1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Kriz, ABD’ye piyasa ekonomisini unutturdu

Ahmet Günaltay / Deutsche Welle18 Eylül 2008

ABD, krizin vurduğu mali kuruluşları kurtarmak için Hazine’den yüzmilyarlarca dolarlık kaynak aktarması tartışma yarattı. Ekonomi uzmanları, Bush yönetiminin devletleştirme operasyonlarına dikkat çekiyorlar.

https://p.dw.com/p/FKRv
Bush yönetimi devletleştirme operasyonlarıyla mali krizi kontrol altına almaya çalışıyor
Bush yönetimi devletleştirme operasyonlarıyla mali krizi kontrol altına almaya çalışıyorFotoğraf: AP

Ekonomik liberalizmin anavatanı ABD şu günlerde ekonomik felsefesine tamamen zıt gelişmelere sahne oluyor. Etki alanı süratle genişleyen mali piyasalardaki kriz nedeniyle devletle özel sektör arasındaki mesafe hızla kapanıyor. Görev süresinin sonuna yaklaşan Bush yönetimi gelişmelerin baskısıyla mali piyasalara yoğun bir şekilde müdahale ediyor.

Washington yönetimi, milli ekonomiyi daha fazla zarardan kurtarmak umuduyla bir ay içinde ikinci kez, iflasın eşiğine gelen bir özel şirketi fiilen devletleştirdi. Bush yönetimi bu nihai adımı atmadan önce de, ipotek krizinin olumsuz sonuçlarını sınırlandırabilmek için perde arkasından şirketleri yönlendirmekteydi.


Zincirin ilk halkası Bear Stearns oldu


Her şey, ABD’nin beşinci büyük yatırım bankası Bear Stearns ile başladı. Bu aracı kuruluş Mart ayında finans krizinin ilk tanınmış kurbanı olmaya aday iken Amerikan yönetimi yatırım bankasının JPMorgan Chase bankası tarafından satın alınmasını sağladı.

Çürük ipotek senetleriyle yaratılan spekülasyon balonunun patlaması ve mali piyasaların krize sürüklenmesi başka şirketleri de tehdit etmeye başlamıştı. İkinci domino taşı, Fannie Maae ve Freddie Mac adlı emlak bankaları oldu. Devlet tarafından kurulan bu iki banka çoktan özelleştirilmişti ve ABD’de dağıtılan ipotek kredilerinin yarısı bu bankaların defterlerine kayıtlıydı.

Mali krizin darboğaza sürüklediği ipotek bankalarının imdadına da Washington yetişti. Fannie ve Freddie devlet idaresine bağlandı, birer milyar Dolar’lık sermayeleri Hazine’ye geçti ve iki bankaya 100’er milyar Dolar’lık kredi limiti tanındı.

Piyasa ekonomisinin yoğun ihlali anlamına gelen bu adımlardan sonra durumun normalleşmeye başladığı sanılmaktaydı ki, Amerikan yönetimi bu kez, müflis durumdaki yatırım bankası Lehman Brothers’in satışını mümkün kılacak kefaleti üstlenmeye yanaşmadı. 150 yıllık şirket batarken, rakibi Merrill Lynch büyük bir bankanın kanatları altına sığındı.


Zarardaki diğer şirketler de incelemede

Amerikan usulü devletleştirmenin sonu daha gelmemişti. Kredi risklerini sigorta eden dünyanın en büyük sigortacılık şirketlerinden American International Group da havlu atmak üzereydi. Beyaz Saray sözcüsü Dana Perino, 85 milyar Dolar karşılığında hisselerinin %80’i Merkez Bankası’na devredilen AIG‘in faaliyete son vermesinin global finans piyasalarını sarsacağını söylüyordu: “Hazine zarardaki diğer şirketlerin durumunu da yakından inceliyor ve zararlarının ne ölçüde kapatılabileceğini düşünüyor. Bütün bunları yaparken vergi mükellefinin korunmasına azami gayret gösteriyoruz. Kıdemli ekonomi danışmanlarımızın tavsiyeleri doğrultusunda attığımız adımlarla daha büyük zararları önlemeyi amaçlıyoruz. Vergi mükellefinin uzun vadede korunması açısından bunun uygulanabilecek en iyi yöntem olduğu kanaatindeyim.”


“AİG’in batması mali sisteme zarar verirdi”

158 yıl önce kurulan Lehman Brothers’in kapısına kilit vurulması dar bir çevreyi olumsuz etkiledi. Sigortacılık devi American International Group’un kaderine terk edilmesi durumunda ise bütün Wall Street karışacak, karmaşık kredi ürünleri piyasası kaosa sürüklenecek, kimin kime ne kadar borçlu olduğu ve neyin kime ait olduğu arayışı başlayacaktı. New York Times’in de yazdığı gibi, ‘Lehman Brothers’in batması dünyanın sonu olmazdı ama dev sigortacılık şirketinin çökmesi mali sisteme, kimsenin tahmin edemeyeceği ölçüde zarar verirdi.’