1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

NOZ: İtidal Erdoğan'ın hesaplarına uymuyor

13 Aralık 2017

Alman basınında İstanbul'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesine ilişkin yorumlar ön planda. AB'nin geleceği ve AP'nin döner kararı da basında yer alan konular arasında.

https://p.dw.com/p/2pKnP
Türkei Sondergipfel der Organisation für Islamische Kooperation (OIC)
Fotoğraf: Reuters/K. Ozer

14.12.2017 - Alman basınından özetler

ABD'nin geçen hafta Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdığını açıklaması üzerine çarşamba günü toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı, Doğu Kudüs'ü, Filistin'in işgal altındaki başkenti olarak tanıdı. Badische Zeitung'un İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesiyle ilgili yorumu şöyle:

"Recep Tayyip Erdoğan'ın Ortadoğu için yapıcı planları olmadığını anlamak için Türkiye Cumhurbaşkanı'nın konuşmasını dinlemek yeterli. İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde Erdoğan İslam Dünyası'nın lideri rolünü oynadı. Bu taklit için her şey mubahtı - hatta İsrail'in 'kanla beslenen' bir terör ülkesi olduğu yönündeki kışkırtıcı iddia bile."

Neue Osnabrücker Zeitung da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la ilgili bir yoruma yer veriyor:

"ABD'nin tartışmalı tutumu, kendisini İslam dünyasının ve baskı altındaki Müslümanların lideri olarak lanse etmek isteyen Erdoğan için bulunmaz bir fırsat. Erdoğan böylece bir taşla iki kuş vuruyor: Hem 2019 yılında geniş yetkilerle başkan seçilebilmek için güçlü bir lider profili çizme konusunda hiçbir fırsatı kaçırmamış oluyor, hem de yakın çevresinin vergi usulsüzlüğüne karıştığı yönündeki iddiaların oluşturduğu gündemi değiştiriyor. Erdoğan'ın dış politikada iddialı iktidar hedefleri var. Türkiye'yi dini baz alarak, dünya gücü olmasa bile bölgesel güç haline getirebilmek en büyük rüyası. Bu rüyayı gerçekleştirmek için ABD ve İsrail'le ilişkileri riske atmayı bile göze alıyor. İtidal Erdoğan'ın hesaplarına uymuyor."

Hamburg'da yayımlanan Die Zeit gazetesi ise Avrupa Birliği'nin ekonomik geleceği konusunu masaya yatırıyor:

"Dünya sahnesinde şu anda Avrupa'ya ihtiyaç duyuluyor, zira savaş sonrası düzen dağılmaya başladı. Bu değişen jeopolitik ortamda var olabilmek için, Avrupa Birliği'nin örneğin paraya ihtiyacı var. Sınırların, kendi değerlerinin ve elbette para biriminin korunması için. Yunanistan ve ülkenin bütçe açıkları nedeniyle duyulan genel kızgınlık nedeniyle unutulmuş olsa da Euro, Dolar'ın uluslararası finans piyasalarındaki üstünlüğüne karşı bir adım atma isteğinin ifadesiydi. Donald Trump Washington'da yönetime geldiğinden beri, bir sonraki krizde kimin yardımcı olacağı sorusu hayati bir anlam kazandı. Amerikalıların dizginlerini elinde bulundurduğu Uluslararası Para Fonu mu, yoksa daha iyisi, bir Avrupa Para Fonu mu?"

AB'de dönerde fosfat katkı maddesi kullanılmasının yasaklanmasına ilişkin tasarıya Avrupa Parlamentosu'ndan (AP) onay çıkmadı. Straubinger Tagblatt/Landshuter Zeitung bu bağlamda gıdalardaki katkı maddeleri konusunu irdeliyor:

"Bu fikri savunabilirsiniz. Ancak o zaman bunu bilgilerle sağlam temellere dayandırabilmek gerekir. Ancak eğer bir bardak kolada dönerden 30 kat daha fazla fosfat varsa, girişim inandırıcı değil. Öte yandan tartışma aslında önemli ve gerekli: Gıdalarımızda kaç tane ve ne miktarda katkı maddesi bulunmasını istiyoruz? İçindekiler listesinde adı geçen ve E ile başlayan katkı maddeleri ne kadar önemli veya ne kadar zararlı? Ya boya ve koruyucu maddeler, yapay aromalar, şeker ve yağlar? Farkı yaratan içindeki miktar. Tartışmasız, azı karar, çoğu zarar."

İki yıldan bu yana sığınmacıların AB içindeki dağıtımı konusunda Doğu ve Batı Avrupa ülkeleri arasında gerilim yaşanıyor. AB Komisyonu Çekya, Macaristan ve Polonya'yı AB'nin zorunlu sığınmacı kota sistemine uymadığı için geçen hafta Avrupa Adalet Divanı'na sevk etmişti. Perşembe günü yapılacak AB Zirvesi'nde AB Konseyi Başkanı Donald Tusk bu soruna bir nokta koymayı hedefliyor. Berlin'de yayımlanan Tagesspiegel gazetesi yorum sütunlarında AB'nin mülteci politikalarını ele alıyor:

"AB Komisyonu'nun (sığınmacılarla ilgili) kotaya uymayanlara kesinti uygulanacağı yönünde net bir kararı var. Tüm bu girişimler meyve vermedi. Bir karar verilmesinin zamanı geldi çattı. Tusk'ın yapmaya çalıştığı da bu. Polonya, Macaristan ve Çekya'nın tutumu bilinçsiz, egoistçe ve dayanışmadan tamamen uzak. Ancak reel politikanın kanunları AB'nin geri kalanından, olaylara uygun şekilde davranmayı ve bir çıkış yolu aranmasını bekliyor. Berlin'de de gevşeme egzersizlerinin zamanı geldi. Öte yandan uzlaşma için zaman daralıyor. Yaza bir karar çıkması gerekiyor. Avrupa Birliği göç konusunda bir duraklamayı kaldıramaz."

BW/BÖ

©Deutsche Welle Türkçe