1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Türkiye uzun vadede AB üyesi olabilir"

Vedat Açıkgöz / DW16 Haziran 2004

Bülent Arslan, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan Almanya’daki Hristiyan Demokratlar’ın bir üyesi. Türkiye’nin uzun vadede AB’ye üye olacağına inanan Arslan, partisinin Türkiye’ye ve AB’ye bakışı konusunda DW Türkçe Servisi’nden Vedat Açıkgöz’ün sorularını yanıtladı...

https://p.dw.com/p/AbFF
Hristiyan Demokratlar, Türkiye'ye üyelik yerine "imtiyazlı ortaklık" önermişti...
Hristiyan Demokratlar, Türkiye'ye üyelik yerine "imtiyazlı ortaklık" önermişti...

Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, parlamentoya giren en büyük grup Hristiyan Demokratlar’ın oluşturduğu Avrupa Halk Partisi oldu. Muhafazakar kesimin oluşturduğu Avrupa Halk Partisi AP’deki 732 sandalyeden 275‘ni kazandı. Parlamentoya 49 milletvekili gönderen Almanya’daki Hristiyan Demokratlar özellikle Türkiye’nin AB üyeliğine karşıtlığıyla ön plana çıkıyor.

Hristiyan Demokratlar ya da Almanya’daki kısa adıyla CDU, Türkiye’ye üyelik yerine ”imtiyazlı ortaklık” verilmesinden yana. CDU’nun Türk üyesi ve Türk – Alman Forumu Başkanı Bülent Aslan, partisinin Türkiye’ye yaklaşımı ve Avrupa Birliği’ne bakışıyla ilgili DW Türkçe Servisi’nden Vedat Açıkgöz’ün sorularını yanıtladı:

Soru: Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sizin partiniz, Hristiyan Demokratlar, son seçimlere göre oy kaybetmesine karşın, yine de büyük farkla seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Sosyal Demokratlar ise büyük hüsrana uğradı. Bu seçimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

”Seçmen, bir taraftan Almanya´daki siyasi durumla ilgili karar verdi, diğer yandan da Avrupa Birliği‘ni ilgilendiren konular da rol oynadı. Onun için Almanya´nın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı, ayrıca Avrupa‘nın son aylarda almış olduğu ve önümüzdeki aylarda alacağı önemli kararlarda CDU‘nun programından dolayı seçmen CDU lehine oy kullandı Almanya´da.”

Soru: Avrupa düşüncesinin yaygınlaştırılması ve derinleştirilmesinde neler yapmak gerekiyor?

”Avrupa´nın hangi alanlarda karar verdiğini insanlara anlatmak gerekiyor ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Diğer taraftan ise dünya politikasına baktığımızda da Avrupa´nın ne derece gelişmesi gerektiğini düşünmemiz lazım. Özellikle bugün Irak konusuna bakıyoruz veya dış politikada alınan birtakım kararlara bakıyoruz. Burada Avrupa´nın büyük bir fonksiyonu olmamamıştır. Aksine, kararların büyük bir kısmı sadece ABD tarafından alınmıştır. Eğer insanlar bunun değişmesini ve burada da bir güç değişimine uğraması gerektiğini düşünüyorsa bunun sadece Avrupa´nın güclendirilmesiyle gerçekleştiğini insanlara anlatmak gerektiğini düşünüyorum.”

Soru: Avrupa Parlamentosu‘nda yine en büyük grup olarak faaliyet göstereceksiniz. Türkiye açısından bu sorun yaratır mı?

"Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne üye olup olmaması tartışılıyor. Zannediyorum, Türkiye uzun vadede de olsa Avrupa Birliği´nde yer alacaktır. Ve bu böyle iken Türkiye´nin de dünya siyasetinde üstlenmesi gereken birtakım sorumlulukları vardır. Ve sanıyorum, geçtiğimiz 1,5 yıl içerisinde atılan uygun adımlar devam ederse bu sorumluluğu Türkiye‘nin yerine getireceğini düşünüyorum.”

Soru: Türkiye tam üyelik müzakerelerinin başlamasını istiyor. Hristiyan Demokrat Parti Başkanı Angela Merkel ise imtiyazlı ortaklıktan yana. Komisyon, Türkiye´ye müzakereleri başlatma tarihi verirse Merkel ısrarlı olacak mı bu konuda?

”Bayan Merkel bu soruyu Türkiye‘de de yanıtladı. Latince deyimiyle ”paktasuns servante olur” dedi. Yani, o dönemde yapılan anlaşmalar olursa CDU´nun hükümet olsa bile bunun geriye değişimi sözkönusu olmaz, demek istedi. Onun için, Aralık ayına kadar olan gelişmeleri bekleyip ondan sonra neler yapılabilir ve realist olarak bu Türkiye´nin AB yolu hangi süre içinde gerçekleşir bunu tartışmak gerekir.”

Soru: Avrupa Birliği, devlet ve hükümet başkanları zirvesinde Avrupa Anayasası tartışılacak. Sizin de üyesi bulunduğunuz muhafazakar partiler Anayasa‘da Hristiyanlık kültürüne atıf yapılmasında ısrarlı. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

"Bizim partimizin isminde biliyorsunuz C harfi var. Bu C harfinin anlamı partimizin Hrıstiyan dininden alınan değerlerinin savunulması gerektiğini ve bunun aynı zamanda bir siyasi program haline dönüşmesi gerektiği düşünülüyor. Fakat bu kesinlikle diğer dinlerin dışlanması değil, değerler bazında bir mutabakat sağlanması gerektiğini içeriyor. Onun için bu Anayasa tartışması da aynı şekilde. Ve ben partinin bu tutumunu savunuyorum. Yani, Anayasa‘ya Alman Anayasası‘nnda olduğu gibi bir Tanrı ilkesinin konulması, fakat bu tanrı ilkesinin kesinlikle sadece Hristiyan dinini değil, diğer dinleri de birarada toparlayacak bir anlamda gelişmesi gerektiğini düşünüyorum.”