1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Saddam, idamının yıldönümünde anılıyor

Peter Philipp31 Aralık 2007

ABD askerlerinin 2003'te bir sığınakta yakaladıklarını açıkladıkları devrik Irak lideri Saddam Hüseyin, yaklaşık bir yıllık yargılama sürecinin ardından 30 Aralık 2006’da idam edildi. DW’den Peter Philipp’in derlemesi.

https://p.dw.com/p/CiN5
Saddam davanın başından itibaren kendini feda etmeye hazırlanan bir şehit adayı rolündeydi.
Saddam davanın başından itibaren kendini feda etmeye hazırlanan bir şehit adayı rolündeydi.Fotoğraf: AP

Sanığın sesli müdahelesi olsa da yargıç Rauf Raşit Abdülrahman’ın kararı duyulabiliyordu. Saddam Hüseyin „Yaşasın halk, hainleri yokedin, siz insanlığın düşmanısınız“ diyerek sesini duyurmaya çalışsa da, yargıç, sanığın asılarak idam edilmesine karar verildiğini açıklıyordu….

Takvimler 5 Kasım 2006’yı gösteriyor. Devrik diktatör, 11 aydan beri Bağdat’ta mahkeme karşısında. Öncelikle 1982’de Duceyl’de 143 kişinin öldürülmesinden suçlanıyor, Enfal davası olarak da bilinen ikinci bir davada da, 80’li yılların sonunda kuzeyden 100 binden fazla Kürdü güneye tehcire zorlamak suçlamasıyla karşı karşıya bulunan Saddam Hüseyin, insanlık suçu işlemek ve soykırım yaptırmaktan yargılanıyordu.


Rejimin kurbanları

Amerikan askerleri, 13 Aralık 2003’te, Tikrit’te bir sığınakta saklanan eski Irak diktatörü Saddam Hüseyin’i ele geçirerek, o tarihe kadarki en büyük ve tek başarılarına imza atmışlardı.
Amerikan askerleri, 13 Aralık 2003’te, Tikrit’te bir sığınakta saklanan eski Irak diktatörü Saddam Hüseyin’i ele geçirerek, o tarihe kadarki en büyük ve tek başarılarına imza atmışlardı.Fotoğraf: AP

Eski Irak diktatörü, Duceyl’deki katliamdan sorumlu tutularak idam cezasına çarptırıldı. Enfal davası ise, baş zanlı kalmadığı için, sonuçlandırılamadı. Saddam Hüseyin’in idamına Washington’dan sadece övgü dolu açıklamalar geliyordu. Başkan George W. Bush: ''Saddam Hüseyin'in davası, Irak'ın kendisini yönetebileceği, savunabileceği bir demokrasiye dönüşeceği, teröre karşı bir müttefik olabileceği süreçte önemli bir kilometre taşı ve genç Irak demokrasisi için büyük bir başarı. Bu rejimin kurbanları, bugün, hiçbir zaman yerini bulacağını sanmadıkları adaletin yerini bulduğunu gördüler.“

Bush’un bu görüşünü, tüm dünya paylaşmıyordu. İdam cezasının infaz edilmesine protestolar da yağdı, ki bu Saddam hüseyin’e duyulan olası bir sempatiden değil, prensiptendi. Avrupa’da idam cezası çoktan kaldırıldı, hatta Vatikan bile, suçun cezasının diğer bir suçla verilemeyeceğini bildiriyordu. Ama bu muhalif sesler, Washington’a kadar ulaşamadı, Irak’ta da durum farklı değildi. Bağdat hükümeti de 2004 Yazında resmen egemenliği devralırken, ilk iş olarak Irak’ta ABD tarafından kaldırılan idam cezasını yeniden yürürlüğe koymuştu.


Şehit adayı rolü

Saddam Hüseyin mahkeme salonunda sık sık „Yaşasın halk, hainleri yokedin, siz insanlığın düşmanısınız" şeklinde çıkışlarda bulundu.
Saddam Hüseyin mahkeme salonunda sık sık „Yaşasın halk, hainleri yokedin, siz insanlığın düşmanısınız" şeklinde çıkışlarda bulundu.Fotoğraf: AP

