1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İsrail ve Almanya arasındaki "özel ilişki"

Peter Philipp / DW12 Mayıs 2005

İsrail ile Almanya arasında diplomatik ilişkiye geçilmesinin 40. yıldönümü kutlanıyor. İki ülke arasında 1965 yılında başlayan bu ilişkilerin özel bir anlamı var. Federal Almanya Cumhuriyeti, Nazi Almanyası sonrasında kurulan İsrail’ın Avrupa’daki en önemli partneri...

https://p.dw.com/p/AaqV
İsrail ve Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler 12 Mayıs 1965'te başlamıştı.
İsrail ve Almanya arasındaki diplomatik ilişkiler 12 Mayıs 1965'te başlamıştı.Fotoğraf: AP/DW

Nazi Almanyası’ndaki uygulamaların sonucu olarak ortaya çıkan İsrail ile savaştan sonra kurulan Almanya Federal Cumhuriyeti arasında çok yönlü bir ilişki var. Almanya, Avrupa’da İsrail’in en önemli partneri ve ekonomik ilişkilerde ABD’den sonra ikinci sırada geliyor. Bu politik açıdan iyi nitelemesini hak edecek bir durum, ama duygusal açıdan “normallikten” söz etmek mümkün değil. Almanya, birçok İsrailli için soykırım suçunu işleyenlerin ülkesi. Buna rağmen kültürel ve kişisel ilişkilerle, iki ülke arasındaki “özel ilişki” geliştirilmeye çalışılıyor.

Almanya ile İsrail diplomatik ilişkiyi resmen 1965 yılında başlattılar. Oysa iki ülke 1952 yılında Lüksemburg’da tazminat anlaşması imzalamış ve politikacılar düzeyinde ilişki başlatılmıştı. İsrail devletinin kurucusu David Ben Gurion ve eski başbakanlardan Konrad Adenauer, 1960 yılında New York’taki Waldorf Astoria Oteli’nde ilk kez biraraya geldiler. Bu süre içinde askeri alanda da gizli tutulan bir ilişki sürüyor, Almanya, İsrail’e silah satıyordu.

Ticari ilişkiler

Almanya Başbakanı Konrad Adenauer’in bu ilişkilerin diplomatik biçim alması ve karşılıklı büyükelçi gönderilmesi önerisine İsrail bir süre yanaşmadı. Auschwitz’in üzerinden 20 yıl bile geçmemişti, yaralar hala tazeydi ve genç İsrail, Almanya ile ilişkiye geçmek istemiyordu. Bonn ile Tel Aviv arasındaki ilişki geçici bir büyükelçilik ve Köln’de kurulan ticari komisyon düzeyinde tutuldu. Komisyonun görevi, Almanya’nın ödediği tazminatlarla İsrail devletinin ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlıydı.

Bu ihtiyaçlar arasında silahların da bulunması bir süre sonra, Arap ülkeleri ile ilişkiler açısından sıkıntı yarattı. Batı Almanya ile İsrail arasındaki ilişkiyi gözlemleyen Arap ülkelerinin Doğu Almanya ile yakınlaşması ve Mısır Devlet Başkanı Nasır’ın dönemin Başbakanı Walter Ulbrich’i Kahire’ye davet etmesi Bonn’u harekete geçirdi. Mısır, Batı Almanya’nın İsrail’le ilişkiye geçmesi halinde Doğu Almanya’nın tanınayacağını açıklamıştı. Federal Almanya’nın o zamanki Başbakanı Ludwig Erhard buna rağmen İsrail’e diplomatik ilişkiler önerdi.

Diplomatik ilişkilerin başlangıcı

12 Mayıs 1965’te Almanya ile İsrail arasında diplomatik ilişkiye geçildi. Bunun üzerine birçok Arap ülkesi Alman Demokratik Cumhuriyeti’ni tanımaktan vazgeçip, dönemin Batı Almanya, resmi adıyla Almanya Federal Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkiyi kesti. Tel Aviv ve Bonn’da büyükelçilikler açıldı. İsrail’in ilk büyükelçisi ise Savunma Bakanlığı görevlilerinden Almanya ile silah satış müzakerelerini yürüten Ascher Ben Natan olmuştu.

Arap ülkeleri ile sorunu da zaman çözdü. İsrail’in tanınmasına alışan ülkeler, zamanla büyükelçilerini yeniden Bonn’a gönderdiler. İsrail ile ilişkiler gelişti, ama hiçbir zaman normalleşmedi. Eski İsrail büyükelçilerinden Yohanan Meroz, bunu, “Sanırım ilişkiler normalleşti, ama henüz “normal” değil. “Normal” bu sürecin son aşaması olacak. Sadece tarihi değil, aynı zamanda ahlaki ve duygusal bir süreç bu. Normalleşme yolundayız, ama bu kuşakta tamamen “normal” bir ilişki yaşanabileceğine de inanmıyorum” diye açıklıyor.

Almanya aradan geçen süre içinde İsrail’in Avrupa’daki güvenilir partnerlerinden biri oldu. İsrail’in bölgede izlediği politika arada bir Berlin ile Kudüs arasında sorunlara yol açsa da Almanya’nın sürekli desteğinden söz edilebilir. Hatta Almanya’nın bu yüzden Orta Doğu sorununun çözümünde aktif rol oynamaktan vazgeçtiği söylenebilir. Zamanla bu da değişti. Almanya artık İsrail ile Filistin arasında barışın sağlanmasında tarihi bir sorumluluğu olduğu görüşünde.