1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

11 Mart'tan sonra Avrupa

Klaus Dahmann / DW11 Mart 2005

11 Mart 2004’de İspanya’nın başkenti Madrid’te banliyö trenlerini hedef alan bombalı saldırılar, işine ya da okuluna giden 191 ölümü ve yaklaşık 2 000 kişinin ölümüne neden olmuştu. Saldırılar, El Kaide terörünün bu kez Avrupa’ya sıçradığını haber veriyordu. DW’den Klaus Dahmann, geçen bir yıl içinde Avrupa ülkelerinin terörizmi engelleme alanında neler yaptığını sorguladı:

https://p.dw.com/p/AZxn

“George Bush’un en keskin karşıtları bile, El Kaide terörünün sadece ABD’yi değil, Avrupa demokrasilerini de hedef alan bir tehdit unsuru olduğunu en geç 11 Mart 2004 tarihinde anlamış olmalıdır. Devletler hukuku açısından temeli olmadan bir ülkenin işgal edilmesi, elle tutulur tek bir kanıt yokken insanların Guantanamo’da esir muamelesi görmesi, kuşkusuz hoş karşılanmayacak nitelikte gelişmeler.

Ancak bunlardan yola çıkarak ABD Başkanı’nın, ülkesinin dünyanın lideri konumunu pekiştirmek ve Ortadoğu’daki petrol rezervlerini sağlama almak için uluslararası terörle mücadeleyi bahane ettiğini düşünenlerin, en geç Madrid’te meydana gelen saldırılardan sonra fikirlerini değiştirdikleri kesin. Çünkü Usame bin Ladin’in küresel terör fabrikası gerçek bir olay.

Ladin’in devşirdiği katillerin Avrupa’da yuvalanıp, buradan 11 Eylül saldırısını hazırladıkları ne kadar gerçekse, şimdi Avrupa’daki bazı hedefleri gözlerine kestirdiklerini düşünmek de bir o kadar gerçekçi. Bu nedenle Bush’un terörle mücadele planını reddetmek için El Kaide ve benzeri ölüm çetelerine karşı mücadelede alternatif bir formül sunmak gerekir.

Bu konuda Avrupalılar’ın gereken ciddiyette adım atmakta hala zorlandığı görülüyor. 11 Eylül olaylarından sonra teröre karşı daha etkili mücadele hedefiyle saptanan önlemler, Europol, Eurojust gibi Avrupa çapında işlerlik gösterecek ortak infaz ve yargı mekanizmaları, gizli servislerin işbirliği gibi niyetler ulusal çıkarlar yüzünden hayata bile geçirilemedi. Madrid saldırılarının hemen ardından Avrupa çapında işlerlik göstermesi için yaratılan özel Terörle Mücadele Koordinatörlüğü bir makam olmaktan öte gidemedi.

Avrupa çapında yakalama emri fikri başta pek parlak bulundu, ancak son aylarda bu konuda tek bir hareket olmadı. Tahrifi ve taklidi zor pasaport, biyometrik verilerin kimliklere eklenmesi ya da ortak bir terörle mücadele data arşivi planları, bürokrasinin çark dişlileri arasında sıkışıp kaldı. Bütün bu olumsuzluklara karşın 11 Mart tarihinin mümkün kıldığı pozitif değişimler de var. Birleşik, bütünlük içinde bir Avrupa’ya karşı olan seslerin kısılması bunların başında yer alıyor.

Avrupa’nın uluslararası teröre karşı ancak birlik içinde engel olabileceğini artık herkes kavramış bulunuyor. Bu arada Irak’a karşı savaşı reddedenlerle, Bush’un savaş koalisyonu gönüllüsü Avrupalılar nihayet yine aynı saflarda, birarada. Madrid saldırılarını ayrılıkçı Basklar’ın ETA örgütüne mal eden İspanya’nın eski Başbakanı Jose Maria Aznar, bu gafletinin faturasını koltuğunu Sosyalist politikacı Zapatero’ya teslim ederek ödedi. Zapatero ise ilk iş olarak ülkesinin Irak’taki birliklerini geri çekti. Avrupalılık bilincine öncelik tanıyarak Almanya ve Fransa’nın safına katıldı ve AB Anayasası’nı onayladı.

Atlantikötesi ilişkilerde yaşanan sorunlardan bugün artık söz edilmez oldu. Irak savaşını reddeden Almanya, bugün Irak sınırlarının dışından da olsa bu ülkenin yeni ordusunun ve kolluk güçlerinin biçimlenmesi alanında görev üstlendi. İstikrarsız ve güçsüz bir Irak’ın, El Kaide gibi terör odaklarına yuvalanma imkanı tanıyacağı tehlikesi yeni değil. Ancak buna karşı önlemlerin taşıdığı önceliği bugün herkes kabul ediyor. "