1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Rusya ziyaretinin etkileri

11 Mart 2017

Serhat Erkmen, Erdoğan’ın Moskova ziyaretinin Suriye’deki gelişmeler üzerindeki etkisini değerlendirdi. Erkmen’e göre, Suriye’nin kuzeyindeki denklem sadece Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmaya bağlı olmaktan çok uzak.

https://p.dw.com/p/2Z2ze
Russland Moskau - Präsident Putin und Erdogan bei Pressekonferenz
Fotoğraf: Reuters/A. Zemlianichenko

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 Mart'ta Moskova’ya yapmış olduğu ziyaret iki ülke ilişkilerinde önemli bir tarih olarak hatırlanacaktır. Son 1.5 yıllık süre zarfında ciddi iniş ve çıkışlarla yüzleşmek zorunda kalan iki ülke ilişkilerinin son 7 aydır önemli bir iyileşme sürecine girdiği söylenebilir. Ziyaretin en önemli gündem maddelerinin ekonomi başlığı altında gerçekleşeceği Türk heyetine katılan üst düzey yetkililerin kimler olduğuna bakınca anlaşılıyordu. Bununla birlikte gözlerin asıl odaklandığı konu Suriye idi.

Ekonomi başlığında ilerlemeler

2016 yılının ilk yarısında iki ülke arasındaki siyasi gerginlikler ekonomik ilişkilere de yansımıştı. Türkiye’ye gelen Rusya vatandaşlarında devasa bir düşüş yaşanırken, enerji anlaşmaları ve ticarette de önemli gerilemeler olmuştu. Bu nedenle, Türkiye için bu ziyaretin en önemli ayaklarından birisi iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde bir süredir gözlemlenebilen düzelmeye daha da ivme kazandırmasıydı. Nitekim, ziyaretin olumlu sonuçlar ürettiği görüldü. İki ülke arasında hizmet ve yatırım ticareti anlaşması konusunda hazırlıklara başlanmasına karar verildi. Ayrıca Rusya’nın sahip olduğu gaz rezervlerinin taşınması, elektrik alanındaki işbirliği, bazı tarım ürünlerine uygulanan yaptırımların kaldırılması ve iş vizesine yönelik kısıtlamanın kaldırılması ve Akkuyu Nükleer Güç Santrali konusunda ilerlemeler sağlanması ön plana çıkan hususlar oldu. Muhtemelen önümüzdeki aylarda yeni gelişmeler yaşanacak ve ekonomik ilişkiler daha da iyileşecektir.

Ziyaretin Suriye üzerindeki etkisi

İki lider arasında Suriye konusunda bir görüşmenin gerçekleştiği basın toplantısındaki sözlerden anlaşılıyor. Ancak basın toplantısına yansıyan kısımda, Suriye’de insani yardımların sürmesi ve Astana süreci ön plana çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan PYD konusunun altını çizmiş olsa da Putin’in bu konudan pek de bahsetmemiş olması dikkatlerden kaçmadı. Peki, bu süre zarfında sahada ne oldu?

Rus ordusuna bağlı bazı birliklerin Menbiç’in batısında Suriye ordusu tarafından YPG ile Türkiye arasında tampon olarak oluşturulan bölgeye konuşlandığı haberleri geliyordu. Bu haberler ve anılan bölgedeki konuşlanma ziyaretin olduğu gün dahi devam etti. Ancak ilginç bir biçimde bölgede çatışma sona ermedi. Anılan bölgede TSK’nın desteklediği ÖSO unsurlarıyla YPG’nin ana iskeletini oluşturduğu SDG arasındaki küçük çaplı çatışmalar devam ediyor. Hatta, son günlerde ÖSO ile Suriye ordusuna bağlı milis güçleri arasında da çatışmalar yaşandı. Dolayısıyla sahada bir sessizlikten ziyade sınırlı ve küçük adımlarla devam eden bir çatışma dinamiği olduğu söylenebilir. Bu küçük çaplı olaylar, önümüzdeki günlerde daha büyük olayların yaşanmasına neden olabilir. Tarafların bu kadar dar bir alanda sürekli olarak temas halinde bulunmaları bir anda bir kıvılcımın çatmasına ve beklenmedik ölçüde büyük bir olayı tetikleyebilir. Her ne kadar şu ana kadar çatışmalar kontrol altında görünse de Suriye sahasında geçmişte de benzer gelişmelerin kontrol dışına çıktığı unutulmamalı.

