1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Şifre müzikten sonra çözüldü!

Jens Borchers / Washington22 Mayıs 2006

Merakla beklenen Da Vinci Şifresi ya da orijinal adıyla “Da Vinci Code“ filmi, kitabı kadar büyük ilgi uyandırdı. Katolik Kilisesi’nin tepkisi nedeniyle de sıkça gündeme gelen kitabın yazarı Dan Brown, son günlerin en çok konuşulan ismi. Peki Dan Brown kim? Jens Borchers’in haberi...

https://p.dw.com/p/AaOa
Dan Brown, Da Vinci Şifresi nedeniyle Katolik Kilisesi'nin eleştirilerine hedef oluyor
Dan Brown, Da Vinci Şifresi nedeniyle Katolik Kilisesi'nin eleştirilerine hedef oluyorFotoğraf: AP

Dan Brown’un aynı adlı kitabından uyarlanan "Da Vinci Şifresi" filmi, kitabı kadar büyük ilgi ve tartışma yarattı. Kamuoyunun bu ilgisinde Katolik Kilisesi’nin eleştirisinin de büyük bir rolü var. Roman, Hazreti İsa ve Maria Magdalena’nın çocukları olduğunu ve soyunun devam ettiğini Katolik Kilisesi’nin binlerce yıldır gizlediği yolunda, aslında pek de yeni olmayan bir iddiayı temel alıyor.

Kitabında bunun için kilisenin cinayeti bile göze aldığını savunuyor. Bu, inançlarının aşağılandığına ve kiliseye yönelik bir saldırı olduğuna inanan muhafazakar Hıristiyanlar için yutması güç bir lokma. Ancak gerçek olan ise dünya çapında 40 milyondan fazla satan kitabın, okurlara heyecan dolu saatler yaşattığı. Peki büyük bir tartışma yaratan kitabın yazarı Dan Brown kim?

İngilizce öğretmenliğinden müziğe

Amherst Koleji ve Philips Exeter Akademisi’nden mezun olduktan sonra bir süre eğitim gördüğü bu okullarda İngilizce öğretmenliği yapan Dan Brown, daha sonra müzik dünyasında şansını deniyor. “All I Believe” adlı şarkı, Brown’un pop dünyasına girmek için yaptığı sayısız denemeden biri. Fakat Brown’un biyografisini yazan Lisa Rogak, Dan Brown’un piyasa kurallarına uymadığını söylüyor.

Brown’ın müziğiyle adından söz ettirmek istiğini belirten Rogak, “Ortaya çıkmak ve ilk CD’ye dikkatleri çekmek gerekli. O bunu istemedi. O, müziğinin yeterli olmasını istedi. Sonra müziği sahnede sergilemek gerekli. O buna da yanaşmadı. Bugün bile sahnede kendini iyi hissetmiyor“ diye anlatıyor ünlü yazarı.

Ve sonuçta Dan Brown, müzikte başarısız oldu. Sonra “Yanına Yaklaşmamanız Gereken 187 Kişi“ adında, “umutsuzca aşkı arayan kadınlar için el kitabı” niteliğinde bir eser kaleme aldı. Böylece edebiyat dünyasına adım attı. Ne yazık ki Brown’un bu ilk kitabı tam bir fiyaskoydu. Fakat Brown, yazmaya devam etti.

Da Vinci Şifresi’nin başarısı

Yine başarısız üç romanın ardından Brown, bir piyasa araştırması yaptı. Sonuç ise “Da Vinci Şifresi” oldu. Kitap, 44 dilde 50 milyona yakın satış yaptı. İntihal davalarını başarıyla kazandı. Aşırı muhafazkar Katolik örgütü Opus Dei ve Katolik radikallerin saldırılarına göğüs gerdi.

Bugün bile hala nadir gerçekleşen kamuoyu önündeki toplantılarda yaşanan kargaşayı Dan Brown şöyle yorumluyor: “Çok akıllı bir İngiliz papazı kısa süre önce, Hristiyan teolojisinin Galilei ve Darwin’in eserlerini de atlatmayı başardığını yazdı. Herhalde New Hampshire’den bir roman yazarının yazdıklarını da atlatır.”

Sakin bir yaşam sürüyor

Amerikalı Dan Brown, eşi Blythe ile birlikte doğum yeri olan New Hampshire Eyaleti’nin Exeter kentinde yaşıyor. Ortalıkta fazla görünmüyor, çocuğu yok. Kendi halinde yaşıyor, araştırıyor ve çalışıyor. Sabahları saat dörtte yazmaya başlama alışkanlığı, iki ayrı yerde öğretmenlik yaptığı dönemlerden kalma. Ama başka alışkanlıkları da var.

Brown bunu şöyle anlatıyor: “Hep bir buçuk saat çalışıyorum, sonra sporla mide kaslarımı çalıştırıyorum. Zaman zaman özel ayakkabılarla kendimi tepe taklak tavana astığım zaten biliniyor. Belki deliyim, ama tepe taklak vaziyette daha iyi düşünebildiğime inanıyorum.”

Yeni kitaba hazırlık

Brown, şimdilerde yeni bir kitap hazırlığı içinde. Bu sefer hikaye Washington’da geçiyor. Brown kitabı hakkında, “Sadece şu kadarını söyleyeyim: Siyasetle ilgisi yok. Yine resimlerin sembolik yanı, sanat ve tarihi gizemler hakkında” diye konuşuyor.

Bu formül bir kere başarılı oldu. Ama Brown, „Da Vinci Şifresi“nin ana temasını birçok kişinin anlamadığını söylüyor. Brown, “2000 yıl öncesine kadar bir tanrılar ve tanrıçalar dünyasında yaşıyorduk. Bugün sadece tanrılar kaldı. Birçok kültürde kadınlar manevi güçlerinden yoksun bırakıldı. Erkek egemenliğindeki mutlakiyetçi felsefelemiz ise ardında, bugüne kadar süregelen, uzun bir şiddet ve kan izi bıraktı” diyor.