1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

İngiltere'de AB - Washington ikilemi

Graham Lucas / DW3 Mayıs 2005

İngiliz halkı yarın sandık başına gitmeye hazırlanıyor. Seçmenlerin büyük bir çoğunluğunun kararsız olduğu gözlemlenen ülkede, iktidar ve muhalefet partilerinin seçim kampanyalarında Avrupa Birliği ile Washington’la ilişkilerle ilgili farklı yaklaşımlar ortaya kondu. DW’den Graham Lucas’ın analizi…

https://p.dw.com/p/Aar8
Blair, Irak konusunda Bush'a verdiği destek yüzünden eleştirilmişti...
Blair, Irak konusunda Bush'a verdiği destek yüzünden eleştirilmişti...Fotoğraf: AP

İngilizler yarın sandık başına gidiyor. Son kamuoyu yoklamaları, Avam Kamarası’nın 646 üyesini belirleyecek seçmenlerin üçte birinin hala kararsız olduğunu ortaya koyuyor. Bu seçimden de zaferle çıkması durumunda, Tony Blair „üç dönem başbakan seçilen ilk İşçi Partisi lideri“ sıfatını kazanacak.

Seçim kampanyasında ekonomi, Blair’in şahsına dair tartışmalar, sağlık sistemi ve göçmenler başta olmak üzere pek çok konu gündeme geldi. Ancak hem iktidar hem de muhalefet siyasetçileri, Avrupa Birliği ile ilgili konulara girmekten özenle kaçındılar.

İngiliz halkının yaklaşımı

Blair hükümeti, 1997 yılından itibaren Avrupa’ya daha fazla önem veren bir çizgi izlediler. Ancak Irak savaşı, pek çok İngiliz açısından bir dönüm noktası anlamına geliyor. Seçmenlerin yüzde 61’lik bir kesimi, Blair hükümetinin Washington ile arasına daha fazla mesafe koyması gerektiği görüşünde.

Muhalefette yer alan Liberal Demokratlar ise bu konuda daha da ileri gidiyor. Liberal Demokratlar, yeniden yapılandırılmış, daha etkili bir Avrupa Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı güç dengesi sağlanmasını mümkün kılacağını ifade ediyorlar. Ancak bu fikir hızla gündemden düştüğünden, İngiliz kamuoyununun konuya yaklaşımına kesinlik kazandırılamadı.

Washington’la ilişkiler

Gerek Başbakan Blair gerekse halefi olması beklenen Maliye Bakanı Gordon Brown ise bütün bu aykırı seslere inat, Washington ile ilişkilerin aynı sağlamlıkta devam etmesi gerektiği konusunda hemfikir. Blair-Brown ikilisi, Washington’un, Avrupa Birliği siyasetine tercih edilemeyeceği görüşünde. Buna göre Londra, Amerikan hükümetine yakın olduğu sürece uluslararası siyasette de daha fazla söz sahibi olacak.

Muhalefetteki muhafazakarlar da Blair’e bu noktada katılıyor. Genel Başkan Michael Howard seçim kampanyasında Avrupa ile ilgili konulara değinmekten kaçınıyor. Parti içinde Avrupa Birliği’ne dair görüş ayrılıkları giderilebilmiş değil. Howard bu yüzden Birlik konularına girmemeyi tercih ediyor.

„Süper Avrupa devleti“ fikri

Hantal yapıya sahip bir „süper Avrupa devleti“ fikri, İngiliz medyasında sıkça işlenen konulardan biri. Bu, ekonomide son yıllarda nisbeten rahat dönemler geçiren İngilizler açısından, bir nevi „korku senaryosu“ anlamına geliyor. Londra’nın Süper Avrupa fikrini sulandırıp, yeni üye ülkelerin katılımıyla, bu yapıyı bir serbest ticaret bölgesine dönüştürme yönünde adımlar atması bekleniyor.

Görünen, İngiltere’de iktidarıyla muhalefetiyle siyasetçiler, Avrupa Birliği’nin köklerini daha da derinlere salmasına soğuk bakıyor. Örneğin, Euro bölgesi için koşullar çoktan yerine getirilmiş olmasına karşın, Blair-Brown ikilisi, „koşulların yeterince olgunlaşmamış olduğunu“ dile getiriyorlar.

Blair’e göre, Avrupa Anayasası’na Fransa’da “hayır“ denmesi halinde, konu Londra açısından da kapanmış sayılacak. Mevcut siyasi manzara, varlık nedenlerini Avrupa Birliği karşıtlığına dayandıran „Veritas“ ve „Bağımsızlık Partisi“ gibi siyasi yapıların da soluğunu kesmiş durumda.