1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

20.06.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Elmas Topcu20 Haziran 2005
https://p.dw.com/p/AbqD

Alman ve Avrupa basınında bugün, başarısızlıkla sona eren AB Zirvesi ve İran’da geçen Cuma günü yapılan cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimleri damgasını vuruyor.

Almanya’da yayınlanan Süddeutsche Zeitung gazetesi, Brüksel’de Cuma günü sona eren ve bütçe tartışmaları nedeniyle ağır bir krize dönüşen AB Zirvesi’ni baş sayfaya taşıyor. Gazete, AB Dönem Başkanı Lüksemburg’un Başbakanı Jean-Claude Junker’in “Blair birliği böldü” sözlerini birinci sayfadan veriyor. Berlin’de çıkan Der Tagesspiegel ise Avrupa Birliği’nin kıtadaki özgürlüğü ve barışı sağlamak amacıyla oluşturulan bir birlik olduğunu, ancak bu yönünün tamamen gözardı edildiğine dikkat çekiyor. Yorumda, “Brüksel zirvesi, Avrupa tarihi için bir mağlubiyet, bir hayalin sona ermesi” deniliyor. Yorum şöyle devam ediyor:

“Avrupa Birliği, asi bir yaratığa döndü adeta, ama henüz geç değil. Avrupa Birliği, bu yaratığı kontrol altına alabilir ve yeniden sempati toplayabilir. Ancak bunu, sadece hep beraber hareket etmesi halinde başarabilir. İngiltere Başbakanı Tony Blair, 1 Temmuz’da AB Dönem Başkanlığı’nı devralacak. Ayrıca birliğin bütçesine katkı payındaki indirimden yararlanmaya devam edecek. Şimdi yapması gereken ise yeni krediler bulmak.”

Düsseldorf’ta yayımlanan Handelsblatt gazetesi Avrupa Birliği’nin yaşadığı krizin önemli bir gerçeği su yüzüne çıkardığına dikkat çekiyor. Birliğin genişlemesinin, umulanın aksine bölünmelere değil, politik uyuma katkı sağladığını belirten gazetenin yorumu şöyle:

“Avrupa Birliği’nin genişlemesi, kimi çevrelerde İngiltere’nin istediği gibi ticari çıkarların önplanda olduğu bir Avrupa yaratacak izlenimi doğurmuştu, oysa bu olmadı. Birliğe geçen yıl katılan on doğu Avrupa ülkesi, hafta sonundaki zirvede bütçe krizinin aşılması için elinden gelini yaptı. Bu da birliğin politik uyumu ve ortak hareket kabiliyetinin devamı için yeni üyelerin ne kadar azimli olduğu bir kez daha gösterdi. Bu ülkeler sadece kendi çıkarları için değil, 25 üyeli bir birliğin çıkarlarının öneminin farkında.”

Hamburg’da çıkan Hamburger Morgenpost ise Avrupa Birlği’ni derin bir krize sokan bütçe krizinin, vatandaşlarda ciddi güven sorunu yarattığını yazıyor:

“AB Anayasası’na vatandaşın “hayır” demesi, Brüksel’e duyulan güvenin sarsıldığını gösteriyor. Avrupalılar için Avrupa Birliği’nin varoluş amacı yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Buna bir de Brüksel’deki beylerin para yüzünden kavga etmesi eklenince, yurtdaşların birliğe duyduğu sempati daha da azalabilir. Artık egoizmden kurtulmanın ve birlikte hareket etmenin zamanı geldi. Birliğin, Doğu Avrupalı üyeleri egoist olmadıklarını gösterdi. Onlar bencil değil, çünkü eski üyeler kadar şımartılmadılar.”

Almanya’nın Bonn kentinde yayınlanan General Anzeiger gazetesinde yer alan değerlendirmede ise Brüksel’deki bencilliğin yeni olmadığını vurguluyor:

“Yeni olan, AB üyesi ülkelerin bencilliği değil, halkın bu bencilliğinin sonuçlarına katlanmak istemediği. Bunu da ortak anayasaya ‘hayır’ diyerek gösterdi. Brüksel’in yaşananlardan çıkarması gereken ders, Blair’in de ifade ettiği gibi, Avrupa Birliği’nin yeniden yapılanması ve modernleştirilmesi. Blair eleştirmekte haklı, ortak bütçesinin büyük bir kısmı gerçekden de çiftçi teşviklerine gidiyor. Yaşanan krizden çıkarılması gereken diğer bir ders de genişlemeye sınır çizilmesi. Bulgaristan ve Romanya belki katılabilirler, ama Türkiye’nin katılamayacağı gün gibi ortada.”

