1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Irak'ta bir yılın ardından...

Peter Phillip / DW18 Mart 2004
https://p.dw.com/p/Aa4x

Irak Savaşı‘nın birinci yıldönümü yaklaşıyor. 20 Mart 2003’te başlayan savaşın bilançosunda artılarla eksiler oldukça fazla. Ne Irak’ta kitle imha silahları bulunabildi ne de Irak ve bütün Ortadoğu’nun demokratikleşmesi sağlanabildi. Buna karşılık Irak’ı anayasal düzene kavuşturma yolunda önemli adımlar atıldı. Irak’ın istikrara kavuşturulmasında da İspanya’dan doğacak boşluğun kapatılabileceği ama Amerikan süper gücü olmadan ülkenin huzura kavuşturulamayacağı anlaşıldı. DW’den Peter Philipp’in yorumu:

Irak Savaşı‘nın başlamasından bu yana geçen bir yılda şunu öğrendik ki, ABD ve İngiltere yönetimlerinin savaş gerekçeleri asılsızdı. Irak’ta kitle imha silahına rastlanmadığı gibi Saddam Hüseyin rejiminin Usame Bin Ladin liderliğindeki El Kaide terör şebekesiyle bağlantısının bulunduğu da kanıtlanamadı. Savaşı haklı çıkarmak belgeler tahrif edildi, teoriye gerçek damgası vuruldu. Daha Hans Blix başkanlığındaki BM uzmanları Irak’ta silah arar ve BM askeri müdahalenin doğru olup olmayacağını tartışırken, Beyaz Saray kararını çoktan vermişti. Savaşın meşruiyeti ve devletler hukukuna aykırı olup olmadığı tartışması anlamını artık kaybetti.

Irak’ta artık bambaşka bir realite yaşanıyor. Geçmişle uğraşmak artık akademik kaçıyor. Ama Irak’ta yapılan anketin sonuçları ister istemez savaş öncesinin gelişmelerini bizlere hatırlatıyor. Iraklılar‘ın %43’ü ‘savaş haksızdı’ derken %48’i savaşın gerekli olduğunu düşünüyor. Durumlarının savaş öncesindekinden daha iyi olduğunu söyleyenler de çoğunlukta. Hayat normale dönüşene kadar Amerikalılar’ın Irak’ta kalmasını isteyenler de.

Bu anketi hazırlayanların, sözde savaş gerekçeleriyle ilgili düzmece dosyaları kaleme alan kişiler olmadıkları noktasından hareket edersek, Irak’taki gelişmelerin başlangıçtaki savaşla ilgili tutumun aynası olduğunu söyleyebiliriz. Savaştan yana çıkanlar ülkede ilerleme olduğunu, savaşa karşı olanlar ise herşeyin kötüleşip Iraklılar’ı çaresizliğe sürüklediğini düşünüyor.

Kötümserlerin tezlerini doğrulamaları zor değil. Saldırı ve bombalı eylemlerle yerli ve yabancı ölülerin artması bunun en bariz kanıtı. Irak’ın ve bütün Arap aleminin demokratikleşeceğine dair vaatlerin yerine gelmemiş olması karşısında savaşın umulan sonucu vermmeyeceği iddiasında bulunanlar kendilerini haklı görebilirler. Sanki onyıllardır hürriyetten mahrum olan ülkeler birkaç yıl içinde demokrasiye geçebilirlermiş gibi. Almanya gibi demokrasi tecrübesi olan bir ülke bile 2. Dünya Savaşı’ndan ancak dört yıl sonra yeniden demokrasiye kavuşabilmişti.

İlk adımlar atıldı. Anayasa taslağı hazırlandı. ABD önümüzdeki aylarda yönetimin Iraklılar’a devredilip 2005’te hür seçimlerin yapılacağını duyurdu. Bu vaatlerin ne zaman gerçekleşeceğini bekleyip görmek gerekecek. Ama Washington’un bu yolda pasif davrandığını kimse iddia edemez.

Ama Irak’ın daha uzun yıllar Ortadoğu stratejisinin önemli bir ögesi olarak Amerikan nüfuzu altında kalacağı da kesin. ABD, işgalci devlet immajından kurtulup garantör sıfatıyla mevcudiyetini sürdürmek istiyor. Irak’ın geleceğinin BM’ye emanet edilmesinden sonra da ABD garantörlük rolünü sürdürmelidir. BM, güçlü bir devlet tarafından korunmadan Irak’ta görev almaya yanaşmayacaktır.

Popülist bir yaklaşımla, Irak’ta sorumluluk BM’ye devredilmediği takdirde 1 300 askerini bu ülkeden çekeceğini söyleyen İspanya’nın yeni başbakan adayı bunu unutmamalı. BM, görev almaya yanaşmazsa işgalciler İspanya’nın yokluğundan etkilenmezler. İnisiyatif, BM’ye geçtiği takdirde ise Irak’taki İspanyol askerlerinin arttırılması gerekebilir.