1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye ile İran yol ayrımında mı?

19 Mayıs 2017

Ortadoğu'da güç dengelerinin yeniden şekillendiği bir dönemde Türkiye-İran ilişkileri zorlu bir sınavdan geçiyor. İran-Suudi Arabistan gerilimi ve sıcak çatışma ihtimalini uzmanlar DW Türkçe'ye değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/2dE85
Fotoğraf: picture-alliance/abaca

Türkiye ve İran tarih boyunca dünyanın belki de en karmaşık bölgesi Ortadoğu'da rekabet içinde oldular. 1821'de karşılıklı toprak kaybının yaşanmadığı son savaşın ardından, inişli çıkışlı ilişkilere, tırmanan gerilimlere rağmen ilişkilerinde belli bir istikrarı korumayı başardılar. 1639 tarihli Kasr-ı Şirin Antlaşması ile belirlenen sınır, Türkiye'nin en eski ve istikrarlı sınırı oldu.

Türkiye-İran ilişkileri, Suriye savaşı ve Ortadoğu'da güç dengelerinin yeniden şekillendiği bu dönemde yeni bir sınavla daha karşı karşıya. Rusya ile birlikte Astana sürecinde Suriye ateşkesi için İran ile işbirliği yapan Türkiye, diğer yandan son yıllarda Suudi Arabistan ve Katar ile geliştirdiği stratejik ilişkiler sonucu İran karşıtı Sünni ittifakın parçası haline geldi.

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yrd.Doç.Dr.Bayram Sinkaya, Türkiye'nin Suudi Arabistan ve Katar ile ilişkilerinin İran'da ciddi endişe ve tepkiye neden olduğunu belirterek "İranlılar Türkiye'nin bu konuda daha tarafsız kalmasını bekliyordu. Bu, İran kamuoyunda  ciddi şekilde eleştirilen bir konu" diyor.

Sinkaya, ancak Tahran yönetiminin bölgedeki görüş ayrılıkları nedeniyle ikili ilişkileri riske atmak istemediğine de dikkat çekiyor ve ekliyor: "İran'ın Türkiye ile iyi ilişkiler sürdürmek için çok sebebi var. Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar ile ilişkileri geliştirirken İran ile de ilişkileri geliştirdi. Yani Sünni ittifakın parçası olurken İran'dan uzaklaştı ya da İran'ın karşısında konum aldı gibi bir durum söz konusu değil. Zaman zaman gelen sert açıklamalara rağmen her iki hükümette de ilişkileri belli bir düzeyde tutma, sürdürme arayışı var."

Trump faktörü ve "İslam ordusu" planları

ABD'de Donald Trump yönetiminin göreve gelmesinin ardından İran ile Suudi Arabistan arasındaki gerilim, savaş tehditlerine dönüştü. Suudi Arabistan'ın "Savaşı İran sınırları içine çekmeliyiz" sözüne İran, "Bize karşı böyle bir girişimde bulunurlarsa, toprakları içinde Mekke ve Medine dışında güvenli hiçbir nokta bırakmayız" yanıtını verdi.

Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) danışmanlarından İran uzmanı Sinkaya, Suudi Arabistan'ın İran karşıtı seferberliğine 2003 yılından beri çok yoğun bir şekilde tanık olunduğunu, ancak gerilimi yatıştırma politikası izleyen Obama yönetiminin aksine Trump'ın İran'ı bölgedeki tüm sorunların parçası olarak gören tutumunun Suudilerin işini kolaylaştırdığını belirtiyor. Sinkaya, ABD desteğinin bölgedeki ülkelerin Suudilerle işbirliğini hızlandırıcı etki yaptığına dikkat çekerek bu bağlamda Müslüman ülkeler arasında askeri ittifak planının da ivme kazandığını ifade ediyor.

Aralık 2015'te Suudi Arabistan önderliğinde kurulduğu ilan edilen ve "İslam ordusu" yakıştırmalarına yol açan "Teröre Karşı İslam İttifakı"na Türkiye'nin de dahil olması Türk kamuoyunda eleştirilere yol açmış, Türkiye'nin, Sünni ittifakın bir diğer önemli üyesi Katar'da askeri üs kurması da "Türkiye bölgede olası bir askeri çatışmanın içine çekilebilir mi?" sorularını gündeme getirmişti.

Vor dem Besuch des Präsidenten Donald Trump in Saudi-Arabien
Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti öncesi başkent Riyad caddelerindeki bir billboardFotoğraf: Picture alliance/abaca/A. Abdelrehim

Türkiye İran ile karşı karşıya gelir mi?

İran Araştırmaları Merkezi (İRAM) Başkan Yardımcısı Hakkı Uygur, İran'a karşı özellikle de ABD kaynaklı bir askeri müdahale olabileceğine ihtimal vermediğini belirterek "Çok düşük bir ihtimal olarak görmekle birlikte eğer Amerika zaten NATO'yu, İngiltere, Fransa gibi klasik müttefiklerini harekete geçirerek İran'a karşı bir operasyon yaparsa Türkiye'nin burada çok fazla bir rolü olmayacaktır. Türkiye'nin Katar'da üs kurmasının da daha geniş bir çerçevede ele alınmasının doğru olacağını düşünüyorum. Yani Türkiye bölgeye yeniden dönüyor. Müttefiklerinin güvenlik ihtiyaçlarını karşılıyor. Bunun doğrudan İran'la bir askeri karşılaşma olarak düşünülebileceği görüşünde değilim" diyor.

"Vekalet savaşlarının yüzeyi genişleyebilir"

İran uzmanı Bayram Sinkaya da ABD'nin elinde askeri müdahale dışında yeterince seçenek bulunduğu görüşünde. İran'ın etnik ve mezhepsel azınlıklar gibi ciddi güvenlik zaafları bulunduğunu belirten Sinkaya, "İran, rejime karşı mücadele eden örgütlerin Suudi Arabistan tarafından desteklendiğini ve ABD'nin de dolaylı destek verdiğini iddia ediyor. İran da Suudi Arabistan da birbirlerine karşı vekalet savaşı yürütüyor. İki ülkenin doğrudan karşı karşıya kalmasını beklemiyorum. Sadece bu vekalet savaşlarının belki yüzeyi genişleyecek. Bugün daha çok Yemen, Lübnan, Irak, Suriye'yi görüyoruz. Ama İran'daki bu azınlık hareketlerinin ya da azınlıklara mensup İslamcı hareketlerin biraz daha şiddetini artırdığını görebiliriz. Ya da yine İran'ın etrafında İran'ı rahatsız edecek yeni oluşumlarla karşılaşabiliriz" diyor.

Suudi Arabistan'da "Arap NATO'su" görüşülecek

İRAM Başkan Yardımcısı Hakkı Uygur da İran'ın hem coğrafyası, hem de askeri ve politik gücüyle Suriye'den çok daha büyük ve etkili bir ülke olduğunu belirterek ABD'nin elindeki ekonomik yaptırım silahına dikkat çekiyor. İran'daki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında yeni bir yaptırım dalgasının gelmesinin beklendiğine işaret eden Uygur, bölgede izlenecek politikaların şekillenmesinde ABD Başkanı Donald Trump'ın 20 Mayıs'ta başlayacak Suudi Arabistan ziyaretinin önemli rol oynayacağını belirtiyor. Trump'ın Körfez İşbirliği Konseyi ve "Teröre Karşı İslam İttifakı"na üye ülkelerin liderleriyle yapacağı temaslarda, bölgede İran'a karşı denge oluşturma çabalarının ön plana çıkması ve bir "Arap NATO'su" kurma planlarının somutlaştırılması bekleniyor.

İran uzmanı Hakkı Uygur, Arap ülkelerinden oluşacak yeni bir askeri organizasyonun çok operatif bir kurum olacağını düşünmediğini belirterek, "Çünkü farklı sistemlere sahip farklı ülkelerden orduların her birinin içinde büyük yapısal sorunlar var. Bunları bir araya getirmek bir sinerji yaratabilir mi, emin değilim. Dolayısıyla çok aktif olabileceklerini sanmıyorum. Asıl belirleyici, ABD olacaktır. Eğer Amerika bölgede herhangi bir operasyona girerse bunlar yedek güç olabilir, ama bunların ortak operasyon yapmasını ben pratikte çok mümkün görmüyorum. Bu tür bir oluşum daha ziyade bölge ülkelerinin ortak siyasi iradesini gösterme işlevi görecektir" diyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Beklan Kulaksızoğlu