1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Türkiye ifade özgürlüğünü tartışıyor

Zeynep Gürcanlı/Ankara8 Şubat 2007

10 sivil toplum kuruluşu, yaklaşık bir ay süren çalışmanın ardından, bugün Türk Ceza Kanunu’nun tartışmalı 301. maddesi konusundaki değişiklik önerisini açıkladı. Buna göre, TCK'nın 301. maddesindeki ‘Türklük’ ibaresi korundu, ‘aşağılama’ yerine eski TCK'da bulunan ‘tahkir ve tezyif’ ibaresine yer verildi.

https://p.dw.com/p/AZVh
Yeni metin, ne Türkiye’deki aydın kesimi ne de AB diplomatlarını tatmin etti.
Yeni metin, ne Türkiye’deki aydın kesimi ne de AB diplomatlarını tatmin etti.Fotoğraf: AP

Gazeteci Hrant Dink’in öldürülmesinin ardından, Türkiye’de hükümete yönelik, Ceza Kanunu’nda ifade özgürlüğünü sınırlayan 301. maddenin değiştirilmesi konusundaki baskı arttı. Gerek Türkiye’deki aydın kesimden, gerekse Avrupa Birliği’nden gelen “maddeyi değiştirin” baskısına karşılık, 2007 içinde iki ayrı seçime hazırlanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisi ise bu konuyu “Türk sivil toplum kuruluşlarına” devretmek oldu.

10 sivil toplum kuruluşu, yaklaşık bir ay süren çalışmanın ardından, bugün Türk Ceza Kanunu’nun tartışmalı 301. maddesi konusundaki “değişiklik” önerisini açıkladı. Öneri, Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşlarının, TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, TİSK, Türk-İş, Hak-İş, Televizyon Yayıncıları Derneği, İktisadi Kalkınma Vakfı, Ziraat Odaları Birliği uzmanlarının uzlaşması sonucu oluşturuldu.

Sivil toplum örgütlerinin önerisine göre, TCK'nın 301. maddesindeki ‘Türklük’ ibaresi korundu. Ancak ‘aşağılama’ yerine eski TCK'da geçen ‘tahkir ve tezyif’ ibaresine yer verildi. Böylece hakaret ve küçümseme, alaya alma kastı taşımayan düşünce açıklamalarının cezalandırılmaması hedefleniyor.

Öneriye göre, maddede öngörülen cezanın üst sınırı üç yıldan iki yıla düşürüldü. Böylece cezanın erteleme kapsımana alınabilmesinin önü açıldı. Maddenin gerekçesine ‘Türklük’ ifadesinden Anayasa'nın 66. maddesinde düzenlenen ‘Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür’ tanımının anlaşılacağı belirtildi.

AB ve aydınlar tatmin olmadı

Ancak sivil toplum kuruluşlarının hazırladıkları yeni metin, ne Türkiye’deki aydın kesimi, ne de Avrupa Birliği diplomatlarını tatmin etti. TCK’nın 301. maddesinde değişiklik isteyen kesim, özellikle maddedeki ‘Türklük’ kelimesinin içerdiği muğlaklığa karşı çıkıyordu.

Çünkü, ifade özgürlüğünün Avrupa Birliği ülkeleriyle aynı standarda getirilmesini savunan, DİSK ya da Türk Tabibler Birliği gibi sivil toplum kuruluşları, öneriyi hazırlayan kuruluşlar arasında yer almadı.

Bu da, hükümetin öneri hazırlama görevini ifade özgürlüğü konusunda “hükümete daha yakın duran” sivil toplum kuruluşlarına “ihale ettiği” söylentilerine, dolayısıyla da önerinin, “ifade özgürlüğünü istenen ölçüde güvence altına almadığı” yorumlarına neden oldu.

Sivil toplum kuruluşları tarafından hazırlanan önerinin, daha once aynı suçu düzenleyen ve 1 Haziran 2005'de yürürlükten kaldırılan eski TCK'nın 159. maddesi ile benzerliği de dikkat çekti.

Ankara Sarkozy’nin önerisine soğuk

Öte yandan Ankara, Fransız sağının cumhurbaşkanı adayı, İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy,’nin Türkiye için ortaya attığı “Akdeniz Ülkeleri Birliği'nin liderliği” fikrini son derece olumsuz karşıladı. Türk Dışişleri Bakanlığı kaynaklarına gore, Sarkozy’nin bu yeni teklifi, daha önce Türkiye için savunduğu “imtiyazlı ortaklıktan” bile daha geride bir öneri.

Türkiye için tek hedefin, Avrupa Birliği’ne tam üyelik olduğunu vurgulayan Türk diplomatlar, bunun dışında herhangi bir yapının Kabul edilmesinin mümkün olmayacağını belirtiyor. Sarkozy’nin kurulmasını önerdiği Akdeniz Birliği’nin, Avrupa ile bütünleşme anlamına gelmediğini belirten türk diplomatlar, bu birliğin sadece kalkınma, göç, rüşvet ve terörizmle mücadele gibi, ikincil konularla işbirliğini öngördüğünü vurguladılar.

Türk diplomatlar, zaten NATO, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ya da Avrupa Konseyi gibi pekçok Avrupa kurumuna üye olan Türkiye’nin, zaten bu alanlarda halihazırda Avrupa Birliği ile ‘en üst düzeyde işbirliği içinde’ olduğunu, işbirliği sağlamak için yeni bir ‘örgütlenmeye ihtiyaç bulunmadığını’ da ifade ettiler.