1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İran'ın nükleer silahları mercek altında

Henriette Wrege20 Şubat 2004

Almanya'daki Barış Araştırmaları Vakfı tarafından gerçekleştirilen bir toplantıda, İran'daki nükleer silahlanma ve kitle imha silahlarının yayılması irdelendi. Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya'nın tavrının da değerlendirildiği toplantıda, her iki ülkenin de İran'ın nükleer çalışmalarının durdurulması isteği öne çıktı.

https://p.dw.com/p/AbOJ
Buşehr kentindeki nükleer tesisler de inceleniyor
Buşehr kentindeki nükleer tesisler de inceleniyorFotoğraf: AP

Federal Almanya’nın en büyük barış araştırmaları kuruluşu, 50 kadar çalışanıyla Hessen Eyaleti’ndeki Barış Araştırmaları Vakfı. Vakıf, 1970 yılında faaliyet göstermeye başladı. 1999’dan beri de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üye. Hessen Barış Araştırmaları Vakfı’na başkanlık eden Dr. Harald Müller, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından, 2004 yılı için, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin başkanlığına getirildi. Şubat başında gerçekleşen konsey toplantısında; kitle imha silahlarıyla terörizm, çatışmayı önleme yöntemleri olarak silahsızlanma ve uzlaştırmanın etkileri tartışıldı.

Hessen Barış Araştırmaları Vakfı’nın yıllık oturumu, 12-13 Şubat tarihlerinde Berlin’de gerçekleşti. Oturumun konusu; İran’daki nükleer silahlanma ve kitle imha silahlarının yayılmasına karşı Almanya ve Amerika’nın tavrıydı. Tartışmada, son zamanlarda Avrupa ve Amerika arasındaki ılımlı hava da konu edildi.

Almanya Amerika diyaloğundan çıkan sonuç; her iki tarafın da, kitle imha silahlarının yayılmasının engellenmesini istemesi ve terörizme hayır demesi. Ayrıca iki ülke de, İran’ın nükleer çalışmalarının durdurulmasını istiyor.

Sivil aktiviteler adı altında silahlanma

İran’ın nükleer silahlanma çalışmaları 1973-1974 petrol krizinden sonra başladı. İslam Devrimi İran’daki nükleer güç programını kesintiye uğrattı. 1980’li yıllarda Tahran, nükleer güç ve araştırma programlarını yenilemek için uğraştı ama Amerika Birleşik Devletleri, İran’ın sivil aktiviteler adı altında bir silahlanma programını takip ettiğini öne sürerek İran’a nükleer ambargo uygulanmasını Avrupa’ya kabul ettirdi. Bunun üzerine İran işbirliği için Çin ve Rusya’ya yöneldi. Bu konudaki son gelişme, İran’ın Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’nın ek protokolünü imzalayarak tesislerini Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine açması.

Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın, silah denetiminden sorumlu müsteşarı Richard Bolton, İran’daki nükleer güç ve araştırma programını durdurmak için her yolun kullanılabileceği, imzalanan protokolün yeterli olmadığı açıklamasını yaptı. Bu açıklama, silahsızlanmayı sağlamak için bölgedeki atom sahalarının bombalanabileceği anlamına da geliyor.

Almanya'nın uzlaşmacı tavrı

Almanya ise bu konuda daha uzlaşmacı bir tavır sergiliyor. Diplomatik görüşmelerin, İran’da ticaretin teşvik edilmesinin, İran yönetimini etkileyeceğini savunuyor.

Almanya’nın, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı, Heidemarie Wieczorek-Zeul, İran Avrupa Birliği ilişkisinin başarılı sonuclar verdiği kanısında. İran’ın, nükleer araştırma sahasını, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine açması bu başarının bir göstergesi. Bakan Wieczorek-Zeul, “Bazı sıkıntılara rağmen gelişmeler olduğunu görmek lazım” diyor ve en büyük yanlışın İran’daki refomcuları engellemek olacağını vurguluyor. Wieczorek-Zeul, sözlerini şöyle sürdürüyor:

Toplumun içinden gelen reform güçleri

“İran’da toplumun içinden gelen reform güçleri olduğunu görmek lazım. Bunların bir kısmı yönetimde, bir kısmı ise sivil toplumun içinde. Bizim çıkış noktamız, bu davanın içindekileri güçlendirmek. Demokratiklerştirme uzun zaman gerektiren bir süreç, bunu ateşle ve kılıçla yapmaya kalkarsanız işler tersine döner.”

