1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

"Kadına karşı şiddet dünyanın her yerinde"

Ayşe Tekin / DW25 Kasım 2004

25 Kasım, Dünya Kadına Karşı Şiddeti Önleme Günü. Dünyanın her ülkesinde kadına karşı şiddettin devam ettiğini söyleyen BM Kadınlara Karşı Şiddeti Mücadele Özel Raportörü Prof. Dr. Yakın Ertürk’le DW Türkçe Servisi’nden Ayşe Tekin konuştu:

https://p.dw.com/p/Aaek
Kadına karşı şiddet gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar, Batı ülkelerinde de yaşanıyor...
Kadına karşı şiddet gelişmekte olan ülkelerde olduğu kadar, Batı ülkelerinde de yaşanıyor...Fotoğraf: AP

Dünyanın hemen hemen her bölgesinde kadına karşı şiddet devam ediyor ve bunun son bulması için uluslararası çabaların artırılmasına çalışılıyor. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler, 1981 yılında kadına yönelik şiddete dikkat çekmek amacıyla 25 Kasım’da bu konuda etkinliler yapılmasını kararlaştırdı ve bugünü "Dünya Kadına Karşı Şiddeti Önleme Günü" olarak benimsedi.

Bu konuda önemli çalışmalarda bulunan uluslararası kurumlardan en önemlisi de şüphesiz BM. BM’de bu konuda görev yapan üst düzey isimlerden biri de bir Türk. ”Görevim kadınlara karşı şiddeti ortaya koymak, bunun sebep ve sonuçlarını araştırmak ve ortadan kaldırmak için de hükümetlere tavsiyede bulunmak” diyen BM Kadınlara Karşı Şiddetle Mücadele Özel Raportörü Dr. Yakın Ertürk, DW Türkçe Servisi’nden Ayşe Tekin‘e yaptığı çalışmaları, dünyadaki ve Türkiye’deki kadınların durumu anlattı.

- Siz, göreviniz çerçevesinde tüm dünyada kadına yönelik şiddeti izliyorsunuz. Neler yapıyorsunuz peki?

Ertürk: Ben özel kişilerden ya da gruplardan başvuru alabiliyorum, şikayet alabiliyorum ve bu şikayetler doğrultusunda doğrudan hükümetlerle temasa geçerek onlardan açıklama isteyebiliyorum veya acil bir durum olduğunda hükümetin söz konusu kadını, kişiyi koruması yönünde acil tedbir alınmasını talep edebiliyorum.

- Bir süre önce Ankara´da Hacettepe Üniversitesi‘nin Nüfus Etüdleri Enstitüsü aile içi siddetle bir araştırma yaptı. Buna göre evli kadınların yüzde 39´u eş dayağını çeşitli nedenlerden haklı buluyor. Siz bu sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ertürk: Bu çok evrensel ataerkil bir anlayışı yansıtıyor. Ve ataerkil anlayış sadece erkekle ilgili birşey değil, kadınların da bilincini ve kimliğini belirleyen bir anlayış. Asırlardır böyle bir egemen ideolojiyle sadece bizim toplumumuzda değil, dünyanın heryerinde ataerkil yapılanma son derece evrensel. Bu yapılanma kadının ikincil statüsü üzerine kurulmuş bir anlayış. Dolayısıyla kadının gerek Türkiye´de, gerek başka ülkelerde özellikle aile içi şiddeti onaylaması ve haklı görmesi çok yaygın bir olay ne yazık ki. Bu nedenledir ki zaten insan hakları bağlamında ve çeşitli ihlallerin ortadan kaldırılması sürecine tarihsel olarak baktığımızda aile içi şiddet ve genel olarak kadına yönelik şiddet uluslararası toplum tarafından çok geç dikkate alınmış, 1993‘te. Bir yerde şiddet aileyle çok iç içe olan bir olay. Ben şiddetin aileden başladığı ve orada tekrar ve tekrar üretildiğini hep savunuyorum. Çünkü şiddet, aile içinde bir disiplin aracı olarak düşünülür. Her kültürde de bunu yansıtan deyimler vardır. Örneğin Türkiye‘den birkaç örnek verelim. Mesela hepimiz ”eti senin kemiği benim” deriz. Bu bir disiplin aracıdır. Şimdi artık bunu veliler söylemiyor öğretmenlere. Sadece ”eti benim kemigi de benim” diyorlar.

- Kadınların eş dayağını haklı bulmalarına ilişkin uluslararası bir araştırma var mı?

