1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

11 Eylül, insan haklarında dönüm noktası oldu

Kayhan Karaca / Strasbourg10 Aralık 2008

Yayınlanmasının 60. yılında İnsan Hakları Bildirgesi’ni değerlendiren AİHM Başkanı Jean Costa, terörle mücadele adına insan hakları ihlallerine geçit verilmeyeceğini söyledi. Strasbourg’dan Kayhan Karaca’nın haberi.

https://p.dw.com/p/GCqZ
Fotoğraf: AP

İnsan hakları düşüncesinin bugün bilinen hali 17 ve 18’inci yüzyıllarda İngiltere, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde doğdu. Düşüncenin temelinde her ne kadar Hıristiyan veya Yahudi-Hristiyan dinlerinin kökleri olduğu söylense de, aslında büyük ölçüde Aydınlanma Çağı felsefesine dayanıyor

1689 tarihli İngiliz Haklar Bildirgesi, 1776 tarihli ABD bağımsızlık bildirisi ve 1789’da Fransa’da ilan edilen İnsan Hakları Beyannamesi, modern insan haklarının temel belgeleri olarak biliniyor.

Ancak, hiçbir hukuksal yaptırımı olmayan bu belgeler, 19’uncu yüzyıl ve 20’inci yüzyılın ilk yarısında, özellikle Avrupa kıtasında korkunç insan hakkı ihlallerinin yaşanmasına engel olamadı.


800 milyon Avrupalının son başvuru mercii

Bu nedenle, 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi hazırlandı. Avrupa ülkeleri bir adım daha ileri giderek, 1950 yılında, dünyada hukuksal açıdan bağlayıcı ilk ve hala tek belge olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini hazırladılar. Bu sözleşme çerçevesinde 1959 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kuruldu.

47 Avrupa ülkesinde insan haklarının bekçisi olarak tanımlanan mahkeme, bugün 800 milyondan fazla Avrupalının son başvuru mercii olarak çalışıyor

Mahkemenin Fransız başkanı Jean Paul Costa,, Avrupa’da insan haklarının 30-40 yıl öncesine oranla daha iyi olduğunu, ancak ufukta yeni tehdit ve tehlikelerin belirdiğini söylüyor: “Terörle ve organize suçlarla mücadele gibi fenemonler altında yeni tehditler, yeni tehlikelerin yeşerdiğini görüyoruz. Birçok ülke, güvenlikçi reflekslerle asayiş ve güvenlik önlemlerini artırıyor, ama buna karşılık vatandaşların temel özgürlüklerinin düzeyini de aşağı çekiyor”


11 Eylül dönüm noktası oldu

Jean-Paul Costa, 11 Eylül saldırılarının bir dönüm noktası olduğunu gizlemiyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin terörle mücadele adına insan hakları ihlallerine geçit vermeyeceği mesajı gönderiyor: “Terörle, suçla ve her türlü kaçakçılıkla mücadele, devletler için meşrudur, hatta bir mecburiyettir. Anlaşılabilir. Fakat bu mücadele ne pahasına olursa olsun şeklinde yapılmamalı. İnsan haklarına asgari saygı da gerekiyor”

Mahkeme başkanının bu görüşüne, Avrupa İnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg de katılıyor: “Örneğin, bireylerin, uçağa binenlerin, seyahat edenlerin, bankaya gidenlerin verilerinin toplanması olasılığı yaratıldı, bunların tamamı kaydediliyor şimdi. Bireylerin şahsi verilerinin yeterince korunmadığı bir gözetim toplumunun gelişmekte olmasını endişe verici buluyorum. Bunu da Avrupa’da bireysel özgürlük ve haklar açısından tehdit olarak görüyorum”

Hammerberg günümüz Avrupası’nda insan hakları açısından bir diğer önemli sorunun da göçmenler konusu olduğuna işaret ediyor: “Göçmenler konusunu cömert ve pozitif biçimde ele almıyoruz. Çok sayıda göçmen yasadışı yaşamaya zorlanıyor. Bugün Avrupa’da 6 milyon kaçak göçmen var. Çoğu zaman işverenleri veya ev sahipleri tarafından sömürülüyorlar. Kimileri insan kaçakçılığı kurbanı oluyor. Bu insanların insani haklarının korunması çok önemli.”

Bugün tüm dünyada yaşanan ekonomik kriz de insan hakları uzmanlarını kaygılandırıyor. Çoğu uzman, devletlerin bu tür dönemlerde insan haklarını unuttuğuna işaret ediyor.

“Hükümetler zayıf grupları korumalı”

Thomas Hammerberg, gerekli önlemler alınmazsa ciddi riskler doğabileceği görüşünde: “Eğer toplumdaki en yoksul ve zayıf katmanları koruyamazsak, bu kesimlerin yabancı düşmanlığı gibi eylemlere maruz kalması söz konusu olabilir, ki bu da şiddeti beraberinde getirebilir. Önümüzdeki yıllar, hükümetlerin toplumdaki zayıf grupları koruma konusunda hazır olup olmadıklarını görmek açısından gerçek bir test dönemi olacak”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başkanı Costa ise ekonomik krizin insan hakları açısından kaygı verici olduğunu kabullenmekle birlikte, cesaret verici olabileceğini de söylüyor: “İlk banka ve borsa krizlerinde olduğu gibi bu kriz de refah devletine dönüşü, yani toplumun en zayıf katmanları için konut, istihdam, eğitim, sağlık gibi sosyal hakları da beraberinde getirebilir”.

Bu iyimser yaklaşıma rağmen, gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başkanı, gerekse Avrupa İnsan Hakları Komiseri, devletler bünyesinde son zamanlarda realpolitiğe yönlendirilen çarkların insan haklarının ne denli hassas dengeler üzerine kurulu olduğunu gösterdiği görüşünde birleşiyor ve yeni sorunlarla karşı karşıya olan insan haklarının taze bir soluğa ihtiyacı olduğunu savunuyorlar.