1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Rıza Sarraf'tan Gülen yanıtı

7 Aralık 2017

Rıza Sarraf'ın çapraz sorgusu sona erdi. Perşembe günkü duruşmada ilk kez Fethullah Gülen'in ismi doğrudan gündeme geldi. Ahval Editörü İlhan Tanır, duruşmada yaşananlara ilişin DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

https://p.dw.com/p/2ozSk
USA New York Prozess Goldhändler
Fotoğraf: picture-alliance/AP Photo/E. Williams

DW Türkçe: Bugünkü duruşmada neler öne çıktı?

Tanır: Bugün oldukça ilginçti. Sabah önce birkaç tape daha dinletildi. Savunmanın uzun zamandır devam ettirdiği gibi "Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla ile Rıza Sarraf arasındaki ilişkinin yakın olmadığı, hatta Atilla’nın Sarraf’ın bankada yapmaya çalıştığı hayali gıda ihracatının önünde aslında engel olduğu yönünde" bir sorgu ve savunma yapıldı. Daha sonra ise konu biraz daha hareketlendi ve konu 17 Aralık dönemine geldi. Şöyle ilginç bir tablo ortaya çıktı: Bilindiği gibi Türkiye’de 17 Aralık’ı yapan polisler savcılar, Gülenci veya FETÖ’cü olarak ifade edilmişti ve bunların birçoğu zaten ya hapiste ya da ülkeden çıkmış durumda. Fakat burada farklı bir tablo ortaya çıktı. Ve bu tabloyu ortaya çıkaranlar bizzat Halkbank’ın yani Türk hükümetinin tuttuğu avukatlar.

DW Türkçe: Ne gibi bir tablo ortaya çıktı?

Tanır: Bu avukatlar bugün ve önceki günlerde Rıza Sarraf’ı yalancı, güvenilmez ve kötü karaktere sahip bir insan olarak tanıtmaya çalışmaktalar. Jüriye böyle bir Sarraf anlatmaktalar. Bunun nedeni de kendi müvekkilleri aleyhine tanıklık yapan bu kişinin söylediklerine inanılmaması gerektiği argümanını savunmaları. Bugün bu kontekst içerisinde Sarraf’ın kendi ailesine, Halkbank'a, Türk hükümetine herkese yalan söylediğini söylerken 17 Aralık döneminde de Türk savcılarına, Türk kolluk kuvvetlerine yalan söylediği ve bugün kabul ettiği altın kaçakçılığı veya İran ambargolarını delme konularında o gün mahkemede yalan söyleyerek bu suçlamaları kabul etmediğini söylediler. Burada adeta Türk hükümeti tarafından tutulan avukatlar tarafından 17 Aralık’ı yapan Türk polis ve savcıları, işlerini yapan kimseler olarak ifade edildi ve ilginç bir durum ortaya çıktı. 

DW Türkçe: Sosyal medyaya yansıyan paylaşımlarda bugün duruşmada ilk kez Fethullah Gülen’in isminin geçtiği bildirildi. Ne konuşuldu acaba?

Tanır: O da ilginçti. Halkbank’ın ve Mehmet Hakan Atilla’nın avukatı Cathy Fleming, Sarraf’a “2010-2013 yılında Türkiye’de farklı gruplar ve farklı siyasi bölünmeler vardı değil mi?” şeklinde bir soru sordu. Sarraf da “Ben siyasi bir analist değilim, 2012’den önce de sonrasında da aynı hükümet vardı” dedi. Buna karşılık Cathy Fleming, “Gülencileri tanır mısınız? Onları nasıl tanımlarsınız?” dedi. Rıza Sarraf “Siyasi mi, dini, mi yoksa terörist bir grup mu, emin değilim. Bu grubu farklı anlatan kimseler var” dedi. Avukat, yani Türk hükümetinin avukatı, “Bunlar herhalde terörist değil? Bunların bir yerleri patlatmadığını, bomba koymadığında mutabakata varabiliriz herhalde” şeklinde bir yaklaşım sergiledi. Buna karşılık Sarraf ise, “Ben o kadarını bilemiyorum, hanımefendi” dedi. Bu şekilde Gülenciler ilk defa doğrudan duruşmada tartışıldı.

DW Türkçe: Başka neler öne çıktı duruşmada?

Tanır: Bunun dışında “Rıza Sarraf’a Türkiye’de 17 Aralık öncesi şantaj yapıldığı, bir polis şefinin para istediği” şeklinde bir soru soruldu. Avukatın, “Bu polis şefi, sizinle ilgili elindeki kanıtları başkasına vermemek için mi sizden para istedi?” şeklindeki sorusuna Sarraf, ”Bana şantaj yapıldığı doğru ama neden bu değildir” dedi. Tabii hepimiz Türkiye’de de çok tartışılmış olan bu konunun açıklığa kavuşturulmasını heyecanla beklerken, avukat “Neden şantaj yapıldı?” sorusunu sormadı. Rıza Sarraf her soruya ayrıntılı cevap verdiği için bu sorunun sorulmaması avukatların, ayrıntıya girdiklerinde Sarraf’ın konuşmasından ve belki de onun Türkiye aleyhinde bir şeyler söylemesinden çekindiklerini gösteriyor olabilir.