Nahost-Experte Serhat Erkmen
Serhat ErkmenFotoğraf: privat

Fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova ziyaretinden sonra gündemi domine etmemesi Suriye konusunda hiçbir şey olmadığı şeklinde yorumlanmamalı. Çünkü Halep’in doğusunda çatışmanın geleceğini belirleyecek olan gelişmeler her geçen gün Türkiye-Suriye hükümeti-PYD ve IŞİD arasındaki çatışma tarafından belirlenmekten çıkıyor. Sessiz ama gittikçe ağırlaşan bir biçimde ABD ile Rusya arasındaki bir etki alanı paylaşımı ya da üstünlük sağlama mücadelesine dönüyor. Diğer bir deyişle, ABD ile Rusya’nın işbirliği mi yapacağı rekabete mi gireceği henüz belli olmadı. ABD, bir yandan asker sayısını artırıp diğer yanda YPG’yi Rakka’nın doğusunda şehre yardım gelebilecek yolları kesmeye yönlendirirken, diğer yandan Rusya Menbiç’in batısında YPG ile doğrudan görüntü vermeye başladı. Sanki iki ülke arasında en azından kısa vadede Fırat nehrini sınır alan bir etki alanı paylaşımı bulunuyor. Ancak bunun tam anlamıyla geçerli olduğunu söylemek için çok erken. Rusya’nın önceliği hala İdlib ancak Rakka’nın ve sonrasında Dayr ez Zor’un ABD etkisi altına girmesini de kabul etmek istediği söylenemez. ABD ise tüm dikkatini ve enerjisini YPG’ye ve Suriye’nin kuzey ve doğusuna odaklamış durumda. Eğer iki devlet anlaşırsa, Suriye Ordusu ve YPG'nin Rakka'ya birlikte girmesi bile söz konusu olabilir. Bu durum Türkiye’yi tamamen olmasa da büyük ölçüde devre dışı bırakmak anlamına gelecektir. Ancak, Suriye'deki dinamikler sadece harita üzerinden okunabilecek basit denklemlerden ibaret değil. ABD’de yönetimin kendi içinde Rakka konusunda hala tam bir uzlaşma bulunmuyor. Üstelik ABD iç politikasındaki gelişmeler izlendiğinde kalıcı bir Rusya-ABD anlaşması için uygun bir zemin yok. Öte yandan İran, Irak sınırından başlayarak oluşturmak istediği ve Akdeniz’e uzanan uzun hat üzerinde ABD yanlısı bir bölgenin oluşmasından rahatsız olacaktır. Suriye hükümetiyse hala zayıf. Son dönemde belli avantajlar elde etse de hala gelişmelere yön vermekten ziyade boşlukları değerlendirerek güçlenmeye çalışıyor.

İşte bu nedenlerle, Suriye’nin kuzeyindeki denklem sadece Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşmaya bağlı olmaktan çok uzak. Rusya’nın Türkiye’den istediği nihayetinde muhaliflerin nefes borusunu kesecek sertlikte bir sınır tedbiri ve İdlib’e giden süreçte Astana konusundaki işbirliğinin devamı. Türkiye ise Rusya’dan PYD’ye verilen desteğin kesilmesini ve YPG’yle baş başa kalmayı istiyor. Şu anda şartlar Türkiye’nin talep ettiklerinin tersine gelişmeye başladı. Ancak unutulmaması gereken üç nokta var: Birincisi hala Rusya, İdlib’te Türkiye’ye büyük gereksinim duyuyor. İkincisi, Türkiye gerektiğinde riskli hamleler yaparak, maliyeti yüksek olsa da stratejik kazanımlar elde edebileceği El Bab’ta öğrenci. Üçüncüsü ise bölgede tüm gözler ÖSO ile YPG arasındaki bir olası çatışmaya odaklandı. Fakat sürpriz gelebilir ve Suriye hükümeti ile ÖSO arasında beklenmedik bir çatışma yaşanabilir. Bu nedenle, Moskova’dan Suriye’ye ilişkin kısa vadede gözle görülebilir sonuç çıkmaması, sürecin tamamen kilitlenmiş olduğu anlamına gelmiyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Serhat Erkmen