1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

“Erdoğan akıllıca davrandı“

Baha Güngör/DW24 Nisan 2007

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, başta Avrupa olmak üzere uluslararası kamuoyunun da merakla beklediği kararını açıkladı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün AKP’nin cumhurbaşkanı adayı olduğunu ilan etti. Gül’ün 84 yıllık Türkiye Cumhuriyeti’nin 11. Cumhurbaşkanı olarak seçilmesine AKP’nin TBMM Genel Kurulu’ndaki büyük çoğunluğu nedeniyle kesin gözüyle bakılırken, başta ordu olmak üzere laik kesimlerden gelebilecek olası tepkiler nedeniyle demokrasiye yönelik baskılar artabilir. Deutsche Welle’den Baha Güngör, Türkiye’nin selameti ve ilerlemesi açısından bu baskıların asgari düzeyde kalması gerektiği görüşünü savunuyor.

https://p.dw.com/p/AZlA

Başbakan Erdoğan iki akıllı karar aldı. Birincisi, Cumhurbaşkanı olma sevdasından vazgeçti. Zira yandaşları ile karşıtları arasında oluşan uçurumun daha da büyümesi kaçınılmaz hale gelmişti. Ve tehlikeli kutuplaşmanın sonucunda, darbe dahil çeşitli felaket senaryolarını içeren spekülasyonların ardı arkası kesilmiyordu.

İkinci olumlu karar ise Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü Çankaya Köşkü’ne aday olarak seçmesi. Eşi her ne kadar türbanlı olsa da Gül, demokratik temel ilkelere bağlı ve kutuplaşma faktörü olmaktan uzak bir tavır sergiliyor.

Türkiye şu aşamada önceliklerini belirlemek zorunda. İstenilen gerçekten Mustafa Kemal Atatürk’ün belirlediği hedef doğrultusunda çağdaş toplumların seviyesine yükselmek mi? Ekonomik kalkınma mı? Gelir dağılımındaki eşitsizliği gidermek mi? Avrupa’nın çağdaş değerlerini benimsemek mi? Yoksa türban konusunda savaşan cephelerin kemikleşmesi mi?

AKP’nin beş yıl önce üçte ikilik çoğunluğa varan bir güçle TBMM’ye girmesi bir gerçek ve bu da bu partinin halk arasında büyük desteğe sahip olduğunu gösteriyor. Klasik partilerin Türkiye’nin iyiliği uğruna demokratik uzlaşmaya yanaşamamaları yüzünden halk büyük hayal kırıklıkları yaşamış ve eski siyasetçileri ağır bir şekilde cezalandırmıştı.

Bir başka gerçek de Türkiye’de özlemi çekilen ilerlemenin ve reformların bir Müslüman muhafazakar partinin yönetimi altında gerçekleştiği.

Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’nin gidişatının ne olacağını bekleyip görmek gerekiyor. Çünkü Gül Cumhurbaşkanı olarak güncel siyasi gelişmelere fazla karışamayacak. Buna karşılık Erdoğan sonbaharda yapılması gereken genel seçimlere daha rahat hazırlanacak, ancak laik elitlerin ve ordunun kendisine yönelik olumsuz bakışını değiştiremeyecek.

Avrupa’dan bakıldığında kafaları meşgul eden bir başka soru Gül’den sonra kimin Dışişleri Bakanı olacağı. İsmi ön plana çıkanların başında başmüzakereci Ali Babacan geliyor. AB ile tam üyelik müzakerelerini yürüten, daha çok ekonomiye odaklanmış bir siyasetçi olarak tanınan Babacan’ın Gül’ün deneyim ve vizyonuna sahip olmadığı biliniyor. Ayrıca Babacan, Gül’ün yaptığı gibi, örneğin Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier gibi çok önemli ülke temsilcileri ile dostluk kurmuş değil.

Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesini, anayasa veya meclis iç tüzüğüne dayanarak engellemeye çalışmak ise CHP gibi köklü ve demokrasiye inananların oluşturduğu bir partiye yakışmıyor, çünkü mağlubiyetleri kabullenmek demokrasilerde kaçınılmaz bir olgunluk göstergesidir.

Türkiye’nin demokrasiye sımsıkı sarılmak dışında bir alternatifi yok. Demokrasinin yükünü artırmak yerine gelecek seçimlere daha iyi hazırlanarak Türk halkına AKP’ye alternatif partiler ve adaylar sunmak kendi gölgesiyle kavga etmekten daha iyi bir seçenek olacaktır.