1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

YORUM: Almanya’nın çok geç kaldığı tartışma

15 Ekim 2009

Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Sarrazin’in Türkler ve Araplar’ı aşağılayıcı ifadeleri yalnızca tepki toplamadı. Almanya’da bugüne kadar kaçınılan bir tartışmayı da başlatmış oldu.

https://p.dw.com/p/K73d
DW Orta ve Güneydoğu Avrupa Yayınlar Sorumlusu Verica Spasovska

DW Orta ve Güneydoğu Avrupa Yayınlar Sorumlusu Verica Spasovska’nın yorumu:

“Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin, polemik yaratan ifadeleriyle sınırları ihlal etti. İşvereni, bunun sonucu olarak yetki alanlarını sınırlandırarak, Banka içindeki mevkisini düşürdü. Almanya’daki göçmenler ile ilgili mevcut siyasi tartışmalara katılmak, Merkez Bankası’nda nakit paradan sorumlu yönetim kurulu üyesinin işi değildir. Alman halkının büyük bölümünün Sarrazin’in görüşünü paylaşması, onun tüm noktalarda haklı olduğu anlamına da gelmez. Sarrazin’in sert ifadelerle eleştirdiği noktalardan bazıları ise doğruluk payı taşımakta. Kendisi şimdi bir süreliğine susmayı tercih edecek olsa da tartışma devam ediyor. Ve bu da iyi bir şey.

Sarrazin'in üslubu, sözcük seçimi ve eleştirilerindeki genellemelere duyulan haklı öfkeye rağmen, yarattığı polemik bir uyarı niteliğindedir. Almanya’da uzun süredir yanlış uyum politikaları mı uygulanıyor, Almanya’nın bir göç ülkesi olduğunu kabul etmek Almanlar’a niye bu kadar zor geliyor? Uyum için alınan önlemlerin gerçekten etki göstermesi ve kendisini paralel toplumların içine kapatanlara da ulaşması için ne yapmak gerekiyor? İşte Sarrazin’in polemiği bu tür soruları da gündeme taşımış, ‘siyaseten doğruculuk’ adına söylenmeyenlerlerle ilgili gerekli bir tartışmayı başlatmış oldu.

Şunu açıklığa kavuşturmak lazım: Almanya’nın, göçmenleriyle ilgili genel bir sorunu yoktur. Sorun, başta Türkiye’den gelen sosyal açıdan zayıf ve eğitimsiz göçmenler olmak üzere, göçmenlerin küçük bir bölümüyle ilgilidir. Günümüzde Almanya’nın büyük kentlerindeki paralel toplumları açık bir şekilde eleştiren, hemen yabancı düşmanı diye etiketleniyor. Diğer yanda göçmen dernekleri de bazı göçmen ailelerin katı geleneklerinin Alman toplum düzeninin temelleriyle uyuşmadığı gerçeğini görmezden geliyor. Bu temeller ise sonuçta dışlamaya değil, eğitim sistemine katılım, dinsel hoşgörü ve iletişime dayanıyor.

Tartışma temelde şu soru etrafında dönüyor: Almanya’nın ne kadar uyuma ihtiyacı var? Her hâlükârda şu ankinden daha fazlasına. Federal İçişleri Bakanlığı’nın himayesinde 2006 yılından beri sürdürülen Uyum Zirvesi doğru yönde büyük bir adımdır. Çok sayıda dernek, kurum, kuruluş ve şirketi bir araya getiren Uyum Zirvesi'nde pek çok önlem de ortaya konmuştur: Katılımcıların sadece Alman dili değil, aynı zamanda Alman siyasi sistemiyle de ilgili bilgi edinebilecekleri uyum kursları, işletmelerde staj olanağı sunan dili geliştirme kursları, ilkokul başlangıcında mevcut eksiklikleri gidermeye yönelik okul öncesi dil destek kursları gibi. Bu kurslara katılım sadece gönüllülük esasına dayanmıyor. Yetkililer, göçmenlerin bu kurslara katılımını talep etme imkanına sahip. Katılıma yanaşmayanlar ise devletten aldıkları yardımın kısılmasını göze almak durumunda. Uyum Zirvesi’nin yol haritasında eksik olan ise, bu ve diğer uyum önlemleri için somut, ölçülebilir hedefler konmamış olmasıdır. İşte bu eksiği kent ve eyalet yönetimleri ile yerel yönetimler hızla ve kararlılıkla doldurmalıdır. Uyumla ilgili tartışmaların, gerçekte olması gerektiği gibi dürüst bir tartışma kültürü içinde konuşulması gerekir. İçki masası muhabbetlerinde değil.”

Verica Spasovska / Çeviren: Beklan Kulaksızoğlu

Editör: Değer Akal