Hollanda’nın de Volkkrant gazetesi, Avrupa Birliği’nde yaşanan krizin ciddiyetine dikkat çekiyor ve anayasa krizinin ardından yaşanan ikinci bir darbe olduğunu söylüyor:

“Avrupa Birliği ile vatandaşları arasındaki uçurum beraber hareket etme yeteneğine de yansıdı. Bu nedenle devlet ve hükümet başkanlarının olabildiğince soğukkanlı davranması ve durumu daha da zorlaştırmamaları gerekiyor. Karşılıklı suçlamalar krizi daha da derinleştiriyorlar.”

Danimarka’nın liberal gazetelerinden Politiken ise AB’nin acil reformlara ihtiyacı olduğunu savunuyor ve şöyle devam ediyor:

“Avrupa Birilği’nin yaşadığı krizin nedeni Brüksel’deki oportünist, bencil politikacılar değil. Asıl sorun sistem. Sistem, tartışmalar için bir platform sunmuyor, bunu Brüksel’deki zirvede bir kez daha gördük. Buna bir de halka yanlış zaman ve yanlış konularda fikrinin sorulması eklenince durum daha da zorlaşıyor. Ama doğu Avrupa ülkelerinin krizden kurtulmak için harcadıkları çaba, Avrupa Birliği’nin her zamankinden daha önemli ve acil ihtiyaç duyulan bir kurum olduğunu açıkça ortaya koydu.”

İran’da geçen Cuma günü yapılan ve hiçbir adayın çoğunluğu sağlayamaması üzerine ikinci tura kalan cumhunbaşkanlığı seçimleri basına damgasını vuran ikinci en önemli konu.

Alman Financial Times gazetesi Amerika Birleşik Devletleri ile İran arasında umulandan daha fazla benzerlikler olduğunu yazıyor. Gazete, George Bush’un 1992 seçimlerini kaybetmesinde ekonomik sorunlara ağırlık vermemesinin neden olduğunu, benzeri bir durumun İran’daki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanabileceğini söylüyor. Yorumun devamında şu satırları okuyoruz:

“İran’da cumhurbaşkanlığı adayları, seçmenin ekonomik sorunların çözümüne yönelik beklentisine takıldı. Muhafazakar Tahran Belediye Başkanı Ahmedi Necad’ın, favori Rafsancani ile başabaş gitmesi tesadüf değil. Ahmedi Necad, Tahran’da zenginlerin oturduğu kuzey semtlere getirdiği vergilerle fakir güney mahalleleri kalkındırmaya çalıştı ve kendini fakirlerin savunucusu olarak gösterdi. Halkın Ahmedi Necad’a oy vermesi, seçimlerin demokratik ve özgür olduğu anlamına gelmiyor, çünkü İran’da adayları Anayasa Koruyucuları Meclisi belirliyor. Ama Ahmedi Necad’ın çok oy toplaması halkın yaşam koşullarının iyileştirilmesi talebinin, özgürlük ve demokrasi beklentisinden daha güçlü olduğunu gösteriyor. Bu arada Ahmedi Necad’ın dış politika açısından bir felaket olduğunu da söyleyelim. Tahran Belediye Başkanı, İran’ın nükleer programından her ne pahasına olursa olsun vazgeçmeyeceğini duyurmuştu.”

Süddeutsche Zeitung ise İran’daki cumhurbaşkanlığı yarışından Rafsancani’nin ilk turun galibi olarak çıkması ve ikinci turda yarışma hakkını elde etmesini, “Halk kötülerin iyisini seçti” şeklinde yorumluyor. Yorum şöyle devam ediyor:

“Rafsancani, 5 yıl önce yapılan seçimlerde parlamentoya zar zor girebilmişti. İlginçtir, Cuma günkü seçimlerin galibi gibi ortaya çıktı. Aslına bakılırsa, İran koşullarında Rafsancani hiç kimsenin adayı değil, sadece kötünün iyisi belki.”