DW Türkçe: Duruşmada bir de Sarraf’ın İstanbul’da sıkışık bir trafikte emniyet şeridini kullanmak için İstanbul polisine yalan söylediği şeklinde bir konunun da gündeme geldiği belirtildi. Bu konu hangi bağlamda ele alındı?

Tanır: Burada konteksti hatırlatmakta yarar var: Avukatların stratejisi yan tarafta maç izler gibi duruşmayı izleyen jüri üyelerine karşılarında oturan tanığın yalancı olduğunu ve işini rüşvetle yapan kötü bir insan olduğu anlatmak. 2012 yılının Ekim ayında sanırım, Sarraf o zamanki İstanbul Trafik Şube Müdürü’ne İstanbul’a gelen İran delegasyonu içerisinde petrol bakanı olduğunu söylüyor.  Ondan dolayı Boğaz Köprüsü’nün acil emniyet şeridini kullanmak istiyor. Avukat orada “yanınızda petrol bakanı olmadığı halde yalan söylediniz değil mi?” şeklinde bir soru soruyor. Sarraf da “Hayır, yalan söylemedim. O delegasyon içerisinde petrol bakanı da olacaktı ama son dakikada onlar iptal etti, ondan dolayı ben yalan söylemedim” şeklinde bir savunma yaptı.

DW Türkçe: Sarraf'ın geliri ve Türk vatandaşlığı hakkında verdiği ifadeler de aynı bağlamda mı ele alındı peki?

Tanır: Sarraf daha önce, 2012-2016 yılları arasında vergi beyannamesinde daha düşük gelir beyan ettiğini kabul etmişti. Bugün de “yalan söyleme” kontekstinde örnekler verirken yeniden gündeme geldi. Ama orada bir ayrıntı daha vardı. 2006-2007 yıllarında Türkiye vatandaşı olmuş Sarraf’ın, vatandaş iken verdiği vergi beyanının şimdi yanlış olduğunu kabul etmesi, belki önümüzdeki dönemde Sarraf’ın Türk vatandaşlığı ile ilgili bazı gelişmelerin yaşanabileceğinin işaretini vermiş olabilir.

DW Türkçe: Peki Sarraf'ın çapraz sorgusu bitti mi? Şimdiye dek yaşananları Türk hükümeti açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tanır: Burada New York Güney Bölgesi’ndeki mahkemede, hem tapeler hem iddialarda şimdiye kadar bir yalanlama olmadı. Bunları Sarraf da kabul etti, 17 Aralık döneminde yalan söylediğini de kabul etti. Burada Mehmet Hakan Atilla serbest dahi kalsa, bu mahkemenin Türk hükümeti ile Türk hükümetinin anlatmaya ve tasvir etmeye çalıştığı yakın tarihe bir katkısı olmadı. Tam tersine o dolaba kapatılmaya çalışılan bazı kötü ruhları yeniden geri getirdi ve pandoranın kutusu açıldı. Bu açıdan uluslararası medya önünde 2013’ü sürekli kötülemiş, yalan, iftira şeklinde anlatmış Türk hükümeti için pek de iç açıcı bir tablo yok.

Türkiye’deki şu tartışmayı görüyorum: “İşte dağ fare mi doğurdu? Sarraf’ın mahkemesinden beklendiği kadar büyük iddialar çıkmadı” gibi. Bence tam tersine. Daha ne olabilirdi? Türkiye’nin bankasının hem 2013 öncesi hem de 2013 sonrasında yıllarca bir NATO üyesi olarak müttefikine verdiği sözlere ve bu ambargo şartlarına aykırı işlemde bulunduğu ortaya çıktı. Bence savcılar çok daha ileri götürebilirdi. Şu ana kadar olayın siyasi ayağına Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler dışında pek gidilmedi. Konunun içerisinde Aktif Bank olduğu için bir taraftan Berat Albayrak da giriyor. Sarraf bugün tanık olduktan sonra Türkiye’deki mal varlığına da el konulduğunu hatırlattı. Bence Rıza Sarraf aslında konuşmaya çok açık olsa da savcılığın da Türkiye’deki bakışın aksine şimdiye kadar olayın siyasi tarafına çok fazla girmemek yönünde bir kararlılığa sahip olduğunu görüyorum. Yoksa bu dava çok daha büyük bazı skandallara veya bilmediğimiz başka ayrıntılara gidebilirdi. Veya belki hala gidebilir. Onu bundan sonra göreceğiz. 

Söyleşi: Başak Demir

© Deutsche Welle Türkçe