1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Birleşmiş Milletler çıkmazda mı?

Klaus Dahmann / DW24 Ekim 2005

BM’nin 60. kuruluş yıldönümü kutlamaları sürüyor. Bundan tam 60 yıl önce, 24 Ekim 1945’te BM Anlaşması yürürllüğe girdi. Ancak, Genel Sekreter Kofi Annan’ın Eylül ayındaki Genel Kurul toplantılarında kapsamlı BM reformları için destek bulamaması devletler teşkilatının 60. yıl sevincine gölge düşürde. DW’den Klaus Dahmann “BM çıkmazda mı?” sorusuna yanıt arıyor:

https://p.dw.com/p/AZt2

“BM kuruluş anlaşmasının giriş bölümünde yer alan ve dünya milletlerinin ayrılmaz bir bütün olduğunu ima eden sözler aslında gerçeği yansıtmıyor. Çünkü BM’nin kaderini halklar değil, bir bölümü demokratik olmayan dünya hükümetleri tayin ediyor.

Dikta yönetimleri, veto haklarıyla BM’nin elini kolunu bağlayabilen BM Güvenlik Konseyi daimi üyyeleri arasında da yer alıyor. Özgür seçimle işbaşına gelmiş bazı hükümetler de Güvenlik Konseyi’nde her zaman kendi seçmenlerinin arzusuna aracı olmuyorlar. İngiliz ve İspanyollar’ın büyük çoğunlukla karşı çıkmalarına rağmen, Tony Blair ve Jose Maria Aznar’ın Irak savaşına onay vermeleri buna örnek gösterilebilir.

BM kuruluş anlaşmasının giriş bölümündeki ilk cümle, teşkilatın kuruluşundan beri acısını çektiği ikilemlere adeta ayna tutuyor. Soğuk Savaş yıllarında Güvenlik Konseyi dünyada barış ve güvenliği sağlama görevini yerine getirememişti. Gerçi Barış Gücü, savaş ve çatışmalardan sonra birçok yerde başarılı oldu. Ama silahlı anlaşmazlıklar doruk noktasına ulaştıktan sonra. BM savaş çıkmasını çoğu zaman önleyemedi.

Ne Kore’de ne de Vietnam’da. Ruanda’daki feci soykırın dünya kamuoyunun gözleri önünde cereyan etti. Ayrıca Doğu – Batı hasımlaşmasından sonra Güvenlik Konseyi’nde hemen hemen hiç vetoya rastlanmadı. Ama Irak örneği, savaşların ancak bütün üyelerin ortak iradesiyle önlenebileceği gerçeğini gözler önüne serdi.

Kofi Annan’a kalsaydı, devletler teşkilatı büyük hamle ve reformlarla kendini 21. yüzyıla hazırlamış olacaktı. Ama Genel Sekreter’in acendası Genel Kurul’da iyice sulandırıldı. Fakirlik ve bulaşıcı hastalıklarla mücadele gibi binyıl hedeflerine tabii ki kimse karşı çıkamazdı.

Ama zenginler kalkınma yardımlarında bağlayıcı taahhüt altına girmeyi ret ettiler. Güvenlik Konseyi reformu ertelendi. Terörizmin tarifinde bile ortak payda bulunamadı. Bütün bunlar BM’nin geleceğine dair mutabakat sağlanamının ne kadar zor olduğunu gösteriyor. BM, güçlü bir dünya hükümeti haline gelmesini umanları hayal kırıklığına uğrattı.

BM, mütevazi ölçülerde de olsa bazı olumlu adımlar attı. İnsan hakları beyannamesi, uluslararası mahkemeler ve UNİCEF gibi teşkilata bağlı yan kuruluşlar dünya devletlerinin diktikleri kilometre taşlarına örnektir. Bu yıl da olduğu gibi BM’ye bağlı kuruluşlar birçok kez Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüler.

Dünya barışı açısından ise teşkkilat, çok az somut kararların alındığı, çoğu defa da fikir teatisinin yapıldığı bir forum olmaktan öteye geçemedi. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, dünya barışının korunmasından BM değil, teşkilatı oluşturan 191 üye devlet sorumludur."