1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

BM'de Ortadoğu çıkmazı

Peter Philipp / DW7 Ağustos 2006

Ortadoğu’da kan akmaya devam ediyor. Hizbullah’ın füzeli misillemeleri ve İsrail’in bombardımanı son bulmuyor. BM Güvenlik Konseyi’nde ise karar tasarısı üzerindeki uzlaşmaşma sağlanmasına rağmen, Lübnan’dan gelen itirazlar pazarlıkların yeniden başlamasına neden oldu. DW editörlerinden Peter Philipp’in yorumu:

https://p.dw.com/p/AZol

“BM Güvenlik Konseyi’nde Lübnan savaşıyla ilgili yürütülen hummalı çalışmalarının, bir an önce çatışmalara son verilmesi hedefini taşıdığını düşünenler yanıldı. ABD ve Fransa’nın “uzlaşma“ olarak kutladıkları olay aslında Lübnan konusunda apar topar bir Güvenlik Konseyi kararı çıkarılması çabalarından öte bir anlam taşımıyor. Buradaki “karar“ kelimesi de sadece “asgari müştereklerde mutabakatı“ ifade ediyor. Ancak olması gerekenin aksine, herhangi bir “çözüm“ içermiyor.

İsrail ile Hizbullah’ın karşılıklı saldırılarılarının neredeyse bir aydır devam ettiği göz önünde bulundurulursa, Güvenlik Konseyi’nde katedilen mesafe kesinlikle yeterli değil. Karar tasarısında mutabakat sağlandığının açıklanmasına rağmen, metnin Konsey’de oylamaya henüz sunulmamış olması, durumun vahametini ortaya koyuyor. Bundan cesaret alan İsrail ve Hizbullah ise savaşmaya devam ediyor. Bu da her iki taraftaki can kayıplarının daha da artması anlamına geliyor.

BM’nin, alacağı kararla yardım etmeyi amaçladığı Lübnan’ın söz konusu karar tasarısını, tek taraflı olduğu gerekçesiyle reddetmesi de ortaya çıkan bir başka çelişki. Bir an önce çatışmaların durması için çaba gösteren Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora, tasarının önemli sorunlara çözüm getirmediğini belirtiyor. Ancak Beyrut hükümeti, bu konuda inisyatif alamayacak kadar zayıf bir yapıya sahip.

Burada öncelikle yapılması gereken, Hizbullah’ın Lübnan’da askeri bir güç olmaktan çıkarılmasıdır. Tabii, Hizbullah ve İsrail’e çatışmalar sonunda belirli kazanımları olduğu hissini veren şartların tesis edilmesiyle de çatışmalar sona erebilir. Ancak bu savaşta kazanan ve kaybeden diye iki ayrı taraf olamaz ve olmayacaktır.

İşte BM Güvenlik Konseyi’nin son karar tasarısının asıl zaafı da bu noktada yatıyor: Bir yandan her iki tarafa da ateşkes çağrısı yapılıyor, ancak diğer yandan İsrail’in kendini müdafaa hakkı olduğu kaydediliyor. Ayrıca İsrail birliklerinin Lübnan’dan derhal çekilmesi gerektiğine ilişkin herhangi bir ifade yer almıyor.

Bu ise Hizbullah’ın “saldırgan” taraf olarak mimlenmesi anlamına geliyor. 12 Temmuz’da gerçekleştirdiği saldırıyla, şu anda devam eden çatışmaları ateşlemesine rağmen Hizbullah, böyle bir tanımlamayı asla kabul etmeyecektir. Lübnan Başbakanı’nın böyle bir sınıflandırmaya onay vermesiyse siyasi intihar anlamına gelir.

BM tasarısında ateşkesin ardından izlenecek sürece ilişkin bazı belirsizliklerin olması, bir başka sorunu teşkil ediyor. Örneğin Lübnan’da uluslararası bir barış gücü görevlendirilecek mi? Eğer görevlendirilecekse bu hangi şartlarda olacak? Bu ve benzeri belirsizliklerin son bulması daha birkaç hafta sürebilir. Ancak bu, İsrail ve Hizbullah’ın karşılıklı saldırılarından en fazla muzdarip olan sivil halkın çektiği acı ve sıkıntıları daha da artıracaktır.

Üçüncü bir ülkenin, askeri müdahele yoluyla çatışmaları sona erdirmeye yanaşmaması anlayışla karşılanmalıdır. Zira bu durumda, müdaheleyi yapan ülken bizzat savaşan taraflardan biri haline gelme riskini de göze almak zorunda kalacak.”