1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Şule Çet davasında sanık avukatlarına tepki

7 Şubat 2019

Şule Çet davasında Çet’in geçmiş cinsel yaşamını, erkeklere karşı davranış biçimini, intihar eğilimini sorgulayan sanık avukatlarına tepki yağıyor.

https://p.dw.com/p/3CvfL
Türkei Klage von Sule Cet in Ankara
Fotoğraf: DW/H. Köylü

Üniversite öğrencisi Şule Çet’in Ankara’da bir plazanın 20. katından düşerek şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmesiyle ilgili davanın ilk duruşmasında yaşananlar Türkiye’de kadın-erkek ilişkilerine yaklaşımı ve kadın cinayetlerine bakış açısını yeniden gündeme getirdi.

Çet'in ölümünden sorumlu tutulan ve Çet’e cinsel saldırıda bulunmakla suçlanan sanıklar Çağatay Aksu ile Berk Akand’ın ifadelerindeki çelişkiler kadar, sanıkları savunan avukatların yaptıkları savunmalara mahkeme salonunda gösterilen tepki, tüm Türkiye’ye yayıldı. Haklarında hazırlanan iddianamede "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma, nitelikli cinsel saldırı ve kasten adam öldürme" suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmaları istenen Aksu ile Akand, suçlamaları reddetti.

İddianamede Çet’in eski patronu olan Aksu’nun iş görüşmesi amacıyla genç kadını içkili bir restorana davet ettiği, daha sonra da plazadaki iş yerine giderek arkadaşı Akand ile birlikte tecavüz edip öldürdükten sonra 20. kattan attığı belirtiliyor. Sanıklar Çet’in bazı sorunları olduğunu ve 20. kattan atlayarak intihar ettiğini söylüyor. Sanık avukatları ise Çet’in bakire olmadığını, intihara meyilli olduğunu iddia ediyor.

Avukatların tepki çeken savunması

Duruşmada, Çet ailesinin avukatı Umur Yıldırım, Mersin Üniversitesi'nden iki adli tıp profesörüne hazırlatılan raporda, Çet'te tespit edilen anal ekimozların cinsel saldırıya işaret ettiğini söyledi. Yıldırım, Çet'in önce cinsel saldırıya uğradığını, daha sonra da öldürülerek atıldığını öne sürdü.

Sanık avukatları ise ortaya atılan iddiaların doğru olmadığını söyledi. Aksu'nun avukatı Levent Ekmen, Çet'e "majör depresyon" tanısı konulduğunu belirterek, buna dair raporları mahkemeye sundu.

Ekmen, "Çet olaydan kısa süre önce koşarak pencereden atlayan birinin videosunu, altında "modum" notuyla Twitter’dan paylaşmış. Aslında intihar şeklini paylaşmış. Kendisine majör depresyon teşhisi konmuş. Bu öyle bir hastalıktır ki, beş dakika önce kahkahalar atan birisi, bir anda ağlamaya başlayabilir" dedi. Ekmen, davayla ilgili hazırlanan raporlarda bahsi geçen anal ekimozların da kabızlık nedeniyle oluşabileceğini savundu.

Ekmen, Çet'in vücudunda sperme rastlanılmadığını ancak yine cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan PSA'nın (prostat spesifik antijeni) bulunduğunu belirterek, bu iki sıvının birlikte oluştuğunu da dile getirdi. Ekmen, kondom kullanılmış olması halinde PSA'nın da bulunamayacağını ve bu durumun cinsel saldırı suçlamasıyla ilgili bir çelişki yarattığını vurguladı. Ekmen, iddianamede sanıklar lehine olan hiçbir noktanın yer almadığını belirterek, bunun "sosyal medyada yaratılan algıyla yürütülen bir dava" olduğunu söyledi ve Aksu için tahliye talep etti.

Akand'ın avukatları da, Çet'in tırnaklarında tespit edilen DNA örneklerinin temasla da geçmiş olabileceğini belirterek, bunun için ayrı bir rapor hazırlanmasını istedi. Çet ailesinin avukatı Yıldırım'ı "yalan söylemekle" ve "sosyal medya ile medyayı etkilemekle" suçlayan avukatlar, Şule’nin bakire olmadığını, kızlık zarında eski yırtıklar olduğunu da söyleyince tepkilerin odağı oldu.

"Türkiye’nin davası"

Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü, Türkiye’de Ayşe Paşa’lının ölüm nedeninin "kuzenle dansetmek" olarak gösterildiğini, İzmir’de tecavüzcünün "kırmızı rujdan tahrik olduğunu" açıkladığının hatırlanmasını istiyor. Şule Çet davasının da Türkiye’nin yakın tarihindeki bu tecavüz ve kadın cinayeti olaylarının tekrarı olarak görülmesi gerektiğini belirten Güllü, "En vahim noktaya geldik. Savunma yaptığını zanneden bir erkek, kadının hareketlerini sorgulamaya başladı. İntihar şüphesini ölüm nedenine çevirdi. Ölmüş kadının geçmiş cinsel yaşamını sorguladı" diyor.

Canan Güllü, Çet davasındaki sanık avukatlarının "kadını aşağılayan, kendi ahlak sınırlarıyla kadına yaşam biçimi dayatan bir savunmayla" toplum karşısına çıkmasının kabul edilemez olduğunu söylüyor. Güllü, "Türkiye’de kadın-erkek ilişkilerine yaklaşımın yansımasıdır yaşananlar" diyor ve meclise çağrıda bulunuyor:

"Şule Çet davası Türkiye’nin davasıdır. Bu davayı gündeminize alın, toplumda neler oluyor diye bakın, yanlışı, doğruyu görün. Geleceğimize, kadınlarımıza sahip çıkmazsanız, kadınlara her bahanede saldıran zihniyete sahip çıkmış olacaksınız."

Häusliche Gewalt in der Türkei Hülya Gülbahar
Hülya GülbaharFotoğraf: DW/Naomi Conrad

"Geçmiş cinsel yaşam yargılanamaz"

Kadın hareketinin önde gelen aktivistlerinden avukat Hülya Gülbahar da Çet davasının "emsal dava" olduğuna dikkat çekiyor. Gülbahar, Avrupa Konseyi Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Sözleşmesi’nin dava konusu fiil ile doğrudan ilgisi bulunmadığı sürece mağdurun geçmiş cinsel yaşamının sorgulanamayacağına dair bir hüküm içerdiğini hatırlatıyor. "Bu sözleşme, İstanbul sözleşmesidir ve bunu ne yazık ki Türkiye’de avukatlar bilmiyor. Oysa net bir yargılama kuralı var elimizde" diyen Gülbahar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kadının cinsel ilişkiye özgür koşullarda onay vermediği sürece tecavüze uğradığını sayısız kararıyla ortaya koyduğunu vurguluyor.

Gülbahar, Şule Çet davasında sanık avukatlarının çabaları ile olayın kadınların hak ve özgürlük davasına, yaşam biçimi tartışmasına dönüştürüldüğünü söylüyor. Davayla ilgili bilirkişi raporunda da, "erkeğin mekanına gidişin cinsel ilişkiye hazır olmakla eş tutulduğunu" hatırlatan avukat Gülbahar, "Türkiye’de erkeklerin ezici çoğunluğu; devlet bürokrasisindekiler, yargı koltuklarında oturanlar, savcılar, avukatlar, evlilikte tecavüzü suç sayan Türk Ceza Kanunu maddesini de yok sayıyorlar. Bütün bunlar bilinsin, öyle konuşulsun" eleştirisinde bulunuyor.

Hilal Köylü / Ankara

© Deutsche Welle Türkçe