1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

12.09.2005 - Alman basınından özetler...

Derleyen: Elmas Topcu12 Eylül 2005
https://p.dw.com/p/AbpF

Alman ve Avrupa basınında bugün, 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde Bush yönetimine yönelik artan eleştiriler, Mısır’daki devlet başkanlığı seçimlerini yeniden Hüsnü Mübarek’in kazanması ve Türkiye AB ilişkilerine yönelik yorumlar ön plana çıkıyor.

Dresden’de yayımlanan Dresdner Neueste Nachrichten gazetesi, 11 Eylül saldırılarının dördüncü yıldönümünde, Amerikan yönetiminin terör ya da doğal afet olayları karşısında ne kadar çaresiz olduğuna dikkat çekmiş bugünkü baskısında. Konu ile ilgili Münih’te yayımlanan Münchener Merkur gazesinin yorumu ise şöyle:

“Amerikan Başkanı Bush’un her türlü sorunun üstesinden gelebilecekleri yönündeki açıklamalarına inanmak zor. Eğer bir devletin en üst düzey sorumlusu doğal afet anında tatil yapıyorsa, siyah yurtdaşlarını sel sularıyla mücadelede yalnız bırakıyorsa ve büyük bir kenti kendi kaderine terkediyorsa, ulus olarak güçlenmesi zor. Bush yönetiminin beceriksizliği, Almanya’daki seçim tartışmalarına bile yansıdı. Muhalefetin lideri Hristiyan Birlik Partisi Genel Başkanı Angela Merkel, televizyon düellosunda milyonlarca seyircinin önünde ABD Başkanı’nı eleştirmeye çekindi ve Almanya’nın ABD ile ilişkilerini iyi tutmayı hedeflediklerini söyledi. Almanlar’ın % 83’ü ise ABD ile flört etmeyi istemiyor. Bunu birinin söylemesi gerek. “

Basında yer alan bir diğer konu Mısır’daki devlet başkanlığı seçimleri. Geçen hafta yapılan seçimlerin galibi resmi sonuçlara göre, oyların % 88,6’sını alan şimdiki Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek. Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi bunun yanıltıcı olmaması gerektiğine işaret ediyor ve seçimlere 32 milyon seçmenden sadece % 20’sinin katıldığını belirtiyor. Der Tagesspigel gazetesi, bu durumu demokrasinin zayıflaması diye nitelendiriyor. Münih’te yayımlanan Süddeutsche Zeitung gazetesi de seçimleri Mübarek’in kazanmasının bir çeşit danışıklı dövüş olduğunu belirtiyor ve çok adaylı ilk seçimlerin demokratikleşme anlamına gelmediğini vurguluyor. Yorumun devamında şu satırları okuyoruz:

“Seçimler ne adildi, ne de doğru dürüst yapıldı. Birincisi zaman çok kısaydı. Mübarek medyayı kendi çıkarı için kullandı, oylar resmen satın alındı, seçimlere hile karıştırıldı. Buna rağmen, herkesin hemfikir olduğu tek konu, tüm bunlar yapılmasa da seçimlerin galibi yine Mübarek olacaktı. Nedeniyse açık. Mısır’da adam akıllı bir muhalefet oluşmadı. Muhalif partiler, birlik olup ortak bir tavır takınmadı. Halk ise Mübarek’in politikasına olan ilgisini sandığa gitmeyerek göstermiş oldu. ABD, Mısır’daki seçimleri demokrasi yönünde atılmış büyük bir adım olarak tanımlıyor, bu ne kadar doğru Allah bilir. Gerçek olan tek şey, Ortadoğu’da güçlü yönetimlere karşı muhalefetin oluşabileceği, ancak yapay olarak gelişen demokrasilerin gerçek demokrasiye dönüşmesinin uzun yıllar alacağı.”

Türkiye ile Avrupa Birliği ilişkileri de Avrupa basınından yer alan konulardan. 3 Ekim müzakere tarihi yaklaştıkça, Alman basınında Türkiye’nin tam üyeliğine yönelik haber ve yorumlarda artış gözlemleniyor. Frankfurter Alllgemeine gazetesinin bugünkü baskısında, Letonya Devlet Başkanı Vike- Freiberga ile yapılan bir söyleşi var ve söyleşide Dünya Bankası’nın raporuna göre Letonya’nın batının refah seviyesine erişebilmesi için 16, Polonya’nın ise 41 yıla ihtiyacı olduğuna dikkat çekiliyor. Bu bilgilerin ışığında, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınmasının durumu güçleştirip güçleştirmeyeceği soruluyor. Letonya Devlet Başkanı Vike- Freiberga’nın yanıtı ise şöyle:

“ Türkiye çetin ceviz. Avrupa Birliği’ne girmeyi uzun zamandır istiyor, ancak bunun için adım atmaya çekiniyor ve gerekli kiriterleri yerine getirmiyor. Bakın Ankara’ya, 25 Birlik üyesinin tamamını tanımayı reddediyor. Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye için AB’nin 2. sınıf üyesi muamelesi görüyor, böyle bir tavır kabul edilemez. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girip giremeyeceğine Fransa Cumhurbaşkanı Chirac ile Almanya Başbakanı Schröder karar vermeyecek. Türkiye ile ilgili nihai kararı hükümet başkanları alacak.”

Orhan Pamuk’la ilgili yine Frankfurter Allgemeine gazetesinde yayımlanan bir yorum da dikkat çekiyor. Wolfgang Günter Lerch imzalı yorumda, Pamuk’un Alman yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü’nü, Yaşar Kemal’den 8 yıl sonra alan ikinci Türk yazar olduğu belirtiliyor ve bunun tesadüf olmadığı vurgulanıyor. Yorumda, Orhan Pamuk’un romancı kimliği dışında, ülkesinin gelişimi etkileyen önemli bir şahsiyet olduğu yazılmış. Yorum şöyle devam ediyor:

“Orhan Pamuk’un Alman Yayıncılar Birliği’nin Barış Ödülü’ne layık görülmesi ve bu ödülünü Ekim ayında alacak olması tesadüf değil. Gözler, Pamuk’un ödül almasına çevrilirken, aynı zamanda Türkiye ile Avrupa Birliği arasında müzakereler başlamış olacak. Orhan Pamuk da kendisinden önceki Barış Ödülü sahibi Yaşar Kemal gibi, Türk adalet sistemiyle yeniden sorun yaşayacak. Bu da aslında tanzimat döneminden beri Türkiye’de yazarları iyi yazarlar yapan bir nitelik neredeyse.“