1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Saddam'ın yargılanması

Peter Phillip / DW2 Temmuz 2004

Irak geçiş hükümetine teslim edilen Saddam Hüseyin’in sorgu hakimi önündeki ifadelerinin yankısı sürüyor. Irak’ın devrik liderinin mahkeme önündeki görüntüleri tüm dünyada gösterildi. Saddam Hüseyin’in bazı propaganda ifadelerinin yayınlanmaması için bazı yerlerde ses kısıldı. DW’den Peter Philipp‘in, Saddam Hüseyin’in mahkeme süreci ile ilgili yorumu:

https://p.dw.com/p/Aa2h

"Lahey, 3 Temmuz 2001. Eski Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç şık giysiler içinde Uluslararası Mahkeme’nin önüne çıkıyor ve mahkemenin de davanın da geçersiz olduğunu açıklıyor. Kendisinin masum olduğunu mahkemeyi tanımadığını söylüyor. Yaklaşık tam üç yıl sonra Bağdat Havaalanı.

Bu sefer Saddam Hüseyin takım elbise içinde, uzamış sakalı ile kendisini yargılayacak özel mahkemeye ilk kez çıkıyor. O da mahkemenin ve davanın hukukdışı olduğunu söylüyor. Kendisinin Irak’ın Devlet Başkanı olduğunu, asıl suçlu olarak Amerikan Başkanı George Bush’un yargılanması gerektiğini söylüyor ve mahkeme kağıtlarını imzalamıyor.

Miloseviç ve Saddam davaları bir ölçüde birbirine benziyor, ama buna rağmen aralarında hiçbir ilgi yok. Sözkonusu olan bir diktatörlüğün ve onun korku saçan eylemlerinin, baskı, savaş ve cinayetlerin, hem bireysel hem de kitlesel cinayetlerin sorumluluğunun yargılanması. Bu tür canavarca suçlar ve suçlularının ele alınmasında dünyanın hala ortak geçerli bir aracı yok.

II. Dünya Savaşı sonunda kurulan Nürnberg mahkemelerinde, altettikleri rakipleri karşısında oturan galip devletler vardı. Eski Yugoslavya için Savaş Suçları Mahkemesi BM Güvenlik Konseyi tarafından kuruldu. Bağdat’ta ise ulusal bir mahkeme oluşturuldu. Halbuki davalı, sadece Irak içindeki suçlardan yargılanmıyor, aynı zamanda İran ve Kuveyt’e karşı açtığı savaş, Suudi Arabistan ve İsrail’e saldırıları gibi uluslararası nitelikte suçlar sözkonusu.

Diğer benzer davalara bakıldığında, örneğin Romanya diktatörü Çavuşesku kısa ve hızlı bir yargı sürecinin ardından kurşuna dizilerek idam edildi. Kısa süre önce Suudi Arabistan’da sürgündeyken ölen Uganda’nın eski diktatörü İdi Amin’e ise ülkesini terketme fırsatı verilmişti. Arap dünyasında şimdiye kadar hiçbir devrik lider mahkemeye çıkarılmadı. Bunu en iyi bilen Saddam Hüseyin’dir. Çünkü bazı seleflerinin öldürülmesinde kendisi bizzat aktif rol oynamıştı.

Ancak Saddam’ın, şu an kendisine gösterilen muamelenin çok daha iyi olduğunu takdir ettiği şüpheli. Çünkü birşeyi muhtemelen çok iyi biliyor: Hakkındaki karar çoktan verildi bile. Irak geçiş hükümeti, ABD’nin kaldırdığı idam cezasını yeniden yürürlüğe sokmayı planlıyor. Saddam’ın hayatta kalan kurbanları da idam istiyor. Mahkeme bu kişilerin isteğine karşı bir karar çıkaramaz ve çıkarmak istemiyor da.

İşte bu durum önümüzdeki mahkeme sürecinin tadını ekşitiyor, yavanlaştırıyor. Bu noktada, adaletten söz edilemeyecek. Suçlar bunun için çok ağır. Ama suçlar ağır olmasaydı bile adaletin hukuk sistemi tarafından sağlanabilmesi enderdir. Hukuk ve adalet genelde farklı şeylerdir. Peki hukuk?

Hukukun gerçekleşmesi için gerekenin yapılacağından şüphe duymamak mümkün değil. Irak hukuku, onyıllar boyunca hukuksuzluğa hizmet etmiştir. Şimdi alelacele kurulmuş bir özel mahkemenin hukuk devleti sınavını başarıyla vermesi hayret verici olur. En azından seçilmiş bir hükümet işbaşına gelene kadar beklemek daha yerinde olurdu. Yeni hükümet için seçimlerin önümüzdeki yıl yapılması planlanıyor. Şu anki mahkeme, geçiş hükümetinin mahkemesi olarak kalacaktır.

Geçiş hükümetinin tabii ki bu dava sürecinde çok çeşitli çıkarları var. Saddam, artık hiçkimsenin peşinden gitmeyeceği küçük, güçsüz ve belki fanatik deli bir adam olarak sunuluyor. ABD de kendi mahkemesinde galibin hukukunun geçtiği bir konum yaratarak nefret uyandırmaktan kurtulmuş olacak. Hatta geçiş hükümeti ‘temiz’ bir dava süreci ile belki uluslararası alanda da puan toplayabilir.

Ancak yargı sürecinde uzun ve karanlık diktatörlük döneminin gerçek anlamıyla aydınlatılabileceği şüpheli. Güney Afrika’daki Gerçekler Komisyonu bunu başarmıştı. Çünkü suçlulardan çok suçlar ve suça neden olan arka plan öne çıkarılmıştı. Bağdat ise Güney Afrika’dan çok uzakta..."