1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

16.02.2005 - Avrupa basınından özetler...

Derleyen: Cem Sey16 Şubat 2005

Alman ve diğer Avrupa bugünün, en önemli başlığı yürürlüğe girecek olan iklim korumasına yönelik Kyoto Protokolü. Ayrıca Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi ve Kuzey Kore’nin nükleer silah sahibi olması da dikkat çeken diğer konular...

https://p.dw.com/p/Abra

Atmosfere salınan sera gazını azaltmayı hedefleyen Kyoto Protokolü’nün bugün yürürlüğe girecek olması Alman ve Avrupa basınında önemli yankı yapıyor. Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt, Protokol’ü imzalayan ülkelerin kendilerinden pek memnun olamayacağını savunuyor. Gazetenin yorumunda şu görüşlere yer veriliyor:

“Amaçlananla gerçek arasındaki uçurum fazla büyük. Avrupa’da Portekiz, İspanya ve Yunanistan’ın karbondioksit atıkları 1990’dan beri iki basamaklı rakamlara ulaştı. Hollanda ve İtalya da hedeften milllerce uzakta. Japonya’nın durumu da buna benzer. Ekonomik büyümelerini emisyonla satın alacak olan gelişmekte olan ülkelerin sorunları Kyoto’da tamamen kapsam dışında bırakıldı. Almanya ise gerçi görece iyi durumda. Ama Almanya hala eski Demokratik Almanya’daki birçok işletmenin kapatılmasından yararlanıyor. 2012 yılına kadar Kyoto hedeflerine ulaşmak için somut öneriler hala ortada yok. İklim korumada fazla iddialı şekilde tek başına hareket etmenin de fazla bir anlamı yok. Eğer bugün Sosyal Demokrat - Yeşil koalisyonu sera gazlarının 2020 yılına kadar yüzde 40 oranında azaltılması felsefesi yapıyorsa bu, gerçeklere bakıldığında büyük bir balondan başka birşey değildir.”

Münih’te yayınlanan sol liberal Süddeutsche Zeitung ise o kadar da umutsuz değil.

“Maalesef tehdit ortada. Bu durumda ne teslimiyetin ne de Beyaz Saray’daki çevre düşmanına yönelik reflekslere dayalı ahlaksal yargılamaların yararı var. İklimin ancak sadece ekonomik durgunlukla korunabileceğini gösterecek iş ve kanıtlara gerek var. İngiltere, Almanya ve İsveç’te, Kyoto hedeflerine ulamanın ütopya olmadığı umudunu veren kıvılcımlar parlıyor. Bunun da ötesinde, ‘fosil enerji çağından’ kömür, petrol ve doğal gazın gerekenden fazla şekilde tüketiminden vazgeçme yönünde ilk adımlar atılmış durumda. Kalkınan bir ulusun kendinden öncekilerin hatalarından kaçınabileceğini deneysel olarak gösterebilecek olan Çin’de de umut ışıkları var. Orada arabaların katı tüketim hadlerine tabi olması doğru yönde atılan bir adım. Kyoto’dan kalkan ağır tankerin, ancak iklim değişiminin sonuçlarının artık tahmin edilemez hale gelmeye başlamasından sonra hız kazanma olasılığı büyük.”

Stuttgarter Zeitung da iklim korumanın tüm insanlığın çıkarına olduğuna işaret ettikten sonra şunları yazıyor:

“Fakat bu hedef, yine insanlığın temel çıkarları olan başka hedeflerle çelişiyor: Ekonomik, siyasi ve toplumsal hedeflerle. Herhalde bu çatışma, dünyanın Kyoto’ya rağmen, iklim araştırmacılarının kabul edebileceğinden daha sıcak hale gelmesine neden olacak. Buna rağmen, hatta belki tam da bundan dolayı, Kyoto Protokolü gibi anlaşmalar yapmak, bunları büyük çabalarla uygulamak ve sonuçta da bunu kutlamak en doğrusu.”

