandaşından 6 bin kat fazla. Sanırım Bhutan, kişi başına tüketimin en az olduğu ülke.”

"Nüfusun artması sorunlara yol açıyor"

Dünya üzerinde şu anda bile, her gün büyük miktarda doğal kaynak tüketiliyor. Diğer yandan da giderek daha fazla insan kırsal bölgelerden şehirlere taşınıyor. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre 2050 yılında her dört kişiden üçü şehirlerde yaşayacak. ICLEI-Uluslararası Yerel Çevre Girişimleri Konseyi Genel Sekreteri Konrad Otto Zimmermann, bu gelişimin beraberinde bazı sorunlar getireceğini şöyle dile getiriyor: “Çok büyük sıkıntılar yaşanacak. İlk olarak, insanları şehirlere kabul etmek zorlaşacak. İkinci olaraksa ekonomik sorunlar baş gösterecek. Nasıl çalışacak, nasıl kazanacak, ailelerini nasıl geçindirecekler? Üçüncü soru ise sosyal barışı sağlamak için zenginle yoksul arasındaki uçurumun nasıl kapatılabileceği."

Göçün avantajları

Birleşmiş Milletler’in hazırladığı Küresel İnsani Gelişme Raporu’na göre, yurt içinde göç hareketleri artarken, yurt dışına göçte de artış yaşanacak. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı İnsani Gelişme Raporları Ofisi Direktör Yardımcısı Eva Jespersen, kalkınmakta olan ülkelerden sanayi ülkelerine göçün olumlu etkilerine dikkat çekiyor. Jespersen, “Uzun yıllar boyunca kalkınmakta olan ülkelerdeki vasıfsız işçilerin, hizmet sektöründe ya da bakım alanında çalışmak üzere sanayi ülkelerine göç ettiğini gözlemledik. Özellikle bakım alanında kalkınmakta olan ülkelerden pek çok kadın niteliklerini geliştirme fırsatı buldu. Böylece kendi ülkeleri döndüklerinde de daha iyi olanaklara sahip oldular" şeklinde konuşuyor.

Kalkınmakta olan ülkelerden göç eden göçmenler için bir diğer avantaj da zengin sanayi ülkelerinde daha fazla eğitim olanağına sahip olmaları ve daha bilinçli hale gelmeleri. Eva Jespersen, bunun iki önemli etkisi olduğunu belirtiyor ve “Nüfusun gelişimi hakkında konuşacak olursak, bunun önemli bir boyutu da göçmenlerin, gittikleri ülkede daha az sayıda çocuk dünyaya getirmesi. Böylelikle göç nüfusun artmasının yarattığı baskıyı iki yönden azaltabilir: Göç sayesinde kalkınmakta olan ülkelerdeki nüfus artışı azalırken, yaşlanan sanayi toplumlarına taze kan da aşılanmış oluyor" diyor.

Helle Jeppesen / Çeviri: Başak Özay

Editör: Ahmet Günaltay