Ertürk: Uluslararası yok, ama çesitli ülkelerde bununla ilgili araştırmalar var. Örneğin, bu yaz ziyaret ettiğim ülkelerden biri Filistin´di. Raporumu yeni bitirdim. Ve tam da bu yönde araştırmalara değinerek. Burada olaylar daha da karmaşık. Sadece aile içi şiddet, her yerde görüldüğü biçimiyle yok. Ama işgal nedeniyle onuru ayakları altına alınan erkeklerin evlerine gelip acısını kadınlarından daha da fazla çıkartmaları gibi bir olguyla karşı karşıyayız. Yani bir yerde ataerkil anlayışla, anlayışın zulmü ile diyelim, işgalin zulmü örtüştüğü noktada kadınlar için çok yönlü şiddet üretiyor ve orada yapılan araştırmada çok yüksek oranlarda kadınlar bunu haklı gösterici yönde görüş belirtmişlerdir. Buna benzer çesitli ülkelerde benzer çalışmalar var.

Batı ülkelerindeki durum

-Bu iki örnekte Müslüman ülkelerden tabii ki bir genel kanıya, önyargıya uyuyor. Mesela Kuzey Amerika ya da Avrupa ülkeleriyle ilgili bilginiz var mı?

Ertürk: Avrupa‘da da aile içi şiddeti onaylayan yaklaşımlar var. Burada bilinçlenme düzeyi geri kalmış ülkelere oranla biraz daha ön planda. Buradaki devletler önleyici tedbirlerini almışlar, yasalarını değiştirmişler. Ama kadının ikincil statüsünün hala devam etmesi nedeniyle ben çok yakın zamanda İngiltere’de, Londra‘da bir toplantıda bulundum ve İngiltere‘nin çeşitli yerlerinden kadın grupları gelmiş, şiddet onların bir numaralı gündem maddeleri.

- İspanya´da kadınların birincil ölüm sebepleri aile içi şiddet...

Ertrük: Tabii çok haklısınız. Biz sanki Avrupa‘da bu sorunlar çözülmüş gibi düşünme eğilimindeyiz. Ama maalesef aile içi şiddet, cinsel taciz, bunlar çok önemli problemler olarak hala devam ediyor. Latin Amerika ülkelerinden bu yıl ziyaret ettiğim El Salvador ve Guatemala yine kadına yönelik şiddetin çok farklı boyutlarda evde ve dışarıda yaşandığı ülkeler. Sanıyorum bu illetten arınmış bir ülke bulmamız pek mümkün değil. Ama ülkeler hükümetlerin attıkları adımlarla birbirinden farklı noktalara gelebilmişler ve bu da tabii kadınlara seçenek üretebildiği oranda kadınlar karşı koyma yönünde güçleniyorlar. Bunun için mesela sığınak olayı Türkiye´de çok geri olduğumuz bir alan. Eğer bir sığınak olmaz ise kadının istediğimiz kadar yasalarımızı eşit muamele üzerine kuralım ve kadına yönelik şiddeti yasalarımızda çok şiddetli yaptırımlarla tanımlıyalım. Ama eğer kadının seçeneği yoksa o yasadan yararlanması hiç mümkün değil.

Sığınma evleri

-Tabii kurumsal çalışmaların yanı sıra biraz da kültürel, yani toplumsal alanda da birşeylerin değişmesi gerekiyor. Evde şiddet gören kadının bu tür sığınma yerlerine evlerine gidebilmesi açısından ne yapmak gerekli?

Ertürk: Elbette. Bir seçenek üreteceksiniz, yani kadın artık canına tak ettiği zaman hiç olmazsa sığınabileceği bir yere gidecek. Ama sonra ne olacak? Bu kadın yine dayak yediği yere dönerse dayak daha fazla olacak. Dolayısıyla bir toplumsal dönüşüm projesinin parçaları olarak, müdahele biçimlerimizi geliştirmemiz lazım. Bir kere kadını güçlendireceğiz, tabii kadının ekonomik bağımsızlığı, bilinç düzeyinin artması çok önemli. İkinci koruyucu önlemler alınması lazım: Sığınaklar, özel yetiştirilmiş polisler, yasaların değiştirilmesi. Ama bunlar da hiçbir zaman yetmiyor ve bir barış kültürü oluşturmak için, kültürel bir dönüşüm projesi. Yani, Türkiye´de de biz bir seferberlik yaşamış bir toplum olarak, sanıyorum ikinci seferberliğimizin bu noktada olması gerekiyor.