1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Savaşın yılı 2003 geride kaldı

Heinrich Bergstresser31 Aralık 2003

2003 yılında dünyanın tanık olduğu olayların etkisinin uzun süreli olacağı kuşku götürmüyor. ABD'nin Irak’a başlattığı savaş Ortadoğu’nun çok ötelerine uzanan geniş çaplı bir ihtilafa dönüştü ve Afrika’dan Asya’ya başka kriz odaklarının da Irak’ın gölgesinde kalmasına neden oldu.

https://p.dw.com/p/AbS8
Irak Savaşı'na karşı sokaklar göstericilerle dolup taşıyordu
Irak Savaşı'na karşı sokaklar göstericilerle dolup taşıyorduFotoğraf: AP

11 Eylül 2001 saldırılarından birkaç ay sonra ABD Başkanı George W. Bush ilk kez ‘şer ekseni’nden söz ederken, İran ve Kuzey Kore’den çok gözlerini Irak’a dikmişti. Ve 2003 yılı başında Amerikan Kongresi Bush’a, gerekirse BM kararı olmaksızın Irak’a savaş açması için yeşil ışık yaktı. ABD Başkanı Florida’da subay namzetlerine hitaben yaptığı konuşmada ilk kez BM’yi bir seçenekle karşı karşıya bırakıyordu:

”Barış adına, güvenli bir gelecek adına, hürriyet adına devreye girmeye yanaşmazsanız, ABD kendi koalisyonunu kurup Saddam Hüseyin’i silahtan arındırmayı bilir.”

Mart ayı ortasında Başkan Bush, BM’deki kutuplaşmaları aşma gayretiyle Saddam Hüseyin’e son bir ültimatom verdi ve ”ya istifa eder Irak’ı terkedersin ya da savaşı göze alırsın” dedi. Güvenlik Konseyi üyelerinin çoğunluğu, Irak’ta kitle imha silahlarıyla ilgili teftişlerin sürmesinden yanaydı. ABD, İngiltere ve İspanya ise Saddam Hüseyin rejimine karşı askeri müdahaleyi meşru kılacak bir formül peşindeydi. BM Silah Denetim Başkanı Hans Blix, denetimler yoluyla Irak’ın kısa sürede kitle imha silahlarından arındırılma şansı olduğunda ısrarlıydı.

Savaş başladı

20 Mart sabaha karşı hava harekatı başladı. Onu yoğun bir kara saldırısı izledi. Başkan Bush televizyondaki konuşmasında silahlı kuvvetlerin sivillerin ölmemesi için her türlü önlemi aldığını söylüyor, Saddam Hüseyin ise Irak halkını vatan savunmasına çağırıyordu.

Bu konuşma Saddam Hüseyin’in son resmi konuşması oldu, Nisan ayı ortalarında Saddam rejimi yıkılmış, kent meydanlarındaki dev Saddam heykelleri yerle bir edilmişti. Diktatörün kendisi ise sırra kadem basmıştı. 2 Mayıs günü ise üzerinde pilot üniforması, Lincoln uçak gemisinde televizyon kameralarına poz veren Amerikan Başkanı Bush Irak’ta meydan savaşının sona erdiğini söyledi.

Bağdat’ta silahlar susmadı

Ne var ki sıcak savaşın sona ermesi, Irak’ta silahların susmasına yetmedi. Yaz boyu Amerikan askerleri işgal güçlerini hedef alan saldırılar artarak sürdü. BM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı Irak özel temsilcisi Sergio de Mello’nun da yaşamını kaybettiği Bağdat’daki BM binasına düzenlenen intihar saldırısı ve ardından Kızılhaç’ı hedef alan bombalar, direnişçilerin koalisyon güçlerinin yanı sıra diğer uluslararası örgütleri de boy hedefi seçtiklerini gösteriyordu. Zamanla Iraklılar da bu saldırılardan nasiplerini almaya başladılar. Irak’da sürekli kötüye giden güvenlik ortamını Başkan Bush’un Şükran Günü gizli Bağdat ziyareti de örtmeye yetmedi.

Sonunda Irak’daki gerçek Birleşik Amerika’yı strateji değiştirmeye yöneltti. Bush, İngiltere ziyaretinin arifesinde Irak’da seçimleri ve yeni bir anayasayı beklemeden 2004 yılı ortalarında ülkenin egemenliğini geçici bir Irak hükümetine devredeceklerini açıkladı. 13 Aralık günü devrik diktatör Saddam Hüseyin’in doğum yeri Tikrit yakınlarında yakalanması ise Bush açısından adeta erken gelen bir Noel hediyesi oldu.

Ortadoğu’da şiddet döngüsü

2003’de İsrail - Filistin cephesinde de tansiyon hiç düşmedi. Başkan Bush, Ariel Şaron ve Filistin’in yeni Başbakanı Mahmut Abbas’ın Haziran ayında Akaba’da Ortadoğu Dörtlüsü’nün hazırladığı yol haritasının şiddeti sona erdireceği ve üç yıl içinde bir bağımsız Filistin devletinin kurulacağı umudunu dile getirmişlerdi. İsrail Başbakanı Şaron, Filistinliler’i İsrail’in yönetmesinin değil, bizzat Filistinliler’in kendi devletlerini yönetmelerinin menfaatlerine olacağını söylüyordu.

