1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Sosyal medya yok etmenin aracı oluyor"

7 Haziran 2016

Türkiye’de sosyal medya Alman vekilleri hedef alan ölüm tehditleriyle yine dikkat çekiyor. DW Türkçe’ye tehdit ve nefret söylemlerini değerlendiren uzmanlara göre, linç egemen politik kültürün bir parçası.

https://p.dw.com/p/1J1nT
Fotoğraf: Reuters

Türkiye’de sosyal medya hesapları hem ülke gündemini belirlemek hem de belli hedefleri linç etmek için doğrudan kullanılabiliyor. Bu hesapların hedefinde son olarak Ermeni soykırımı karar tasarısına parlamentoda onay veren Türk kökenli Alman vekiller var.

DW’nin ulaştığı savcılık kaynakları Twitter, facebook ve Instagram hesaplarında özellikle Ermeni soykırımı karar tasarısını Alman meclisine sunan Cem Özdemir’in hedef alındığını doğruluyor. Aynı kaynaklar, “Bu mesajların yayılmasının önlenmesi için harekete geçtik. Diğer vekiller de bu mesajlardan payını alıyor” derken, özellikle Twitter’da hakeret ve ölüm tehdidi mesajı veren hesapların takibe alındığını, kimilerinin de engellendiğini belirtiyor. Dışişleri Bakanlığı, bu çalışmalar konusunda da Alman makamlarıyla ve Twitter yöneticileriyle de bilgi paylaşımında bulunacak. Ankara’nın takibe aldığı hesaplarda Alman vekiller ‘vatan haini' olarak tanımlanırken çoğunlukla “Hesap vereceksiniz. Bedelini ödeyeceksiniz. Vekil değil, teröristsiniz. Türkiye’yi böldürmeyeceğiz. Sizi yaşatmayacağız” mesajlarına vurgu yapılıyor.

Linç medeniyet kaybıdır

“Türkiye’nin linç rejimi” kitabının yazarı, siyaset ve sosyal psikoloji ağırlıklı araştırma ve inceleme yazılarıyla ünlü Tanıl Bora DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, “Tanık olduğumuz son manzara Türkiye’de linç rejimi kavramının geçerliğini doğruluyor. Türkiye’de linç, bir kriz idaresi yöntemi olarak iş görüyor. Her kriz durumunda, her rahatsız edici muhalefet veya husumet karşısında bilinen en iyi yöntem; linç güruhlarının seferber olmasına yol vermek” diyor ve “Bakınız sosyal medya, bakınız internet” sözleriyle Twitter’ı işaret ediyor.

Tanıl Bora, “Bizzat politikayı ve bizzat toplumu hiçleştiren, politikayı ve toplumu yok eden bir durumdur bu. Bu, Türkiye’nin linç rejimi kitabında altını çizdiğim gibi linç, en aşikâr medeniyet kaybıdır. Linçin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infial uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitirir” vurgusu yapıyor.

CeBIT Hannover Leuchtdisplay Symbolbild Internet Cyberspace
Fotoğraf: picture-alliance/dpa/P. Steffen

“Medyanın hem kurbanı hem suç ortağı toplum”

ODTÜ’den siyaset ve iletişim bilimcisi Prof. Raşit Kaya da “Linç kültürüyle birlikte medya hem kurban ediyor hem suç ortağı yaratıyor” diyor. Kaya, linç kültürünün toplumu nasıl sardığına da şöyle açıklık getiriyor: “Basit bir hırsızlık olayında bile linç kültürü kendini adliye önünden tutun sokaklara taşana kadar gösterebiliyor. Sosyal medyada birilerinin, hükümetlerin, politikacıların, siyasi partilerin bileti kesilebiliyor. Çünkü medyada 'basit vaka' olarak görülen olayların haberi, her geçen gün daha da heyecan yaratacak, linç kültürünü besleyecek tarzda ki, bunu yapmak suç olsa bile, verilebiliyor ve haberlerin takibi de okuyuculara, izleyicilere bırakılıyor. Halkın tepkisi sunulmaya başlandığı zaman da toplumda var olan eğilimler iyice belirginleşiyor.” Toplumsal olarak karşı çıkılması gereken olayların medyada normalleştirildiğini ifade eden Kaya, “Şiddetin, lincin normalleştirilmesi duygusunun yerleştirilmesinde medya doğrudan rol oynuyor” tespitini yapıyor.

“Ahmaklık norm haline geldi”

İstanbul Bilgi Üniversitesi’nden psikoterapist Murat Paker de, konunun psikolojik yönünü DW’ye değerlendirirken, “Sosyal medyada kendini açıkça ortaya koyan linç kültürü, egemen politik kültürün bir parçasıdır” diyor. Paker, bu kültürün altyapısını da şöyle anlatıyor:

“Türk milliyetçiliğinin tedrisatından geçen bir toplum görüyoruz. Eleştirel düşünce yok, resmi ideoloji dogmatik bir şekilde nesillerce öğretiliyor. Ezberlerin toplumu bu. İnsanların bırakın öğrenmesini, öğrenmek istemesi bile söz konusu değil. Toplumun donanımı, yazılımı tamamen resmi ideolojiyi kurguluyor, geliştiriyor ve yayıyor. Eğer bu donanımı, programı bozacak bir bildiri, yazı, tasarı, hareket söz konusuysa linç kültürü, yönetimi birden devreye girebiliyor. Sosyal medya da bunun en kolay, en doğrudan aracı olabiliyor. Almanya’yla yaşanan soykırım tartışması da bütün bunların bir örneği. Normalde sosyalleşmek için kullanılan sosyal medya Türkiye’de farklı olanı yok etmenin bir aracı oluyor, anti-sosyal bir yapı yaratmaya çalışıyor. Sosyal medyadaki mesajlar da gösteriyor ki Türkiye’de şimdiyse ahmaklık norm oldu. Herkes şuursuzca 'öldürürüm' diyebiliyor.”

Paker, “Türkiye’nin yaşadığı şuursuzluğun” iki sonucu olabileceğini bunlardan birincisinin “toplumsal yok oluş”, ikincisinin de “Dibe vurup sonra demokratik bir çıkış yakalamak” olduğu değerlendirmesini yapıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Hilal Köylü