1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

17.12.2008 - Alman basınından özetler

Derleyen: Beklan Kulaksızoğlu 17 Aralık 2008

Almanya'da aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti'nin kapatılması tartışmaları, Fransa'nın AB dönem başkanlığı bilançosu ve namus cinayetleri, bugünün Alman basınında öne çıkan yorum konuları...

https://p.dw.com/p/GHgP

Bavyera eyaletindeki Passau kentinde Emniyet Müdürü’ne düzenlenen bıçaklı saldırı, aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti'nin kapatılması için yeniden girişimde bulunulması tartışmalarını alevlendirdi. Oldenburgische Volkszeitung'un yorumu şöyle:

“Aşırı sağcı NPD kapatılmayı hak ediyor. Partinin Anayasa düşmanlığı ve ırkçı yapısı biliniyor. 2003 yılında partiyi kapatma girişimi, kanıt olarak kullanılan malzemelerin büyük bölümünün, partinin içine sızdırılan ajanlardan kaynaklanması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. O zamandan bu yana siyaset yeni bir strateji oluşturmayı başaramadı. Tartışmaların yeniden durulmasına bu sefer izin verilmemeli. Yeni bir kapatma girişimi artık ciddi bir şekilde titizlikle gözden geçirilmeli.”

Maerkische Allgemeine gazetesinin yorumunda ise şu satırları okuyoruz:

“2000 yılı yazında Düsseldorf’ta düzenlenen bombalı saldırıda Rusya’dan göç eden bir grup Yahudi yaralanmıştı. Olay bugüne kadar aydınlatılamadı. NPD’nin kapatılması girişimi fiyaskoyla sonuçlandı ama bu yöndeki çağrılar devam ediyor. Hala sonuç yok. Bu, hukuk devletinin inanılırlığını zedeliyor. Passau’daki saldırıyı kimin gerçekleştirdiği kesin olarak belli değil. Ama Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı, Anayasa Mahkemesi’nin parti kapatma kriterlerini gözden geçirmesini istiyor. Anayasa Mahkemesi yargıçları bunu yapmayacak. Hiç kimse de Anayasa Mahkemesi’ne gidip eli boş dönmeye cesaret edemeyecek. Yani her şey eskisi gibi kalacak. Tüm kararlılığıyla.”

Ulm’de yayımlanan Südwest Presse gazetesi ise olay aydınlatılmadan bir partiyi kapatmaya kalkışmanın popülist bir yaklaşım olduğunu, aşırı sağa karşı mücadelenin ancak devletin güçlü bir şekilde boy göstermesiyle mümkün olacağını belirtiyor yorumunda:

“Bunun için de polisin gerekli personel donanımına sahip olması şart. Bunun masraflarından kaçınıp daha ucuz bir yolla parti kapatma çağrısında bulunanlar yüksek bir bedel ödemeye mahkum kalır. Bunun bedeli, aşırı sağcı yapıların güçlenmesinden kamuoyunda kabul görmelerine kadar gider.”

Berlin’de yayımlanan Tagesspiegel gazetesi ise siyasilerin aşırı sağın doğu eyaletlerinin sorunu olduğu tezine karşı çıkarak, Bavyera eyaletinde yaşanan son saldırının, sorunun Batı eyaletlerinde de yaygın olduğunu gösterdiğini vurguluyor.

Fransa'nın AB dönem başkanlığının sonuna yaklaşılırken altı ayın bilançosu ve Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin icraatları ile ilgili yorumlar Alman basınında geniş yer alıyor. Magdeburg'da yayımlanan Volksstimme gazetesinde şu satırları okuyoruz:

"AB Dönem Başkanlığı, Sarkozy için büyük devlet adamı rolünde puan toplama fırsatıydı. Görünürde işe de yaradı. Sarkozy Haziran'dan bu yana medyada iyi boy gösterdi. İçerik olarak bilanço ise daha mütevazı. Kafkaslar'daki savaş, mali kriz ya da ekonomik sorunlar olsun, Sarkozy'nin bitirim tarzına uygun düştü ve bu sorunların hepsini kişisel işi gibi gördü. Ama nesnel derinlik yoktu. Ekonomide kriz yöneticisi olarak aksiyonculuğa yöneldi. Fransa Dönem Başkanlığı'ndan geriye kalan, iklim koruma konusundaki uzlaşma olacak. Sarkozy bunu 'tarihi' diye nitelendirmişti. Tipik Sarkozy: Önce abartmak, sonra ne olacağına bakmak."

Neue Osnabrücker Zeitung'un yorumu ise şöyle:

"Önce harekete geçip sonra düşünen bir Dönem Başkanı şüphesiz AB'ye zarar vermedi. Ama aceleci ve özensiz diplomasisi örneğin Gürcistan - Rusya savaşında birşey değiştirmedi. Rusya bildiğini okudu, AB uslu uslu kabul etti. Sarkozy mali krizde zekice davrandı ve sorunu hemen Avrupa'nın sorunu haline getirdi. Ama mega yardım paketleri, devlet borçlarının artması ve ekonomi politikalarının merkezi idaresi gibi önerileri şüpheyi hak ediyor."

Dresdner Neueste Nachrichten gazetesi ise Almanya'daki namus cinayetlerini konu alıyor yorumunda:

“16 yaşındaki bir gencin sadece Almanya’da diğer gençler gibi yaşamak istediği için bıçaklanarak öldürülmesi inanılır gibi değil. Namus cinayeti denilen şeyin namusla hiçbir ilgisi yok. Genç kadın ve kızların yaşamının hiçe sayılması ve küçümsenmesiyle ilgili. Ne din ne de gelenek böyle bir cinayete gerekçe olabilir. İnsan onuru ve yaşamı, dokunulamayacak yüce kavramlardır. Bu kural, göçmen aileler için de geçerli. Hukuk devleti sert bir şekilde tepki vermek ve şiddete göz yummayacağını tüm açıklığıyla göstermek zorunda.”