1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Herzog - Kinski ikilisi unutulmadı

Şebnem Aksoy / İstanbul26 Nisan 2004

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği ve dün sona eren İstanbul Film Festivali’nde bu yıl ”Ustalara Saygı” bölümünün konukları arasında Yeni Alman sinemasının öne çıkan yönetmenlerinden ”kült sinemacı” Werner Herzog ve favori oyuncusu Klaus Kinski vardı. Bu ikilinin ortaya çıkardığı eserler festivalde gösterildi...

https://p.dw.com/p/Aal6
İkili arasındaki ilişki, her an patlamaya hazır ve cazibesi sona ermeyen bir ilişki olarak niteleniyor...
İkili arasındaki ilişki, her an patlamaya hazır ve cazibesi sona ermeyen bir ilişki olarak niteleniyor...Fotoğraf: AP

İstanbullu sanatseverlere sinema ziyafeti yaşatan festival programında bu yıl, Alman sineması rüzgarı da esti, Festival’in geleneksel Ustalara Saygı bölümünün bu yılki konukları arasında, Yeni Alman Sineması'nın en etkin yönetmenlerinden, ”kült sinemacı” Werner Herzog ve favori oyuncusu Klaus Kinski vardı.

Aktörlerle yönetmenler arasında pek çok başarılı işbirliği görülmüştür, ama Werner Herzog ile Klaus Kinski arasında olduğundan daha fazla her an patlamaya hazır ve cazibesi bitmek tükenmek bilmez bir ilişkiyi hayal etmek zor. İki sanatçı, on beş yıl boyunca, birbirlerine neşeyle meydan okuyarak, ilham verip işkence ederek modern sinemanın en kalıcı ve emsalsiz deneyimlerinin yaratılmasına yol açtılar.

Herzog'un, zor bir adam oluşuyla isim yapan Kinski'yle fırtınalı ilişkisini, her iki taraf da kendi açısından aktardı. 1991 yılında ölen Kinski, şimdiye kadar sinema dünyası hakkında yazılmış en kötücül eserlerden biri olan ve hukuki nedenlerle geri çekilen otobiyografisi ”Sevgiye İhtiyacım Var”da - Herzog'dan "mikrop, sefil, nefret uyandıran, kötü kalpli, haris, paragöz, pislik, sadist, hain" diye söz etmişti. Herzog da 1999 yapımı belgeseli ”Sevgili Can Düşmanım"da - kameraya dönüp "Başımdaki her ak tele Kinski adını veririm" diyordu.

Programa nasıl dahil oldular?

İki tane dövüşken ve pırıl pırıl ego. Beş film. Efsaneyi bağlamak için bir belgesel. Festival bütün bunları, Kinski'nin bir aktör olarak gücünü, Herzog'un da bir yönetmen olarak yeteneklerini ve iki adam arasındaki saplantılı ilişkinin yeni katmanlarını ortaya koyan, kapsamlı bir toplu gösteriyle sundu. İstanbul Film Festivali’nin yönetmeni Hülya Uçansu, ikilinin filmografisinin toplu gösteriminin programa dahil edilmesi sürecini şöyle anlattı:

”1980'li yıllarda Türk Sinematek'inin kapanmasının ardından, dünya sinemasının klasiklerini, İstanbullu sinemaseverlerle buluşturacak tek alan İstanbul Film Festivali oldu. Ne yazık ki keşke sinematek'imiz olsaydı, ama ne mutlu ki, böylece, Film Festivali‘nin programı da zenginleşti. Biz yıllar önce, daha kuruluş zamanlarında bir Herzog toplu gösterimi yapmıştık. Tabii aradan 20 yıl geçti. Baktık ki şu anda karşımıza izleyici olarak çıkan genç kuşaklar, Almanya'nın bu önemli ustasını henüz tanımıyorlar. Hele de Herzog-Kinski ilişkisinden de gençlerin hiç haberi yok. Biz de bu bilgiler ışığında bir değerlendirme yaparak, Herzog-Kinski ikilisine Ustalara Saygı bölümünde yer ayırmayı uygun bulduk.”

İkili birlikte, Peru ormanlarında geçen ”Aguirre, Tanrının Gazabı"nı, Murnau'nun sessiz vampir klasiğinin esin verdiği "Vampir Nosferatu"yu, dünyayı kendi alternatif bakışıyla gördüğü için başkalarının deli sandığı bir 19. yüzyıl askeri hakkındaki "Woyzeck"i, buharlı bir gemiyi bir Amazon nehir sisteminden diğerine çekmek için palanga kullanan bir adamı ele alan "Fitzcarraldo"yu, ve Afrika'daki bir köle tacirini anlatan ”Yeşil Kobra”yı gerçekleştirdiler. "Sevgili Can Düşmanım" ise bu iki sanatçı arasındaki fırtınalı ilişkinin kaydını tutan son rötuş. 1999 yapımı bu belgesel, Herzog'un düşman ikizine bir saygı duruşu gibi.