1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Dünyayı en çok kirletenler: ABD, Çin ve Hindistan

Jens Thurau / DW9 Aralık 2005

Kanada’nın Montreal kentinde 28 Kasım'da başlayan 11. BM İklim Konferansı’nda Kyoto Anlaşması'nın devamında çizilecek yol haritası tartışılırken, ABD, Çin ve Hindistan da en büyük kirleticiler olarak tanımlandı. Montreal’den Jens Thurau’un haberi…

https://p.dw.com/p/AaTD
Atmosfere karışan zararlı gazlar, sera etkisine neden oluyor
Atmosfere karışan zararlı gazlar, sera etkisine neden oluyorFotoğraf: AP

Kalkınmakta olan ülkeler, ABD, Avrupa ve Japonya gibi ülkelerin gelişmişlik seviyesine ulaşabilmek için senelerdir çaba harcıyor. Ancak bu yarış, her geçen gün sanayinin ilerlemesi anlamına gelirken, diğer yandan zararlı gaz emisyonunu da beraberinde getiriyor. Bu yılın Şubat ayından itibaren yürürlüğe giren ve sera etkisi yaratan gazların oranını azaltmayı hedefleyen Kyoto Protokolü bile bu kirlenme karşısında yeterli kalmıyor.

ABD’den sonra en büyük ‚kirleticiler’ olarak tanımlanan Çin ve Hindistan’ın, protokolde “birinci dönem” olarak adlandırılan 2012 yılına kadar olan süreçte herhangi bir yükümlülüğü bulunmuyor. Ancak 2012 yılından sonraki “ikinci dönemde”, sanayileşmekte olan bu ülkelerin BM İklim Programı’na dahil edilmesi amaçlanıyor. Çünkü uzmanlara göre, ABD’nin de yanaşmaktan kaçındığı programda, ABD’nin yanı sıra Çin ve Hindistan’ın da yer almaması tam bir zafer anlamına gelmiyor.

Kyoto Protokolü’ne taraf olanlardan 38 üye ülke, Hindistan ve Çin’e iklim koruma projelerinin finansmanında destek sağlamaya hazırlar. Bu durum, iki ülkeyi memnun etse de, çevre projelerinin atakta olan sanayilerine balta vurmak anlamına gelmesinden çekiniyorlar.

Çin görüşmelere açık

“German Watch” adlı çevre örgütünde görevli Christoph Bals, şimdilik Çin’in iklim koruma alanında Hindistan’a göre daha faal olduğunu belirtiyor. Çin’in bu konuda görüşmelere açık olduğunu belirtmesinin çok sevindirici olduğunu kaydeden Bals, “Hindistan’da da iklim koruma alanında bir çok uygulama var. Ancak pazarlık masasına oturmakta biraz çekingen davranıyorlar, herhangi bir sorumluluk altına girmek istemiyorlar” diyor.

Önümüzdeki yıllarda Çin, gayri safi yurtiçi hasılasını dört katına çıkarmayı hedefliyor. Aynı zamanda bu, enerji ihtiyacının da ikiye katlanacağı anlamına geliyor. Ancak Çin, var olan kaynaklarla tüketim arasındaki dengeyi koruma amacında. Çünkü Çin Halk Cumhuriyeti, gelecekte enerji tüketiminin katlanacağını bilse de, tüketimin ABD ile kıyaslanamayacak kadar az oranlarda kalacağının farkında.

ABD ile mücadele etmesi gerek

Çin’in, dünya genelinde var olan sanayileşme modellerini gelecek için akılcı görmediğini kaydeden Alman uzman Bals, Çin’de iklim koruma programının öneminin farklı açılardan ele alındığını söylüyor. Artan petrol fiyatlarının Çin’e bir yük olarak yansıdığına dikkat çeken Bals, bu karşın petrol rezervlerini elinde bulunduran ABD ile mücadele etme zorunda olduğunu ifade ediyor. Bals, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Yani güvenlik meselesi. Diğer yanda da, Çin’de gün geçtikçe artan solunum yolu rahatsızlıkları var. Çin’de bu hastalık, ölüm nedenlerinin başında gelmeye başladı. Bu yüzden Çin’de fosil enerji kaynakları tüketiminde bir geri adım var. Tüm bunların yanında Çin, ülkesinin en az üçte biri iklim değişikliklerinden olumsuz yönde etkileneceğini biliyor.”