1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Köklü bir kırılma

23 Ocak 2017

TBMM'den geçen Anayasa değişikliğini değerlendiren Prof. İbrahim Ö. Kaboğlu yorumunda "Değişikliğin onaylanması, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte bile tanık olunmayan köklü bir kırılmayı beraberinde getirecek" diyor.

https://p.dw.com/p/2WEUr
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/B. Ozbilici

TBMM'de beşte üç çoğunlukla kabul edilen ve referanduma sunulacak olan Anayasa değişikliği, anayasal miras, içinde bulunulan ortam ve içerik olarak ne anlama geliyor?

Anayasal Birikim

Tanzimat dönemini başlatan Gülhane Hattı Humayun'u (1839), Meşrutiyet dönemini başlatan Kanun-i Esasi (1876), Birinci Meclis'in hazırladığı 1921 Anayasası, 1924 Anayasası, 1961 Anayasası ve nihayet 1982 Anayasası, ayrıca onlarca anayasa değişikliği, Türkiye'nin anayasal birikimini oluşturur. Bu miras, fikri ve eylemsel mücadelelerin sonucu olarak hukuki evrimin ürünü aynı zamanda.

Son çeyrek yüzyılda sivil toplum ve demokratik kitle örgütlerinin anayasa çalışmalarının ortak paydası, "insan hakları güvencelerinin pekiştirilmesi ve siyasal yapının demokratikleştirilmesi” talebidir.

Olağanüstü Hal yönetimi

Türkei İbrahim Kabaoglu DW Gastkommentator
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu Fotoğraf: Privat

"Yeni anayasa beklentisi”, "anayasal bilgi kirliliği” ve "anayasasızlaştırma süreci” üçlüsü, son yılların gündemine damgasını vurdu. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası dönem, "anayasal kamuoyu” oluşmuna engel ortam ve koşulları beraberinde getirdi:

- Anayasa değişiklik sürecini de etkileyen olağanüstü hal (OHAL) uygulaması, muhalif görüşlerin, kamuoyuna yansıyabilme olanağını kısıtladı.

- TBMM'deki oylama sürecine, anayasa tartışmalarından çok Anayasa ihlâllerı (açık oy) ve çoğunluğun "kayıtsız-koşulsuz” dayatması damgasını vurdu.

- Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın referandum kampanyasına katılımı, Anayasa'ya aykırı işlem ve eylemlerin oylama gününe kadar süreceğinin işareti. Bu katılım, devlet olanaklarını da "evet” için harekete geçirme işareti.

Haliyle, eğer kabul edilirse, bu daha çok bir "olağanüstü hal Anayasası” olacak.

Seçmenlerin bilgilenme hakkından yoksun kılındığı ve uzmanların dışlandığı bir ortamda, gelecek kuşakların iradesini ipotek altına alacak Anayasa'nın çok kısa zaman dilimine sıkıştırılması, demokratik meşruluk sorununu da beraberinde getirecek.

"Cumhurbaşkanlığı" bir sistem mi?

Hükümet ve Cumhurbaşkanlığından oluşan yürütme organını lağveden, TBMM'nin yetkilerini azaltan ve yargı erkini Cumhurbaşkanı'nın güdümüne sokan Anayasa değişikliği için, başkanlık yerine Cumhurbaşkanlığı denmesinin başlıca nedeni, değişikliği destekleyen MHP'yi ikna etmek ve seçmenlere "Cumhuriyet muhafaza ediliyor” mesajı vermek.

Parlamenter rejim kaldırılsa da kurulan başkanlık değil. Çünkü başkanlık rejimini niteleyen yürütme ve yasama organı arasındaki "karşılıklı bağımsızlık” ilkesi -yasama ve yürütmenin oluşumu, görev ve yetkileri ile sona ermesi bakımından- Cumhurbaşkanlığı düzenlemesinde yok. Tam tersine;

- Cumhurbaşkanı ile TBMM'nin eşzamanlı seçimi, yasamanın yürütme güdümünde oluşma riskini doğuracak.

- Parti içi demokrasinin güvenceleri düzenlenmeksizin, parti başkanı olan Cumhurbaşkanı'nın TBMM'de siyasal çoğunluğa sahip bulunması durumunda, buna damgasını vurma olasılığı yüksek.

- Bakanlar Kurulu ve bakanların TBMM tarafından siyasi denetim yolu kaldırılıyor.

- Cumhurbaşkanı tek başına ve nedene bağlı olmaksızın yasamayı fesih edebilecek.

- Siyasal iktidar kişiselleşiyor, geçmişte bir heyete yani Bakanlar Kuruluna ait olan yürütme yetkisi bir kişiye devrediliyor.

- "Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri ve yetkileri ile teşkilat yapısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenir” şeklindeki hüküm ile, hak ve özgürlüklerin Cumhurbaşkanı kararnameleriyle düzenlenemeyeceği kuralı anlamsız kalıyor. Çünkü bakanlık düzeyinde kurumsal müdahaleler, hak ve özgürlüklere müdahale sonucunu doğurabilir.

Kısacası, çağdaş çoğulcu sistemin çerçevesini oluşturan denge ve denetim düzenekleri en aza indirilerek erkler ayrılığı büyük ölçüde kaldırılıyor. Bu nedenle, adı "Cumhurbaşkanlığı sistemi” olsa da bu daha çok bir "kişi-parti yönetimi” hedefi önde.

Anayasal bir gelecek mümkün mü?

Anayasal-siyasal mirası reddeden ve OHAL'de kotarılan değişiklik, demokratik hukuk devleti gereklerinin de dışında.

"Özgürlükler güvencesi” ve "iktidarı sınırlama” aracı olarak Anayasa, iktidarın anayasa dışı kullanıldığı ve özgürlüklerin bastırıldığı bir ortamda değiştiriliyor. Böyle bir Anayasa, "iktidarı sınırlandırma”, buna karşılık "özgürlükleri güvenceleme” belgesi olabilir mi?

Türkiye'nin 1876'dan 2016'ya kadar anayasal ve siyasal tarihi, inişli-çıkışlı dönemlere karşın kurumların ve kuralların devamlılığı ve ilerletilmesi ile nitelenir. Değişikliğin onaylanması, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişte bile tanık olunmayan köklü bir kırılmayı beraberinde getirecek.

Demokratik veya hukuk devleti öngören anayasa demek zor... Kaldı ki bugün siyasal çoğunluğu elinde tutan siyasal grupların, iktidarı sınırlayacak denge ve denetim düzeneği yetersiz bir "anayasal düzen”de de iktidarı elde etmeleri varsayımı, şu soruyu haklı kılar: Hukuk bilinci veya hukuka inanç bakımından; yapım sürecinde yürürlükteki anayasal düzene ve hukuk devletinin asgari gereklerine bile saygı göstermeyenlerden, "yeni düzene saygı” beklenebilir mi?

© Deutsche Welle Türkçe

DW Türkçe için konuk yazar olarak bu yazıyı kaleme alan Anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Ö. Kaboğlu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Öğretim Üyesi'dir.