1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Hulusi Akar 15 Temmuz sorularını yanıtladı

30 Mayıs 2017

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, Darbe Komisyonu'nun sorularına verdiği yanıtta 15 Temmuz darbe girişiminin akamete uğratılmasında MİT'ten gelen istihbarat sonucu alınan tedbirlerin etkili olduğunu savundu.

https://p.dw.com/p/2dr0C
Türkei General Hulusi Akar
Fotoğraf: Reuters/Stringer

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın, TBMM'de kurulan Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu'nun sorularına verdiği cevaplar açıklandı. Buna göre Akar, MiT'ten gelen istihbaratın ardından hangi önlemleri aldığına dair soru üzerine, söz konusu bilginin kendisine 15 Temmuz günü öğleden sonra ulaştığını söyledi.

Bir pilot binbaşı aracılığıyla MİT'e aktarılan istihbarat nedeniyle MİT Müsteşarı Hakan Fidan'la görüştüğünü söyleyen Akar, "Konuşmalar sonrasında ihbar edilen olayın daha büyük bir planın parçası olabileceği mütalaa edildi" dedi.

"MİT’ten gelen istihbaratta darbe söz konusu olmayıp, MİT Müsteşarı'na karşı yapılacağı iddia edilen bir operasyon ile ilgiliydi" diyen Akar, bu ihbarın en başından beri "çok ciddi bir şekilde ele alındığını" ve gerekli tedbirlerin "tereddütsüz" alınarak uygulandığını söyledi.

Akar bu doğrultuda aldığı ilk önlemi ise saat 18.30’da Silahlı Kuvvetler Komuta Harekât Merkezi'ne (SKKHM) Ankara dahil tedbiren tüm Türkiye'de havada bulunan askeri uçak ve helikopterlerin üslerine dönmesi, yeni kalkışlara da izin verilmemesi için direktif vermek olarak tanımladı.

"Paniğe kapılıp, öne aldılar"

Orgeneral Akar, "Kanaatimce, alınan bu tedbirlerden dolayıdır ki, hainler paniğe kapılarak, daha sonra sanık ifadelerinden öğrendiğimize göre geç saatlerde yapmayı (saat 03.00) planladıkları işi öne almak suretiyle erkenden ifşa olmuşlar ve böylelikle darbe girişiminin akamete uğramasındaki önemli bir faktör gerçekleşmiştir" diye ekledi.

Genelkurmay Başkanı Akar, "FETÖ’nün TSK’ya sızmasının fark edilemeyişinin sebebi kanaatinizce nedir?" sorusuna, "FETÖ/PDY’nin tarafımızdan fark edilmemesi söz konusu değildir, tabii ki fark edilmiş ve hatta en üst seviyede risk olarak tanımlanmıştır" yanıtını verdi. Ancak Akar bu yapılanmanın "işi bir darbe ile seçilmiş hükümeti devirmeye, TSK’yı ve Türkiye’yi kontrol altına alma noktasına getirmeye cüret etmesinin, devletin diğer kurumlan da dâhil pek çok kimsenin beklemediği bir durum" olduğunu savundu.

"Kemer değil, kol iziydi"

"Zorla götürülme sırasında boğazınızın kemerle sıkılması ve görüntülere yansıyan yaralanma iddialarına ne dersiniz?" sorusu da yöneltilen Akar, darbe girişimi sırasında makamında nasıl "etkisiz hale getirildiğini" şu sözlerle anlattı:

"Odamda çalışmakta iken zorla alıkonuldum. İçeriye girenlerden birisi ayağa kalktığım esnada beni iterek sandalyeye oturmamı sağladı ve o sırada arkadan bir başkası elinde el havlusu tarzında bir şeyle hem ağzımı hem burnumu kapatarak nefes almamı engelledi. Bu esnada kolunu boğazıma doladı ve sıktı. Muhtemelen boğazımdaki yara bu esnada oluştu. Ellerimle burnumu açmaya çalışırken, bir başkası ise plastik kelepçeyi bileklerime taktı. Kelepçe özellikle sol bileğimi aşırı sıktı ve yaraladı. Bu arada tekrar bağırmaya başladım ve kelepçeyi açmalarını istedim. Bunun üzerine tahminen Mehmet Dişli’nin onayıyla ağzı kör bir komando bıçağı ile kelepçeyi kesmeye çalıştılar, fakat kesemediler. Tekrar bağırmam üzerine epey uğraştıktan sonra kesmeyi başardılar. Bu mücadelenin ardından çok kısa bir süre sonra kendimi misafir koltuklarının olduğu yerde otururken buldum."

Darbe girişiminin başladığı saatten, sabah Akıncı Üssü’nden ayrıldığı ana kadar "hiçbir pazarlık söz konusu olmadığını" belirten Akar, "İlk andan itibaren her şeyi göze alarak veya hiçbir kazancı, kaybı düşünmeden darbecilere şiddetle karşı çıktım ve yaptıklarının çok büyük bir yanlış olduğunu, bu işten derhal vazgeçmeleri gerektiğini, yanlış yolda olduklarını tekrar tekrar söyledim. Hatta Emir Subayımın Genelkurmay makam odasında alnıma silah dayadığı anda dahi inandıklarımı ve karşı görüşlerimi tavizsiz olarak söyledim, bu işe son vermelerini ve teslim olmalarını defaatle telkin ettim" diye ekledi.

Başbakan'la telefon görüşmesi

Darbecilerin başarılı olamayacaklarını anlayınca Başbakan Binali Yıldırım ile telefon görüşmesi yapmasına izin verdiklerini söyleyen Orgeneral Akar, Akıncı Üssü'nden Çankaya Köşkü'ne götürülmesini ise şöyle aktardı:

"Sabaha kadar birçok kez beni Sayın Cumhurbaşkanı ile Sayın Başbakan ile telefon ile görüştürmelerini, bu hareketi durdurmalarını, güneş doğmadan birlikleri kışlalarına döndürmelerini, böylece rezilliğin bitirilmesini söylemiştim. Ancak görüştürmemişler ve menfur girişimlerini durdurmamışlardı. Bu sefer, başarılı olamayacaklarını anlayan darbeciler, cep telefonu vasıtasıyla beni Sayın Başbakan ile görüştürdüler. Sayın Başbakanımıza hiçbir pazarlık söz konusu olmadan, askeri savcı, cumhuriyet savcısı, polis ve inzibata teslim olacaklarını ifade ve kabul ettiklerini söyledim. Üssün bombalanmaya başlamasıyla birlikte yaptıkları hainliğin içinden çıkılmaz bir hâl aldığını gören darbeciler, beni serbest bırakmaya mecbur kalmışlar ve sonrasında bir helikopterle Başbakanlığa götürmüşlerdir."

Komisyona verdiği cevapta, 16 Temmuz sabahı ulaştığı Çankaya Köşkü'nde Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi eski Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli'nin de gözaltına alınması gerektiğini söylediğini belirten Akar; "Yaşadığım olayları kısaca özetleyerek onun da gözaltına alınmasının uygun olacağını değerlendirdim. Zaten bilahare gözaltı işlemi yapıldığını öğrendim" ifadesini kullandı.

Akar, kendisini Akıncı Üssü'nden Çankaya Köşkü'ne taşıyan helikopterde Dişli'nin de bulunduğunu ve helikopterin vurulmaması için Dişli'nin yol boyunca "bir yerlerle irtibat halinde" olduğunu belirtti.

© Deutsche Welle Türkçe

DW/DHA, CÖ/BK