1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Çocuk değil sistem korunuyor"

25 Mart 2016

Türkiye’de Ensar Vakfı üyesi bir öğretmenin öğrencilere cinsel istismarda bulunduğunun ortaya çıkması ülkedeki çocuk istismarını dünya gündemine taşıdı.

https://p.dw.com/p/1IJl2
Fotoğraf: picture alliance/dpa/P. Pleul

Türkiye'de son olarak Karaman’da bir ortaokul öğrencisinin tecavüze uğradığını ailesine anlatması ve ailenin savcılığa başvurmasıyla bir öğretmenin çocuklara cinsel istismarda bulunduğu belirlendi. Bu istismarı daha çetrefilli hale getiren ise olayın Ensar Vakfı’na bağlı bir yurtta gerçekleşmesi ve bu vakfın hükümet tarafından desteklenmesi oldu. Sosyal medyadaki –Çocuklara cinsel istismarı durdurun- etiketiyle dünya gündemine taşınan olayda Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun vakfı savunan sözleri tartışmaları daha da büyüttü. Üstelik istismarın araştırılması için mecliste araştırma komisyonu kurulması için ilk başta MHP-CHP ve HDP’nin anlaşmasına karşın AKP’nin bu anlaşmanın dışında kalması dikkat çekti. Tepkiler üzerine AKP de bu anlaşmanın içine girdi ve mecliste araştırma komisyonu kurulması için karar alındı. Peki, Türkiye neden çocukların cinsel istismara uğramasını engelleyemiyordu? Sürekli gündemde olan bu konuda neden ileri bir adım atılamıyordu? Türkiye nerde yanlış yapıyordu? Sadece Karaman’dakilerin değil tüm ülkedeki çocukların ve ailelerin psikolojisinin düzeltilmesi için ne yapılmalıydı?

“İstismarın üstü kapatılıyor”

Sosyal Hizmet Uzmanı Emrah Kırımsoy ayn zamanda Türkiye’de çocuk haklarının gelişmesi için çalışan Gündem Çocuk Derneği’nin de yönetim kurulu üyelerinden. DW’nin sorularını yanıtlayan Kırımsoy, “Türkiye’de çocukları değil sistemi koruyan bir yaklaşım var ve bu yaklaşım ne yazık ki hükümet cephesinden de kabul görüyor” derken, çocuklara cinsel istismarın altyapısını anlattı:

“Türkiye’de çocukla ilgili bozuk bir algı var. Çocuklar nesneleştiriliyor; kimi zaman övülen çocuk kimi zaman yargılanıyor, bir oyuncağa çevriliyor. Bu da çocuklarla yetişkinler arasında bir iktidar savaşı yaratıyor. Cinsel istismar da bu yaklaşımın bir sonucu. İnanç sistemi ve eğitim sistemindeki gerilikler nedeniyle sürekli baskı altında tutulan çocuklar; bu çarpık sistemin kurbanı oluyor. Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne taraftır ancak çocukların korunmasını temel alan bu sözleşmeyi aktif hale getirecek izleme ve denetleme yükümlülüğü sadece kamu kurum ve kuruluşlarıyla sınırlı tutulmuştur. Bu yükümlülüğe sivil toplum kuruluşları ya da toplumun ta kendisi dahil edilememiştir. Kapalı toplumların doğası gereği şiddet ve özellikle cinsel istismar üretmesi kaçınılmazdır. Türkiye, Karaman’daki çocuklara yapılan istismarın da siyasi açıdan üzerinin nasıl kapatılmaya çalışıldığına tanık olmuştur. Tıpkı daha önceki olaylarda olduğu gibi. Karaman olayı ne ilk ne de son olacaktır. Çünkü çocuğu korumaya dayalı bütüncül bir çocuk politikası yoktur. Bugün ne yazık ki aile bakanının Ensar Vakfı’nı savunan sözleri de Türkiye’de çocuğun değil sistemin korunduğunu gösteren bir örnektir. Bir adım ileri gittiğinizde cinsel istismara, şiddete uğrayan çocuklara yeterli psiko-sosyal desteğin verilemediğini de açıkça görebilirsiniz. Çocukları da kendi işine geldiği gibi koruma politikası geliştiren toplumların sakat tartışmalarla boğulacağını ve kendi içinde açılım yapamayacağını da ne yazık ki görüyoruz. Türkiye; çocuk haklarından sadece uzak kalmamış, daha da geriye gitmiştir.”

