1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Ortadoğu'yu bekleyen tehlike

28 Eylül 2012

Ortadoğu'da devletlerin güç monopolü sarsılıyor, tüm bölgede istikrarı tehdit eden bir güç boşluğu oluşuyor. Uzmanlar zayıflayan devletlerin, komşuları için de bir tehlike oluşturduğuna dikkat çekiyor.

https://p.dw.com/p/16GmA
Fotoğraf: Reuters
Bildergalerie Beginn des Schuljahres im Irak
Fotoğraf: DW/Al-Saidy
Jemen Grafitti
Fotoğraf: DW



Amerikalılar 2003 Martında Irak’a girdi. Üç hafta geçmeden Saddam Hüseyin devrildi, uzaklardaki bir kıtada, Washington’da demokratik yeni bir devlet hayalleri kurulmaya başlandı. Bu hayal hâlâ gerçek olamadı.

Duisburg-Essen Üniversitesi'nden siyaset bilimci Daniel Lambach, Afganistan’da 19’uncu yüzyılda İngilizlerin, 80’li yıllarda Sovyetlerin fiyaskoya uğradığına dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Hep böyle oldu. Emperyalist güçler olsun, sömürgeci güçler olsun ya da yakın dönemdeki gibi yeniden imarda yardımcı olmak isteyen devlet ya da devlet grupları olsun, halkta direniş oluştuğunda dış güç olarak yapabileceğiniz pek bir şey yoktur. Bir halkın iradesini karşınıza alarak bir devlet kuramazsınız. Halklar devletlerini kendileri kurmalıdır. Dışarıdan yardım edebilir, destekleyebilirsiniz, ama aynı zamanda etkili bir şekilde engelleyebilirsiniz de. Ancak dış aktörler tarafından oluşturulacak bir devletin yaşam şansı yoktur…Afganistan ve Irak’ta açıkça görüldü: Devlet oluşturmanın yüzde 70,80,90’lık bölümü, ülkedeki siyasî elitin yapıcı işbirliğine bağlıdır. Dışarıdan ne kadar zorladığınıza, ne kadar kaynak ayırdığınıza değil.”

"Eskinin tasfiyesi" ve bedeli

Saddam rejimi devrildikten sonra işgal güçlerinin ilk icraatı ülkeyi 40 yıldır yöneten Baas rejimini devlet çarklarından temizlemek oldu. Sayısız memur, devlet çalışanı, uzman, özellikle de güvenlik uzmanları işten çıkarıldı. Ancak bunun bedeli, devletin çökmesi oldu. Ülkenin güvenlik sisteminde ortaya çıkan boşluk hâlâ doldurulabilmiş değil. Ülkede terör ile birlikte etnik gerilim de arttı, bölünme tehdidi baş gösterdi.



Siyaset bilimci Lambach, Ortadoğu’da fiyasko devletlerin tipik ortak özelliğini tek adam yönetimi olmaları olarak açıklıyor ve tek bir kişiye bağlı rejimlerin daha büyük bir tehdit altında bulunduğunu belirtiyor. Lambach’a göre, çökme tehlikesi altındaki devletlerin ikinci önemli sorunu ise mevcut anlaşmazlık ve çatışmaların ideolojik ya da mezhepsel boyut kazanması. Bunun en aşırı örneği, 1975-1990 yılları arasında Lübnan’da yaşanan iç savaş. Bu savaşta Lübnanlı Sünni, Şii ve Hrıstiyanlar değişen ittifaklarla birbirine karşı savaşmıştı. Bugün bu tehlikenin en yoğun olarak görüldüğü ülke Suriye. Bir zamanlar Lübnan’da olduğu gibi bugün Suriye’de de çatışmalara komşu ülkeler de taraf oluyor ve çatışma mezhepsel boyutlar taşıyor. İktidarda Sünnilerin bulunduğu Körfez ülkeleri ile Türkiye direnişçilerin yanında yer alırken, Şiiler tarafından yönetilen İran, Irak ve Lübnan’daki yarı devlet konumundaki Hizbullah, Şii Esad rejimini destekliyor.

Güney Danimarka Üniversitesi’ne bağlı Çağdaş Ortadoğu Araştırmaları Merkezi’nden siyaset bilimci Martin Beck, özellikle de dış güçlerin kriz bölgelerindeki stratejilerini gözden geçirmesi gerektiğini, aynı görüş ya da değerleri paylaşmadığı yerel güçlerle de işbirliği yapmak zorunda olduğunu vurguluyor:

“Sivil toplum örgütleri ile işbirliği yaparken, kendi değerlerinizi paylaşanları seçebilirsiniz. Ama genelde bunlar, siyasî güce sahip olanlar arasında yer almıyor. Yani ortak değerlere sahip olunmayan gruplarla da işbirliği yapılmak zorunda. Bu şekilde onları kendi değerlerinize yakınlaştırabilir, benimsemelerini sağlayabilirsiniz. Sadece kendi değerlerini paylaşanlarla işbirliği yapmanın demokrasinin teşvikinde pek bir anlamı yok. Çünkü bu şekilde toplumun sadece küçük bir bölümüne bağlı kalırsınız.”



Güç boşluğu kimlere yarıyor?


Ortadoğu’da çökme noktasına gelmese de sallantıda olan devletlerin önündeki önemli bir tehlike de ortaya çıkan güç boşluğunun İslamcı terör örgütlerini mıknatıs gibi kendine çekmesi. Bu güç boşluğu şu an özellikle de Libya’da görüldüğü gibi aşiret kökenli grupları devletin gücünden pay almaya cesaretlendiriyor. Özellikle de terör örgütleri devletin yeterince kontrol edemediği bölgeleri geri çekilme ve ikmal alanı olarak kullanıyor ve serpildikleri bu bölgelerde komşu ülkeler için de tehdit oluşturabiliyorlar.

Siyaset bilimci Lambach, uluslararası toplumun yerel gerçeklikleri göz önünde bulundurması ve her kesimle işbirliğine açık olması gerektiğini belirtiyor:

“Çok açık olunmalı. Ortadoğu’da gerçekten de terör yelpazesine uzanan aşırı İslamcı hareketler dışında neredeyse herkesle işbirliği yapmaya hazır olmak lazım. Sivil İslamcı gruplarla; Mısır’da Müslüman Kardeşler, Tunus’da Ennahda Partisi ile her halükarda diyalog yolu aranmalı. Batı’da pek çoklarının hoşuna gitmeyen tutumları savunsalar bile… Yemen, Libya gibi merkezî erkin nispeten zayıf olduğu ülkelerde bu daha da önem taşıyor. Geleneksel meşruiyeti bulunan aşiretler olsun, dinî meşruiyeti bulunanlar ya da sivil toplum kuruluşları olsun, yerel yetkililerle de işbirliği içinde olunmalı.”

Salafismus in Tunesien
Fotoğraf: DW

© Deutsche Welle Türkçe

Kersten Knipp / Çeviri: Beklan Kulaksızoğlu

Editör: Başak Özay