Ancak Ocak ayının ilk haftasından itibaren intihar saldırıları ve İsrail’in Filistin özerk bölgelerindeki nokta hedef operasyonlarında her iki taraftan da çok sayıda kurban verildi. Filistinli radikal dinci grupların tek taraflı ilan ettikleri ateşkes kısa ömürlü oldu. Kırılamayan şiddet döngüsü Filistin yönetimi içinde güvenlik birimlerinin kontrolü konusunda Arafat ile Başbakan Mahmut Abbas’ı karşı karşıya getirdi. Abbas istifa etti, yerine başbakanlığa Ahmet Kurey atandı. İsrail’in uluslararası toplumdan gelen tüm uyarılara kulaklarını tıkayarak Batı Şeria’da Filistin topraklarının içlerine kadar uzanan bir güvenlik duvarı inşa etmesi sürdürmesi de barış çabalarına set çekti.

Dünyada terör dalgası

Terör dalgası Irak, İsrail ve Filistinle de sınırlı kalmadı. Afganistan’dan Fas’a ve Türkiye’ye terörün soluğu hissedildi. Mayıs ayında Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki ilk saldırının ardından Dışişleri Bakanı Suud El Faysal, terör tehlikesinin tüm bölgeye yayıldığına dikkati çekiyordu ve ”Tehlike çok büyük. Sadece Suudi Arabistan için değil dünyanın başka köşeleri için de” diyordu.

Suudi Arabistan başkenti Riyad ve Fas’ın Kazablanka kentindeki intihar saldırılarının ardından Kasım ayında Türkiye’de dinci terörün çapraz ateşine düştü. İstanbul’da önce 15 Kasım’da iki sinagoga bir hafta sonra da İngiliz başkonsolosluğu ve İngiliz HSBC bankasının Levent şubesine düzenlenen dört intihar saldırısında, eylemcilerin dışında aralarında İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosuğu’nun da bulunduğu 51 kişi yaşamını yitirdi, 712 kişi yaralandı.

Afganistan

Güvenliğe Destek Gücü ISAF’ın komutasını NATO’nun devraldığı Afganistan’da ise Irak Savaşı’nın ardından El Kaide ve Taliban milislerinin özellikle ülkenin güney kesimlerinde yeniden güç kazanmaya başladıkları gözlendi. Kabil’de ise uzunca bir süredir ülkenin yeni anayasasını tartışan Anayasa komisyonu en sonunda bir taslak hazırlayıp Yüksek Şura Loya Cirga’ya sunmayı başardı.

İran ve Kuzey Kore

Başkan Bush’un şeytan üçgenin üç üyesinden biri olan İran, Kasım ayında, Irak savaşının ve de BM Atom enerji Ajansı yetkililerinin kararlı açıklamalarının ışığında, atom bombası geliştirme planlarından geri adım attı. Ve Aralık ayında nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasının ek protokolünü imzaladı. Ekim ayında Nobel barış ödülünün İranlı hukukçu Şirin Ebadi’ye verilmesi de kuşkusuz bu ülkedeki demokrasi ve insan hakları savunucuları için cesaret verici bir gelişme oldu.

Uluslararası toplum İran’da elde ettiği başarıyı, Nisan ayında nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasından çekilen Kuzey Kore’de tekrarlayamadı. Kuzey Kore’yi uzlaşmaya ikna edemeyen Washington yönetimi, Başkan Bush’un parlak sözlerine rağmen, Çin’i de dünya rekabetindeki avantajlarından Birleşik Amerika lehine feragat etmeye de zorlayamadı.

Hindistan – Pakistan

Güney Asya’nın nükleer güce sahip iki ihtilaflı komşu ülkesi Hindistan ve Pakistan arasında yakınlaşma gözlendi. Şubat ayında asgariye indirilen diplomatik ilişkiler Mayıs ayında yeniden normale avdet etti. Kasım ayında taraflar, bir ateşkesle Keşmir sorunun çözümünde Keşmirlilere de söz hakkı verme iradesi göstererek önemli bir ilk adım attılar.

Liberya’da kriz

2003’de Afrika sadece üç kez uluslararası kamuoyunun dikkatini üzerinde toplayabildi. Birincisi Başkan Bush’un Temmuz ayındaki Afrika ziyareti, ikincisi Liberya’da iç savaşı sona erdiren Devlet Başkanı Taylor’un Nijerya’ya sürgüne gitmesiyle başlayan barış süreci ve de üçüncüsü Nisan ayında Nijerya’da Obasanjo’nun yeniden devlet başkanlığına seçilmesi. Libya’ya uygulanan BM yaptırımlarının kaldırılmasından Nobel Edebiyat Ödülü’nün Güney Afrikalı yazar JM Cotzee’ye verilmesine kadar Afrika kıtasındaki pek çok önemli gelişme Irak krizinin gölgesinde kaldı.

Ve Kafkaslar

Kasım sonu Kafkas cumhuriyetlerinden Gürcistan’da seçim sonrası muhalefetin önderliğindeki protesto gösterileri kansız bir devrim hareketine dönüştü ve sonunda Devlet başkanı Eduard Şevardnadze istifa etmek zorunda kaldı. Kafkaslar’ın kuzeyinde Çeçenistan cephesinde ise Çeçen direnişçilerle Rus birlikleri arasındaki çatışmaların ve törer eylemlerinin bu yıl da önü alınamadı. Rusya’da 7 Aralık’ta yapılan parlamento seçimleri Devlet Başkanı Vladimir Putin’i destekleyen partiler alt meclis Duma’daki sandalyelerin üçte ikisini kazandılar.