1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Saddam Hüseyin'in yargılanması

Peter Phillip / DW2 Mart 2006

Irak’ta iç savaş rüzgarları eserken, devrik lider Saddam Hüseyin ve 7 eski Baas Partili’nin Duceyl katliamıyla ilgili yargılandığı dava dün farklı bir ivme kazandı. Devrik lider, tanımadığını söylediği mahkemede, Duceyl katliamıyla ilgili itiraflarda bulundu. DW’den Peter Phillip’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZqp

“Devrik lider, dünkü duruşmada iktidarda olduğu dönemde verdiği emirlerin sorumluluğunun sadece kendisine ait olduğunu ve birlikte yargılandığı kişilerin bundan sorumlu tutulamayacağını söyledi. Saddam’a göre, mahkemenin bu konuda söyleyeceği bir sözü varsa, bu durumda sadece kendisi muhatap alınmalı.

Aslında Saddam Hüseyin’in bu girişimi, tam anlamıyla bir itiraf sayılmaz. Bu daha çok Ekim ayından beri süregelen mahkemenin meşruluğunu sorgulamak. Devrik lider, davayı yöneten hakime ‘Ben devlet başkanıyım ve bana yönelik düzenlenen bir suikast girişiminde tabii ki sorumluların cezalandırılması için emir verme hakkına sahibim’ diyordu.

Saddam, bu gücü ve hakkı elinde bulundurduğundan yola çıkarak kendine Duceyl katliamıyla ilgili yöneltilen iddiaları geri çeviriyor. İddiaya konu olan 1982’deki katliamda, Duceyl’de yaşayan en az 148 kişi başarısız suikast girişiminden sonra öldürülmüştü. Yüz kadarı idam edildi ve diğerleri de herhangi bir yargılama sürecini bile göremedi. Aileleri gözaltına alındı, mal varlıklarına el konuldu.

Duceyl, mahkemede görülen bir dizi suçlamadan sadece bir tanesi. Oysa sadece bu bile mahkum edilmesine yetecek nitelikte. Aslında Saddam’ın ölüm fermanı daha mahkeme başlamadan imzalanmıştı. Dönemin geçici hükümeti Amerikalılar tarafından kaldırılan ölüm cezasını tekrar uygulamaya koyduğunu açıkladı.

O tarihte mahkeme heyetinin başındaki hakimin görevinden alınması da davalıya fazlaca müsamaha göstermesi olarak gerekçelendirildi. Ancak Saddam için bu durum, çok da bir şeyi değiştirmedi. Yargı merciinin meşruluğu, neredeyse adil bir yargılanma umudu ya da en azından geçmişe ait bilgilerin tarafsız olarak toplanıp hazırlanması kadar tartışmalı.

Peki alternatif ne olabilirdi? Tikrit’te Nürnberg mahkemelerine benzer bir yargılama, sadece keyfi olarak nitelendirilir ve işgalcilerle Iraklılar arasındaki uçurumun daha da derinleşmesine sebep olurdu. Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı aslında bu konudaki ehil mercii. Ancak, Adalet Divanı’nın kendisinin devreye girmesinden önce başlamış bir yargılamada herhangi bir hükme varma yetkisi yok.

Gerçi eski Yugoslavya için kurulmuş Savaş Suçları Mahkemesi’nin bir benzeri de Saddam için oluşturulabilirdi. Ancak, Slobadan Miloşeviç için yürütülen davanın ne kadar ağır ve meşakkatli sürdüğü göz önünde bulundurulursa bu seçenek de hükmünü kaybediyor.

Temelde Saddam’ın Irak’ta bir Irak mahkemesi tarafından yargılanması, beraberindeki bir dizi probleme rağmen yerinde bir karar. Yeni Irak’ın, Saddam dönemini araştırıp, sorumluların hesap vermesini sağlayacak bir konumda olması ve gerekiyor. Bu görev ve sorumluluğu Irak’ın elinden başka kimse alamaz. Çünkü eğer aksi olursa, yeni bir başlangıç için kabul edilir sağlam bir zemin yaratılamamış olur.“