1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

TÜR 2502 Int. Heinz Kramer

26 Şubat 2010

Almanya’nın önde gelen Türkiye uzmanlarından Dr. Heinz Kramer, darbe planı soruşturmasıyla yaşanan krizi, yaşanmakta olan iktidar mücadelesini ve ordunun siyasetteki rolünü DW'den Değer Akal'a değerlendirdi.

https://p.dw.com/p/MBIo
Fotoğraf: AP

Soru: Türkiye'deki son siyasi gelişmeleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kramer: Türkiye'deki siyasi gelişmeler aslında iki yıldır, hatta biraz daha uzun süredir bildiğimiz şekliyle gelişiyor. İç siyasete, önceden olduğu gibi, eski Kemalist elit kesimle yeni İslami muhafazakâr elit arasındaki siyasi “kültür çatışması" damgasını vuruyor. Gerilimin özünde bir değişiklik yok. Yani gerilim “Doğru Türkiye'nin ne olduğuna kimin karar vereceği” üzerinde odaklanıyor. Çatışmanın zemini son dönemlerde kaydı. 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki büyük yenilginin ardından Türk ordusunun siyasi etkide bulunma kabiliyeti oldukça zayıfladı. Şimdi Kemalist direniş yüksek yargı tarafından yürütülüyor. Yani mücadeledeki bu zemin değişikliği ile yargının ne kadar güce sahip olduğu, ne yapabileceği, ne kadar etkisi olduğu gibi konular gündeme geliyor.

AKP, yüksek yargıda güvensizlikle karşılanan kapsamlı bir yargı reformu programını duyurdu. Güvensizliğin nedeni bu sürecin elit yargıçların güçlerini kaybetmelerine yol açabileceği korkusudur.

Bu çatışmanın nasıl sonuçlanacağı belirsiz. Dönem dönem bir taraf diğerine fark atıyor. Yargıda da bütüncül bir yaklaşım olmadığını görüyoruz. Erzincan'da savcılar arasında yaşananlar bunu ortaya koydu. Ergenekon davası ve şu anda Balyoz planıyla başlayan yeni gözaltı dalgası da bunu gösterdi. Tüm bu gelişmeleri birkaç yıldır devam eden bir sürecin parçası olarak görmek lazım. Ve bu süreç devam ediyor. Bu açıdan bakıldığında Türkiye'de yeni bir gelişme yok aslında....

Soru: Bunu, 'Türkiye'nin Batılı bir demokrasi yolunda yaşadığı nihai mücadele' olarak tanımlayanlara katılıyor musunuz?

Kramer: Evet bu aslında bir mücadelenin son aşaması ve bir türlü sonu gelmiyor. Sonunda Batılı bir demokrasinin ortaya çıkacağını söylemek çok güç. Ortaya çıkacak şey mutlaka bir demokrasi olacaktır. Bu kültürel iktidar mücadelesi sürerken AKP'nin liberalleşme ve demokratikleşme yolunda itici güç oluşturan bir dizi reformu hayata geçirdiğini de görmemiz gerekiyor. Bu tür bir kültürel çatışma da zaten bu reformlar nedeniyle yaşanmakta. Türkiye'de demokratikleşme yolunda açıkça yol alınmaktadır. Ancak AKP iktidarındaki Türk demokrasinin toplumsal özü, liberal demokratik Avrupa çizgisinden farklı olarak, dini esas alan bir muhafazakarlığının egemen olduğu bir yapıyı teşkil ediyor. Ama zaten AKP hiçbir zaman liberal demokrat Avrupalı bir parti olduğu iddiasında bulunmadı ve kendilerini "muhafazakâr demokrat" olarak tanımladılar ve köklerinin siyasi İslam'da olduğunu da inkâr etmediler. Türkiye'de liberal demokrat yapıların oluşumunda sorun çıkması, ülkede liberal demokratik siyasi muhalefetin örgütlenmemesinden kaynaklanıyor. Liberal demokratlar var, medyada da var ama örgütlü olmadıkları için siyasi açıdan etkili bir güce sahip değiller. Bir de Kemalist muhalefet var ki onlar da devletçi; liberal değil.

Bu mücadele AKP'nin zaferiyle sonuçlanırsa dini temelli demokratik muhafazakar bir Türkiye ortaya çıkacaktır.

Soru: AKP'nin bu süreçten galip çıkması Avrupa ve Almanya için ne anlam ifade eder? Türkiye'nin istikrarına nasıl bir etkide bulunur?