Federal Almanya yönetimi İran’ın gelişimi için ortak projeler üzerinde duruyor ve İran’da meslek eğitimi veren bir okul sistemi kurmaya çalışıyor. Bakan Wieczorek-Zeul, İran’ın bu örnekten yola çıkarak, seçeneklerini daha iyi değerlendirebileceğini düşüyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin güvenlik stratejileri gereği, askeri müdahaleyi öngörmesine alternatif tek seçenek var Avrupa Birliği’nin diplomatik yollarla ulaşmaya çalıştığı çözümler.

Almanya Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı’na göre, İran’daki atom sahaları yok edilse bile, güvenlik açıkları kapanmış olmayacak. Wieczorek-Zeul, “Düzgün bir yönetim, gelişme özgürlüğü eksikken ve kadınlar hala baskı altında ezilirken tam bir güvenlikten söz edilemez. Üstelik bu durum açlık, sefalet ve cahillikle de pekişecek” diye konuşuyor.

Wieczorek-Zeul şunları söylüyor: “Avrupa’nın güvenlik stratejilerine göre her tehdit, askeri müdahale gerektirmez. Bazı meydan okumalar birlikte çalışarak ve politik diyaloglarla halledilebilir. Ancak nadiren, bir çatışma çözüme ulaşmadığına askeri müdahale gerekebilir.”

Teröristler durumu iyi aileden de yetişiyor

Kadınların baskı altında yaşamasının ya da açlığın güvenlik riskleri arasında sayılıp sayılamayacağı Hessen Barış Araştırmaları Vakfı’nın oturumunda tartışılan konularından biriydi. Amerikan Enterprise Enstitüsü’nden muhafazakar Joshua Muravchik, “Pek çok terörist iyi durumda yaşayan ailelerin içinde yetişiyor” yorumunu yaptı. Bu yorum için Bakan Heidemarie Wieczorek-Zeul, “Bu geçersiz bir saptama. Herkes teröristlerin, mağdur durumdaki taraf olmadığını bilir. Ama teröristler, nefreti, haksızlığı ve yoksulluğu insanların kafasını karıştırıp onları etkilemek için kullanırlar ve bunu hain amaçlarını elde etmek için yaparlar” diyor.

Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’na imza atan ülkelerin, nükleer güçlerini kendi kendilerine sınırladıklarını hatırlatan Bakan Wieczorek-Zeul, “Oysa, Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘mini nükleer bomba’ olarak bilinen küçük atom silahlarını terör tehdidine karşı geliştirmeye devam etmesi, Nükleer Silahsızlanma Anlaşması’yla hedeflenen nükleer yayılmanın engellenmesi ilkesiyle çelişiyor” yorumunu yaptı.

Diyalog devam etmeli

Bu çelişkili durumdan kaynaklanan tüm itirazlara rağmen, Hessen Barış Araştırmaları Vakfı Başkanı Dr. Harald Müller, Amerika ile diyaloğun devam etmesi gerektiğini savundu. Dr. Müller şunları söylüyor:

“Başka seçeneğimiz yok. Almanya’nın ısrarla üzerinde durduğu gibi, istikrarlı bir dünya düzenine ulaşmak istiyorsak, Amerika ile iş birliği yapmaktan vazgeçemeyiz. Var olan güçleri değerlendirdiğimde, sadece bu iş birliğinden bir sonuç çıkacağını düşünüyorum. Bunun dışında düzen sağlayabilecek bir güç görmüyorum. Ancak bunları, Avrupa’nın çoğunluğunun ve Amerika Birleşik Devletleri yönetiminin, toplum hakları ve Birleşmiş Milletler’in rolüyle ilgili tavrını bilerek söylüyorum. İki tarafın dünya görüşündeki temel farklılıkları da olduğu gibi, çarpıtmadan değerlendiriyorum.”

Dr. Harald Müller, Amerikan yönetiminde seçimlerinden sonra barışçı kanadın ağırlık kazanmasını umut ediyor. Müller, “Bu yönde bir gelişme olursa, daha pek çok konuda ortak çalışma yapılabilir” diyor.

Müller şöyle devam ediyor: “Yapılabilecek çalışmalar arasında; uluslararası hukukun izin verdiği ölçüde deniz taşımacılığının, denetlenmesi konusu var. Böylece tehlikeli madde transferlerinin engellenmesi, kitle imha silahlarının yayılmasının önüne geçilmesi amaçlanıyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri olarak Almanya ve Amerika’nın ortak çıkarları var. Bunları gerçekleştirmek için ortak bir çerçevede çalışmak gerekiyor. Bu güne kadar yürütülen tüm çalışmalar ve görüşmeler olumlu bir havada geçti.”