1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Miloseviç'in karşı saldırısı

Peter Phillip / DW1 Eylül 2004

Eski Yugoslavya devlet başkanı Slobodan Miloseviç’in Lahey’deki duruşmasında savcılık yaklaşık 300 tanık gösterdi. İkibuçuk yıl süreyle savaş suçlarını, insanlığa karşı işlenen suçları ve soykırımı ispatlamaya çalıştı. Şimdi sıra savunmada. Fakat tam da beklendiği gibi, bu savunma klasik bir savunmadan çok, bir karşı idianameyi andırıyor. DW’den Peter Philipp, bunun kaybedilmiş bir kavga olup olmadığını değerlendirdi:

https://p.dw.com/p/Aa1I

"Slobodan Miloseviç bu fırsatı üç yıldır bekliyor. 2003 yılı ilkbaharında Belgrad’ın sürpriz bir kararıyla Lahey’deki Savaş Suçları Mahkemesi’ne teslim edilen eski Yugoslavya devlet başkanı, Hollanda başkentini artık serbest bir insan olarak terk edemeyeceğinin de farkındaydı. Bu nedenle başından beri, mahkemenin ve bu davanın, kendisi ve yandaşlarının inandığı gibi ”galiplerin adaletini” temsil ettiğini, önce Yugoslavya’yı, ardından da Sırbistan’ı yoketmeye yönelik uzun vadeli bir stratejinin devamı olduğunu göstermeye çalışıyor.

Ona göre, hem dava hem de mahkeme yasadışı. Miloseviç bunu ikibuçuk yıl önce, dava başlarken söylemişti. Bu düşüncesinde ısrarlı olduğundan, savunmasının başında da bu tezi tekrarladı. İki yıl boyunca savcılık Miloseviç’in soykırım ve daha başka ağır suçlar işlediğini iddia etmiş, ancak bunu kesin olarak kanıtlayamamıştı.

Buna rağmen sanık kendini ”savunmayı” düşünmüyor bile. Çünkü böyle birşey, kısmi bir itiraf olarak algılanabilir. Miloseviç ise itiraf etmesi gereken birşey olmadığı kanısında. Onun için önemli olan tek birşey var: Karşı saldırı. O, Sırbistan ve Yugoslavya’ya yönelik uluslararası komploya saldırıyor.

Özellikle Almanya ve Vatikan’ın hep ülkesinin yokedilmesini istediğini savunuyor. Ve tabii, NATO’nun Sırbistan’a saldırmasını sağlayan Amerika Birleşik Devletleri’ne saldırıyor. Miloseviç iyi hazırlıklı, politikacıların konuşmalarından ve gazete makalelerinden alıntılar yapıyor ve ülkesinin tarihini oldukça eskilerden alarak anlatıyor.

Fakat anlattığı kendisinin orada yazdığı bir tarih kitabı. Gerçi bir dizi reddedilemeyecek veri içeriyor. Ama buna dayalı düşünce zincirini kabul etmeye yanaşacak kimse yok. Almanya’nın eski dışişleri bakanı Genscher’e de saldırsa, Papa’ya da saldırsa, Miloseviç bu davayı böyle kazanamayacak. Bu koşullarda, mahkeme başkanının, bu söylenenlerin çoğunun kullanılamayacağı yönündeki uyarısının bir iyi niyet göstergesi olduğunu söylemek olanaklı.

O zaman Miloseviç çoktan kaybedilmiş bir davayı mı savunuyor? Bu soruya, ”suçlu olduğu zaten biliniyor” şeklinde basit bir yanıt vermek olanaksız. Çünkü bu, Miloseviç’in mahkeme hakkındaki yargısını doğrular.

Fakat böyle bir insandan nasıl hesap sorulabilir? Bu, Nürnberg’de kolay olmuştu. Birgün Bağdat’ta yargıç karşısına çıktığında Saddam Hüseyin’in vakasında da bu kolay olacak. Fakat bu güncel olayda, sanığın doğrudan sorumluluğunu gösteren açık kanıtlar bulunmadığı takdirde bu zor olacak.

Ortada sayısız kurban varken bu ne kadar güç olsa da, onların ölümü karşısında adalet, kararın önceden belli olduğu hızlı bir duruşmayla yerine getirilemez. Bu ancak, her anlamda hukuk devleti ilkelerine uygun bir duruşmayla ve eski Yugoslavya’daki savaşların perde arkasının olanaklı olduğu kadar ayrıntılı şekilde aydınlığa kavuşturulmasıyla olanaklı. Fakat Lahey, bu noktadan daha çok uzak.