Kramer: Bu kültür çatışmasının AKP lehine sonuçlanması Türkiye'nin geçmişe kıyasla daha az devlet otoritesiyle yönetilen bir ülke olacağı anlamına gelir. Ancak AKP, 2002 ile 2005 yılları arasında yürürlüğe soktuğu tüm reformları geri çekmesi halinde ya da 2007 yılında kendisine sunulan anayasa taslağını görmezden gelirse durum farklı olur. Ama bu yönde hiçbir ibare yok. Ben, AKP'nin bu mücadeleyi kazanması halinde bunun demokratikleşme alanında ilerleme anlamına geleceği düşüncesindeyim. Ancak bu muhafazakâr ağırlığı olan bir demokrasi olacaktır. Ama benzer durumda başka ülkeler de var. İrlanda'da uzun süre bu yaşandı, Polonya da halen bir ölçüde bu durumda. Yani Avrupa'da da liberal demokratik görüşlerden farklı başka görüşleri savunan güçlü muhafazakâr siyasi güçler var. İlkesel olarak da AKP'nin güçlü olduğu bir Türkiye'nin AB ve Avrupa ile mutlaka sorun yaşamak zorunda olduğunu da düşünmüyorum. AKP demokratik ilkelere bağlı kaldığı sürece, bu ilkelere azınlıkların korunması ve muhalefete saygı gösterilmesi dâhil; ayrıca Türkiye'yi İslamlaştırmak istemediği müddetçe -ki böyle bir gelişme ben görmüyorum- sorun olmaz. Bu koşullar altında AKP'nin güçlü olduğu demokratik bir Türkiye'nin AB ile uyumlu olacağını düşünüyorum.

Soru: Bu gerilim sürecinde TBMM'deki muhalefetin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kramer: Meclis'teki muhalefetin siyasi çizgisi geriye yönelimi yansıtıyor. Gerçekte Türk toplumunun büyük bölümünde hiçbir zaman çok da destek görmeyen bir cumhuriyet modelini muhafaza etmeye çalışıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk kuruluşundan bu yana Türk toplumunun çoğunluğu muhafazakâr ve bu dini temele dayalı. Türk muhalefeti kendisine şu soruyu yöneltmeli: 'Bizler Türk seçmenlerin çoğunluğunu AKP'den daha iyi olduğumuz konusunda ikna etmek için nasıl bir siyasi öneri hazırlamalıyız. Bu gayet tabii Türk ordusu ya da yüksek yargıya sırt dayayarak, 'Biz yapamıyorsak onlar kurumsal güçleriyle bunu başarırlar' diyerek yapılamaz. Kanımca Türkiye'deki muhalefet çok başarı sağlanamayacak bir yolda."

Soru: Türkiye'de ordu “asimetrik psikolojik saldırılara maruz kaldığını öne sürüyor. Gazetelerde bazı yazarlar Türk ordusuna sağduyulu hareket ederek "sessiz kalma" çağrısını yapıyor. Türk ordusunun içinde bulunduğu durumu ve tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kramer: Türk ordusunun içinde bulunduğu koşullar son yıllarda çok ciddi boyutlarda değişti. 2007 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki büyük yenilgi onlara eski tarzda siyasete müdahale edemeyeceklerini açıkça ortaya koydu. Bu nedenle benim açımdan mevcut gerilimde bir darbe yapılması söz konusu değil. Çünkü ordu böyle bir darbenin halkın çoğunluğunun desteğini almayacağını fark etti. İlker Başbuğ ve üst düzey komutanlar bunu biliyor ve bu nedenle kendilerini frenliyorlar. Çünkü başka seçenekleri yok. Ama bunun ordunun tüm kesimleri için geçerli olup olmadığı konusunda soru işaretleri var. Taraf gazetesinin ortaya çıkarttığı yeni planlar, daha genç ve kıdemli olmayan askerlerde darbe benzeri müdahalelerle siyasi gelişmeleri durdurulabileceği hayalinin yaşatıldığı görülebiliniyor. Bu insanlar, ordunun bu tür müdahalelerine halktan destek alamayacağını görmüyor ya da görmek istemiyor olabilirler. 10 yıl öncesine kıyasla çok ciddi bir farklılık var..."

Soru: Tüm bu gelişmeler ışığında Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni bir anayasa mı?

Kramer: Türkiye'nin ivedilikle yeni bir Anayasa'ya ihtiyacı var. AKP'nin isteği üzerine Prof. Dr. Ergun Özbudun ve meslektaşları tarafından 2007 yılında hazırlanan anayasa taslağını zemin alan bir anayasa Türkiye'nin demokratik gelişmesinin teminatı olur. Çünkü bu taslak, Avrupa'da da olduğu gibi açıkça liberal demokratik Avrupa ilkelerine ve Avrupa İnsan Hakları Şartı'na ve Avrupalılık anlayışa dayanıyor.

© Deutsche Welle Türkçe

Söyleşi: Değer Akal

Editör: Ahmet Günaltay