1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Bir İngiliz rehine bir Türk'ten daha mı değerli?

Heinrich Bergstresser / DW21 Ekim 2004

Irak’ta şimdiye kadar 24 yabancı rehine öldürüldü. Bir o kadarı da hala rehin. ABD, İngiltere, Türkiye, İtalya, Bulgaristan, Nepal, Endonezya, Makedonya... Rehineler farklı ülkelerden geliyorlar... Irak’ta son olarak Irak pasaportu da taşıyan İrlandalı Margaret Hassan kaçırıldı. Margaret Hassan’ın kaçırılması Amerika ve Avrupa’nın gazetelerinde bir anda manşet oldu. Oysa rehine Lübnan ya da Makedonya vatandaşı olduğunda, haber ya iç sayfalarda kısa haber olarak geçiştiriliyor ya da hiç ”görülmüyor”. Deutsche Welle’den Heinrich Bergstresser, ”rehineler arasında ayrım yapılıyor mu” sorusuna cevap arıyor:

https://p.dw.com/p/Aa0N

"İnsanlar eşitir, bazıları daha eşittir. İngilizce‘den dünyanın pek çok diline farklı şekillerde uyarlanan bu sözü Irak’taki mevcut ortamda da gözlemek mümkün. Militanlar başlarına silah dayadıkları farklı kökenlerden insanları rehin alıyor ya da katlediyor. Ama olayın yankısı her zaman aynı oranda olmuyor.

Özellikle Avrupa’nın ve Amerika’nın belli başlı ülkelerinden gelmeyen kişilere yönelik şiddet eylemleri, dünya medyasında yeterince yer bulamıyor. Irak’ta yalnızca silahlar konuşmuyor; aynı zamanda korku, tiksinti ve röntgencilik gibi en ilkel duygularımızı harekete geçiren eylemlerin sergilendiği bir medya savaşı yaşanıyor.

Irak’ta madalyonun iki yüzü iç içe geçiyor. Becerikli strateji uzmanları kendilerinden hem siyasi hem de askeri anlamda kat be kat güçlü bir düşmanı, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerini alt edebilmek için öyle basit ama aynı zamanda barbarca yöntemler uyguluyorlar ki, kim adi suçlu kim sim siyasal eylemci, kim iyi kim kötü ayırd etmek imkansız hale geliyor.

Uluslararası medya, rehin alma eylemleri, kafa keserek idam etmeler, rehineler karşılığında fidye tahsil etmeler, intihar eylemleri, suçlularla pazarlık yapılan müzakere masaları... Evet, bütün bunlar, Irak’ta faaliyet gösteren grupların başvurdukları araçlardan bazıları.

Modern savaş stratejileri terminolojisinde bunun adı ”asimetrik savaş”tır. Irak’taki militanların ne tankları ve füzeleri, ne de B-52 bombardıman uçakları, ”savaşan şahin”leri var. Militanlar bu silahlara değil, bir göreve ve hakka sahip olduklarına sıkı sıkıya inanıyorlar: Ülkelerinden yabancıları kovmak için düşmanın silahlarıyla değil, kendi silahlarıyla savaşıyorlar.

Düşman, bilinçli olsun olmasın, korkunç oyunda kendi payına düşeni oynuyor. CNN, BBC ve El Cezire gibi kuruluşlar, bir yandan reyting kovalarken bir yandan da habercilik yapma mecburiyetiyle karşı karşıya. Siyasetin de bu oyundan kazancı var; icraatları, bu tür haberler sayesinde meşruiyet kazanıyor. Rehin alma eylemlerini düzenleyen militanlara gelince: Onlar da, savaşın gidişatını kedi lehlerine çevirebilmek için orta vadede uluslararası kamuoyunun desteğine ihtiyaç duyuyor.

Destek, işte bu haberlerle geliyor. Yaşanan kanlı ve adaletsiz savaşta, uluslararası kamuoyunda önemsiz olarak addedilen ülkelerin vatandaşları da kaçırılıyor. Ama onlar en fazla istatistiklere birer rakam olarak ekleniyor. Ya da en fazla huzursuzluğun biraz daha artmasına kaynaklık ediyorlar. Ancak asıl gürültüyü, Nick Berg, Kenneth Bigley, Kim Sun-il gibi büyük balıklar koparıyor. Büyük balıklar listesine Margaret Hassan da eklenecek gibi görünüyor. Bu tür isimler, bir yandan asimetrik savaşın devamını mümkün kılıyor; diğer yandan Batı toplumlarına Orta ve Yakın Doğu bölgesine yönelik daha farklı bir stratejiyle yaklaşmaya zorluyor.

Kuşkusuz rehineler ve bu pis savaşta hayatını kaybedenler açısından bütün bunların pek bir anlamı yok. Ancak Irak’taki savaş, ölümde dahi milletler arasındaki hiyerarşinin varlığını koruduğunu ortaya koyuyor."