“Cinsel istismar hortluyor”

Adem Arkadaş, Uluslararası Çocuk Merkezi’nin İnsan ve Çocuk Hakları programını yürütüyor. DW’nin “Çocuklara istismarı önlemenin bir yolu yok mu?” sorusunu yanıtlarken “Sadece muhafazakarlık ya da sadece Müslümanlık dahası sadece kültürel açıdan bakmamak gerekiyor konuya. Ancak, topyekün bir yaklaşımla sorunu çözebiliyoruz” dedi ve Türkiye’de böylesi bir yaklaşımın neden olmadığını anlattı:

“Yasalarda eksiklik olduğu, ceza sisteminin yeterli olmadığı yıllardır söyleniyor. Oysa ki Türkiye’nin çocuk haklarıyla ilgili bir stratejik planı bile var. Bütün –var-ların hiçbirinin denetimi yapılmıyor. Yani hiçbir yasa uygulanmıyor. Sonra bir bakıyorsunuz, örneğin kamuda çalışan bir görevlinin cinsel istismarda bulunduğu haberi çıkıyor ortaya, o görevlinin soruşturulmasının izne tabii olduğunu görüyorsunuz. Yani soruşturulamıyor. Vatandaşın kafasında –cinsel istismarda bulunan herkes soruşturulur, yargılanır ve mutlaka cezası verilir- algısı yok. Türkiye, -cinsel istismar cezasız kalmaz- eşiğini ne yazık ki aşamıyor bir türlü. Cinsel istismar da bu yüzden durup durup toplumda hortluyor. Hükümetler bu konuya sessiz kalıyor. Gidelim toplumda bir konuşalım; ki konuştuk, kurulan araştırma komisyonuna kim, ne kadar inanıyor. İnanmıyor. Ne yazık ki siyasiler bu konuda halka güvence veremiyor. Ve olan çocuklara oluyor. Türkiye, bu konuda ciddi bir samimiyet sorunu olduğunu kabul etmeli ve çocuklarını geleceğe taşımak için adım atmalı. Yoksa bu sakat durum her geçen gün daha da kronikleşecek ve tüm toplumun geleceğini mutsuzluğa mahkum edecek.”

“Toplum çocuklarına karşı ikiyüzlü”

Türkiye’de kadın ve çocuk haklarının gelişmesi yönündeki faaliyetleriyle tanınan Uçan Süpürge’nin Eş Başkanı Selen Doğan da DW’nin sorularını yanıtlarken; çocukların psikolojisine dikkat çekti. “Çocuklara kötü davranan bir ülkeyiz” diyen Doğan, bu davranışın yansımalarını şöyle anlattı:

“Çocukları cansız birer eşya gibi gören ama sorsanız ‘en değerli varlığı çocuklar olan’ bir ülkeyiz! Bu ikiyüzlülük kadınlar ve çocuklar söz konusu olduğunda çok belirgin. Çocuk istismarının normalleştirilmesi ailede başlıyor zaten. Çocukların dövülmesi, sövülmesi, onlarla iletişim kurmamak, inisiyatif vermemek, küçümsemek ve aşağılamak, yok saymak, evin birçok alanından çocukları dışlamak gibi davranışlar ileri yaşlar için etik normlar geliştirmelerini engellerken saygı ve saygınlık değerlerini de olumsuz etkiliyor. Düşünsenize, itilip kakılarak büyümüş bir çocuk, dışarıda bedenine yönelen herhangi bir müdahaleyi bir problem olarak algılamakta zorlanıyor. Uçan Süpürge olarak biz de çocuk evlilikleri konusunda tam on yıldır ülke genelinde çalışmalar yapıyoruz. Fakat cezasızlık kültürünü ortadan kaldırmadan bu çabalar çok etkili olamıyor. Yasal iyileştirmelerle bu çabamıza destek olması gereken parlamento, ihlalleri meşrulaştıran her beyanıyla kazanımlarımızı geriye götürüyor. Ve böylece her yıl zarar görmüş çocukların sayısı artıyor.”

“Bunun siyaseti, partisi olmaz”

CHP’li Lale Karabıyık Karaman’da incelemelerde bulundu; milli eğitim müdürü, savcı ve valiyle görüştü. Gözlemlerini DW’yle paylaşırken “Herkes; yurtlarla ilgili bir bilgisinin olmadığını söylüyor, konuşamıyor ama halk bu işin peşini bırakmayacak. Tüm kamuoyu cevap bekliyor” diye konuştu. Avukatlar aracılığıyla dosyayı da incelediklerini söyleyen Karabıyık, “2013, 2014’te olaylar yaşanmış, sonra da aileler çocuklarını yurtlardan almış. Oysa şimdi olayın 2016’da ortaya çıktığı söyleniyor. Büyük çelişkiler var. Geçmişte bu yurtları kim denetimsiz bırakmışsa mutlaka kamuoyu önünde hesap vermelidir. Çocukların cinsel istismarı raporlanmıştır ve olayın arkasındakileri bulmak herkesin insanlık görevidir. Bunun siyaseti, partisi olmaz. Mecliste oluşturulacak komisyona tarihi bir görev düşmüştür. Eğer bu komisyon; çocuk istismarını aydınlatamazsa, çözüm üretemezse Türkiye’nin utanç defteri kabaracaktır. Sadece Karaman’da yaşananların değil tüm Türkiye’de yaşanan istismarların envanteri çıkarılmalıdır ve çözümü için gereği neyse yapılmalıdır” dedi.

© Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü