1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

'Terör propagandası değil vatandaşlık hakkı'

18 Ocak 2016

Alman akademisyenler, hakkında soruşturma kararı çıkan Türk akademisyenlerin durumunu DW Türkçe’ye değerlendirdi. Berlin'den Özlem Coşkun'un haberi.

https://p.dw.com/p/1Hfa3
Fotoğraf: Getty Images/D. Karadeniz

Almanya'dan 'akademisyenler' tepkisi

"Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atarak Güneydoğu'daki operasyonların sonlandırılması çağrısı yapan 1128 akademisyenden bir kısmı haftasonu gözaltına alınmıştı. Bu akademisyenler daha sonra serbest bırakıldı, ancak haklarındaki soruşturma kararı devam ediyor. Ayrıca söz konusu akademisyenler başta hükümet olmak üzere toplumun çeşitli kesimleri tarafından da yoğun baskı altında. Tüm dünyada olduğu gibi Almanya'dan da söz konusu gelişmelere dair tepkiler geliyor. Alman akademisyenlerle bildiriye imza atan akademisyenlerin durumunu ve dünyadaki benzer örnekleri konuştuk.

"Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi" adıyla 1128 akademisyenin imzaladığı bildiri Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından eleştirilerek, bir ihanet ve terör propagandası olarak nitelendirildi. Başbakan Davutoğlu başka ülkelerde böyle bir durum karşısında aydınların farklı davranacağını savundu. Bu çerçevede Davutoğlu: ‘Bu akademisyenler bana tek bir ülke göstersinler ki, demokratik-hukuk devleti kuralları içinde tek bir ülke göstersinler ki, bu ülkenin demokratik yönetimi, meşru güç kullanma yetkisine sahip güvenlik birimleri dışında silahlı güçlere izin vermiş olsunlar...' dedi.

Dr. Yaşar Aydın
Dr. Yaşar AydınFotoğraf: privat

‘Cumhurbaşkanı De Gaulle, Sartre'ye destek vermişti'

Hamburg HafenCity Üniversitesi'nden siyaset bilimci Dr. Yaşar Aydın, akademisyenlere yönelik baskıları doğru bulmadığının altını çizerek, doğrudan terörle mücadele konusunda olmasa da dünyanın çeşitli yerlerindeki aydınların zaman zaman devlet politikaları ya da çıkarlarıyla örtüşmeyen tepkiler verdiğini şu sözlerle aktardı:

"Bunun geçmişte, Avrupa'da da örnekleri var. Fransız düşünür John Paul Sartre, bu konuda örnek olarak gösterilebilir. Fransa'nın Cezayir'de yürütmüş olduğu savaşla ilgili kendisinin ciddi çıkışları, eleştirileri var. Buna karşılık tabi Sartre'nin bu çıkışlarına eleştiriler de gelmiş. Özellikle Fransa'da dönemin sağ kesimi, muhafazakârları buna sert tepki göstermişler. Ancak beraberinde Fransız Cumhurbaşkanı de Gaulle çıkıp, düşünürün yanında yer alarak ‘Sartre Fransa'dır' diye bir refleks sergilemiş."

Eleştiri bir vatandaşlık hakkıdır'

Münih'teki Centrum für angewandte Politik Forschung-Uygulamalı Politik Araştırma Merkezi'nden Türkiye uzmanı Ludwig Schulz, akademisyenlerin bilimsel kimliklerinin yanı sıra politik kimliğe de sahip olabileceklerini belirtti. Bu bağlamda Schulz, "Barış Bildirisi" gibi politik ve sosyal reaksiyonların bir vatandaşlık hakkı olduğuna işaret ederek, Almanya'dan şu örnekleri verdi:

"Bu çerçevede aklıma doğum öncesi tanı ya da kürtaja dair tartışmalar geliyor. Aynı şekilde terörün olduğu 70'li yıllarda RAF'e (Kızıl Ordu Fraksiyonu) dair kamuoyunda görünen, fikir beyan eden ya da yazılar kaleme alanlar mevcut. Dolayısıyla bu şekilde topluma önemli ölçüde etki eden, kamuoyu oluşturan aydınlardan söz etmek mümkün. Bu zaten hali hazırda bir haktır ve herkes yapabilir. Bilim insanları da politik olabilir, bunu göz ardı etmemek gerekir."

‘Suçlamalar yapıcı tartışmaların önünü keser'

Farklı alanlardan akademisyenlerle birlikte Zeitschrift für Weltgeschichte-Dünya Tarihi adlı bir dergi çıkaran tarihçi Prof. Dr. Hans-Heinrich Nolte, dünyada ve ülkelerindeki sorunlu noktalara dikkat çekmenin aydınların sadece hakkı değil aynı zamanda görevi olduğunu söyledi. Avrupa'da da aydınların benzer girişimleri olduğunu kaydeden tarihçi, ancak Avrupalı aydınların Türkiye'deki gibi sert yaptırımlara maruz kalmadığını da hatırlattı. Türkiye'deki aydınlara özellikle destek verdiğinin altını çizen Nolte, onların terör propagandasıyla suçlanmasının ise yapıcı tartışmaların önünü kestiğini ifade etti.

"Eğer bir ülke zor bir durumla karşı karşıya kalırsa, kamuoyunda geniş ölçekli ve dürüst eleştirilere ihtiyaç var demektir. Türkiye'de Kürtlerin durumunun yeniden normale dönmesi ve sorunların çözülebilmesi için özerklik dâhil tüm olasılıkların masaya yatırılması ve tartışılması gerekiyor " diyen tarihçi sözlerini şöyle sürdürdü: "Kürt meselesi, Türkiye'nin barışçıl iç dinamikleriyle nihayete erdirilebilir. Bunu talep eden akademisyenlerin suçlanmasını ise kabul edilemez olarak nitelendiriyorum. Zira doğru karara ulaşmak için eleştiriye muhakkak surette ihtiyaç vardır."

İfade özgürlüğü ve bilimsel sorumluluk arasında

Uzman Ludwig Schulz, ilgili akademisyenlere yönelik eleştirilerin gerekçeleri arasında tanınır ve ün yapmış bazı akademisyenlerin bildiride imzalarının bulunmasının da rol oynadığına dikkat çekti. Bu kişilerin kamuoyu oluşturmasından endişe edildiğini belirten uzman, beraberinde akademisyenlerin de çatışmalarla ilgili açıklamalarının ve analizlerinin bilimsel zemine oturması sorumluluğuyla karşı karşıya olduğunu hatırlattı. Schulz, bu nedenle gelişmelere ifade özgürlüğü ve bilimsel sorumluluk noktalarından bakılabileceğini ifade etti. Uzman imza kampanyasına katılan pek çok akademisyenin ise bildiriyi bir araştırma raporu ya da analiz olarak görmediğini sadece çatışmaların durdurulmasına yönelik bir çağrı olarak gördüğünü ve bildiriye bu bakış açısıyla destek verdiğini söyledi.

©Deutsche Welle

Özlem Coşkun / Berlin