1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran uluslararası sözleşmelere güveniyor

Derleyen: Ayşe Tekin16 Ocak 2006

AB adına İran’la nükleer programına ilişkin görüşmeleri yürüten İngiltere, Fransa ve Almanya ile BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden ABD, Rusya ve Çin’in temsilcileri İran'ın nükleer programlarını görüşmek üzere Londra’da buluştular. Peki İran uluslararası sözleşmeler uyarınca hangi haklara sahip?

https://p.dw.com/p/AaEN
İran Cumhurbaşkanı geri adım atmak istemiyor
İran Cumhurbaşkanı geri adım atmak istemiyorFotoğraf: AP

İran’ın nükleer programına ilişkin anlaşmazlıkta tarafların dayanak noktaları uluslararası hukuk. İran’ın uyulduğunu, ABD ve batılı ülkelerin ise ihlal edildiğini ileri sürdüğü anlaşma ise 1970 yılında yürürlüğe giren ve İran tarafından 1974 yılında imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması. Bu anlaşmaya taraf olan ülkeler, nükleer enerjiyi sadece barışçı hedeflerle kullanma taahhüdü veriyorlar ve bu hedefle uranyum zenginleştirebiliyorlar. Sözleşmeyi daha etkili kılmak için 1997 yılında kabul edilen ek protokolle ise imzacı ülkelerin hakları ve yükümlülükleri belirleniyor. İran bu ek protokolü de 2003 yılında imzaladı.

Barışcıl hedefler

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nın dördüncü maddesi, tüm imzacı ülkelere nükleer enerjiyi barışçı hedeflerle araştırma, üretim ve kullanım hakkı tanıyor. İran’ın nükleer programı Soğuk Savaş dönemine dayanıyor. O zamanlar İran’la iyi ilişkiler içinde olan ABD, Sovyetler Birliği’ne karşı bu ülkenin askeri kapasitesini artırma yoluna gitmiş ve İran’da ilk nükleer çalışma 1957’de ABD’nin desteği ile başlatılmıştı. Washington daha o zaman söz konusu teknolojinin barışçı kullanım için İran’a verildiğini vurgulamıştı. İran, 1958’de Uluslararası Nükleer Enerji Ajansı üyesi oldu ve 1968’de yine ABD’nin yardımı ile Tahran Üniversitesi bünyesinde beş megavatlık bir araştırma reaktörü kuruldu. 1973’te ise İran Atom Enerji Kurumu oluşturuldu.

Devrim sonrasında ABD ile ilişkiler bozuldu

İran’ın nükleer programı ile ilgili endişeler 1979’daki İslam Devrimi ardından ABD ile ilişkinin bozulması ile başladı ve sonunda hedefin atom bombası üretmeye yönelik olduğu noktasına vardı. Nitekim Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı El Baradey 2003 yılı Haziran ayında yayınladığı raporda İran’ın nükleer programının barışçı hedeflerden saptığı kuşkusunu dile getirdi. Tahran bu suçlamayı reddediyor, Washington ise uluslararası kamuoyunun İran’a karşı önlem almasını istiyor. Son iki yıl bu sorunun çözümü için yapılan müzakereler Tahran Bildirisi ve Paris Anlaşması ile sonuçlandı. 24 Kasım 2004 tarihinde imzalanan Paris Anlaşması'na göre İran uranyum zenginleştirme işlemlerini durduracak, buna karşılık AB, İran’a yardım yapacaktı. Ancak Paris Anlaşması, güven arttırıcı önlemlerden öteye geçen bir hukuka sahip değil.

Sözleşmeleri ihlal etmiş olmuyor

Bu durumda İran’ın bu anlaşmayı çiğneyerek uranyum zengileştirme işlemlerini devam ettireceğini açıklaması, uluslararası sözleşmelerin ihlali olmuyor, ama Tahran’a karşı güvenin biraz daha azalmasına yol açıyor. İran’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kurallarını ihlal etmesi sadece nükleer programında barışçı hedeflerin dışındaki çalışmaları sayılıyor. Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşmasının 3. maddesi, anlaşmanın kontrolü ile Uluslararası Enerji Ajansı’nı görevlendiriyor. 1997 yılında kararlaştırılan İran’ın 2003 yılında imzaladığı ek protokol bu kontrolleri daha da etkili kılmak için imzacı devletlere bildirim yükümlülüğü getiriyor, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı denetçileri imzacı ülkelerin tesislerine önceden bildirimde bulunmaksızın kontroller yapabiliyor. İran’ın BM Güvenlik Konseyi gündemine gelebilmesi için nükleer programını barışçı hedeflerin dışında kullandığına dair delillerin olması gerekiyor.