Saddam Hüseyin de, mahkemeye çıktığı ilk günden itibaren, yargı sürecinin sonunda muhtemelen hayatta kalmayacağının bilincindeydi. Bu nedenle de en başından beri, kaderine boyun eğen ve ülkesi için kendini feda etmeye hazırlanan bir şehit adayı rolündeydi: “Beni bir kardeşiniz olarak görün, Irak halkının bir kardeşi olarak. İdam cezasından korkmuyorum. Beni tüm dünyadaki insanlardan daha iyi tanıyorsunuz. 1959’dan bu yana geçen süre hakkında kimsenin konuşmasına gerek yok.“

Ama tabii ki, dava sürecinin amacı bunun tam tersiydi. 2003’te Bağdat’ı ele geçirerek Saddam Hüseyin’i deviren Amerikan birlikleri, rejimin kirli çamaşırlarını ortaya çıkarabilmek için aylarca devrik lideri aramıştı.

Ta ki 15 Aralık 2003’e kadar. Dönemin ABD’nin Irak’taki sivil yöneticisi Paul Bremer, o gün Bağdat’ta uluslararası basının önüne çıktığında, sözü fazla uzatmıyordu: “Bayanlar ve baylar onu ele geçirdik“

Bu açıklamadan birkaç saat önce Amerikan askerleri, Saddam Hüseyin’i doğduğu ve büyüdüğü Tikrit yakınlarında yerin altında bir sığınakta yakalamışlardı. Devrik diktatörün saçı sakalına karışmış halde fotoğrafları, ertesi gün tüm dünya gazetelerinin baş sayfalarındaydı.


Dindar ve milliyetçi

Irak’taki adalet mekanizması, Saddam'ı, 80’li yıllarda Şiilere yönelik bir katliamdan dolayı idam cezasına çarptırdı.
Irak’taki adalet mekanizması, Saddam'ı, 80’li yıllarda Şiilere yönelik bir katliamdan dolayı idam cezasına çarptırdı.Fotoğraf: AP

Irak’ı 24 yıl demir yumrukla yöneten Saddam Hüseyin’in kariyeri epey hareketliydi. Yoksul bir ailenin çocuğu olan Saddam Hüseyin, dindar bir milliyetçi olan dayısının yanında büyüdü. Ancak diktatörün eğitiminde dinin önemli rol oynadığı yönünde herhangi bilgi bulunmuyor, bu nedenle de gözlemciler, ilerki yıllarda yaptığı konuşmalarda Saddam Hüseyin’in kullandığı dini ifadelerin, daha çok kitlelerin desteğini almak için bir taktik olduğu görüşündeydi: "İnananların pozisyonu değişmeyecek ve hatasız kalmaya devam edecek. Saldırganlık sükutu hayale uğrayacak ve yeni bir gün başlayacak.“

Oysa Saddam Hüseyin gerçekte, İskoç viskisine, Küba purolarına ve sarışın kadınlara bayılıyordu. Kariyer basamaklarını tırmanırken de, ardında bir dizi ceset bırakıyordu… Tikrit’te bir komünistin öldürülmesinden, kendi cephesindeki rakiplerinin safdışı edilmesine, Yahudilerden, gözden düşen subaylara kadar çok sayıda ismin toplu katliamına kadar, liste uzun…Akrabaları veya en yakın arkadaşları bile, güvencede değillerdi.


Kariyer basamaklarını emin adımlarla çıktı

Saddam Hüseyin, siyasete 20 yaşında Baas partisine katılarak atıldı. 1958 yılında Irak lideri Abdülkerim Kasım'a karşı düzenlenen suikast girişimi yüzünden yurtdışına kaçtı. Irak’a geri döndüğünde ise kariyer basamaklarını emin adımlarla çıktı.

Zirveye vardıktan sonra, kendini büyük görmesi nedeniyle ülkeyi sık sık talihsizliklere sürükledi. Önce İran Savaşı, daha sonra Kuveyt’in işgalini izleyen ilk Körfez Savaşı, ardından 2003’teki ABD saldırısı.

Hiçbir muhalif sese tahammülü olmayan ve totaliter bir devlet yapısıyla baskı uygulayan Saddam Hüseyin’e, uzun süre yanlış bir gözle bakıldı. Aksi takdirde Washington’dan, Paris ve Moskova’ya kadar tüm hükümetler onu bu kadar desteklemezdi. Bu desteği sadece Tahran rejimine duyulan güvensizlikle açıklamak mümkün değil. Ve tüm bu destekler olmasaydı, Saddam Hüseyin bu kadar ileri gidemez, bu kadar dehşet saçan bir diktatör haline gelemezdi.