Fransız Le Monde gazetesi, Amerika Birleşik Devletleri’nde de Kyoto Protokolü’nün imzalanması yönünde gelişmelerin başladığını haber veriyor:

“Amerikan hükümeti sadece uluslararası yalıtlanma beklemiyor. Zaten Bush buna alışık. Fakat kendi kamuoyunda da kısmen Kongre’ye de yansıyan bir değişim söz konusu. En başta Amerikan işletmeleri, özellikle de uluslararası alanda faal çokuluslu şirketler, Kyoto Protokolü’nün hüküm süreceği bir dünyada tek başlarına yola devam etmekte zorlanacaklarının bilincine varıyor.”

Güncel uluslararası gelişmeler konusundaki haber ve yorumlar arasında Stern dergisinin eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’la yaptığı bir söyleşi dikkat çekiyor. Albright, Bush yönetimini Kuzey Kore’ye yönelik politikası nedeniyle sert şekilde eleştiriyor ve Clinton’ın başlattığı diyaloğun durdurulmasının hata olduğunu savunuyor. “Bu hata bizi yıllarca geriye attı” diye konuşan Albright sözlerine, “bir kere eline kitle imha silahı geçenler bunların bazılarını ya da bunun için gerekli plutonyumu kaçakçılara ya da teröristlere de satar” şeklinde devam ediyor.

Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri’nin öldürülmesi konusunda ise Alman Frankfurter Allgemeine şunları yazıyor:

“Binlerce Suriyeli askerin varlığı, Lübnanlılar’ın çoğunluğu tarafından kişisel olarak aşağılayıcı ve ülke için de dumura uğratıcı bir durum olarak algılanıyor. Şam’a karşı direniş hiçbir zaman bu kadar büyük olmadı. Şimdi bunun kurbanı oluyorlar. Şam, askerlerinin varlığını, istikrar teziyle haklı gösteriyor. Oysa Lübnan’ın acilen siyasi reformlara gereksinimi var. Fakat bunlar da, Suriye’nin ezici, üstüne üstlük dünün dünyasından kalan bir rejimi temsil eden etkisi tarafından bloke ediliyor.“

Fransız Le Canard Enchainé ise, bu işadamı ve politikacının öldürülmesinde kimin çıkarı bulunduğu sorusunun yanıtı arandığında akla hemen Suriye’nin geldiğine işaret ediyor. Hariri’nin, Suriye’nin Lübnan’dan çekilmesini talep eden Güvenlik Konseyi kararının uygulanmasını istediğini hatırlatan gazete, Suriye’nin kendisine yönelik kuşkulardan sıyrılmasının çok güç olacağını yazıyor. Gazeteye göre, bunun nedeni de, bugüne kadar Suriye’nin Ortadoğu’da yaptıklarının yarattığı izlenim.

Almanya’da ekonomik konjonktürün yıllar sonra biraz olsun olumlu gelişip gelişmeyeceği hala merakla bekleniyor. Ekonomi gazetesi Handelsblatt, en dikkatli ekonomistlerin bile hala bu umuttan vazgeçmediğine işaret ediyor:

“Ama, global büyüme yılı olan 2004’te harekete geçmeyen iç piyasa, tam da dünya konjonktürünün en yüksek noktasını arkada bıraktığı bir sırada patlasın? Alman hükümeti bir çıkmazda. Büyük ölçüde kendi seçmenlerinin direnişine rağmen gerçekleştirilen reformlar ancak büyümeyle yerine oturabilir. Devletin kısa vadede konjonktürü olumlu etkileme şansı sıfırdır.”

Almanya’nın en yüksek tiraja sahip bulvar gazetesi Bild ise Alman ekonomisine ilişkin şu yoruma yer veriyor:

“Hasta Almanya bir türlü ayağa kalkamıyor. Başhekim Schröder’in yönetimindeki sosyal demokrat-yeşil ekip iyimserlik yaymaya çalışıyor. Berlin’den, ‘herşey iyi olacak’ sesleri geliyor. Ama ateşin gelişimi yanılgıya yer bırakmıyor. 2004 yılı için büyüme rakamlarının yine aşağı çekilmesi gerekti. İşsizlik de artmaya devam ediyor. Vaadlerle dolu altı yılın sonunda hasta giderek daha çaresiz hale geliyor.”