1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Lübnan'da tarih tekerrür ediyor

Peter Philipp / DW13 Temmuz 2006

Hamas militanlarının ardından Hizbullah tarafından iki askeri rehin alınan İsrail, Beyrut havaalanını ve bir televizyon istasyonunu vurdu. İsrail bakanlar kurulu, Hizbullah’a karşı topyekün savaşla cevap verilmesini kararlaştırdı. Son gelişmelerle ilgili DW’den Peter Philipp’in yorumu...

https://p.dw.com/p/AZp9

“Lübnan’ın güneyinde yaşayanlar bugünlerde kendilerini zaman tüneline girmiş gibi hissediyor olmalı. Yıllar öncesinde de İsrail-Lübnan sınırı karşılıklı saldırılara sahne oluyor, bölge halkı güvenlik arayışında, kuzeye, başkent Beyrut’a yöneliyordu. Ancak bir süre sonra İsrail saldırıları Beyrut’a da uzanıyor, güvenliğin burada da kalıcı olmadığı ortaya çıkıyordu. İsrail, tarihi tekerrür ettirdi ve Lübnan’ın güneyine girdikten sonra Beyrut havaalanını da bombaladı.

İsrail yönetimi, havaalanını bombalamakla kalmayacaklarını, elektrik dağıtım şebekesini de hedef alacakları tehdidini savuruyor. Gazze Şeridi’nde iki haftadır devam eden askeri harekata benzer şekilde, Lübnan hükümeti üzerinde de baskı kurularak, kaçırılan İsrail askerlerinin serbest bırakılması hedefleniyor. Altyapı vurularak Lübnan halkına, “hükümetiniz Hizbullah saldırılarının önüne geçmedi, ama olan size oldu, siz mağdur oldunuz” mesajı verilmek isteniyor.

İsrail’in mantığı ilk bakışta mantıklı geliyor: Lübnan’ın komşu ülkenin egemenlik sahasına kendi toprakları üzerinden yapılan saldırıları engelleme sorumluluğu var. Lübnan hükümeti, Hizbullah saldırılarıyla ilişkisi olmadığını vurguluyor. Oysa hemen akıllara, bundan daha birkaç ay önce Lübnan Başbakanı Fuat Sinyora’nın Birleşmiş Milletler’de yaptığı bir açıklama geliyor. Lübnan Başbakanı, ‘Hizbullah’ın parlamentoda ve bakanlar kurulunda temsil edildiğini, Lübnan’ın Hizbullah’ın konumuna saygı duyduğunu’ ifade etmişti.

Aslında Lübnan hükümetinin eli kolu bağlı durumda: Hizbullah, geçen yıl yapılan genel seçimlerde başarılı oldu; meclise, Lübnanlı Şiiler’in meşru temsilcisi olarak girdi. Hizbullah aynı zamanda Lübnan devletinin bir parçası. BM Güvenlik Konseyi’nin de ısrarla talep etmesine rağmen Hizbullah milislerinin silahsızlandırılması çabaları sonuç vermedi. Şeyh Seyyid Hasan Nasrullah liderliğindeki Hizbullah milisleri, Suriye ve İran tarafından kollanıyor; talimat alacaklarsa da Beyrut’a değil, Şam ya da Tahran’a kulak veriyor.

Meselenin çözümünü zora sokan en önemli nokta işte Hizbullah’ın bu yanı. Beyrut, İsrail saldırılarını Birleşmiş Milletler’e şikayet etti. Uluslararası kurumun sorunun üstesinden gelmesini beklemek mümkün değil. Amerika Birleşik Devletleri’nin süper güç olarak devreye girmesini talep eden çevreler var. Ancak Washington yönetiminin Hizbullah ya da Hamas ile teması yok. Geriye Şam ile Tahran kalıyor, ki onların çıkarları da şimdilik gerginliğin devam etmesinden yana.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, tam da böyle gergin bir aşamada devreye girerek Hizbullah ve Hamas liderlerini ikna edebilse, uluslararası toplum nezdinde itibar toplayacak. Şam’ın atacağı adım, İsrail’i de Filistinli mahkumları serbest bırakmaya zorlayacak. Geçmişte İsrail, askerlerinin cesetleri karşılığında dahi mahkum salıverirdi. Kaçırılan askerler hala hayattayken ilgili bütün taraflar harekete geçmeli...”