1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Berlinale'de ödüller sahiplerini buldu

Aydın Üstünel / Berlin20 Şubat 2006

Beyazperdenin kalbi 11 gün boyunca Almanya'nın başkenti Berlin Filim Festivali Berlinale’de, Altın Ayı Ödülü sahibini buldu. 56. Berlinale’de büyük ödül Balkanlar'a gitti ve Bosna Hersek'ten Altın Ayı yarışına katılan “Grbavica” en iyi film seçildi. Berlin’den Aydın Üstünel’in izlenimleri…

https://p.dw.com/p/AaRB
Berlinale'de En İyi Film Ödülü, Bosna Hersek yapımı Grbavica'nın oldu
Berlinale'de En İyi Film Ödülü, Bosna Hersek yapımı Grbavica'nın olduFotoğraf: AP

56. Berlinale’de büyük ödül Balkanlar'a gitti ve Bosna Hersek'ten Altın Ayı yarışına katılan “Grbavica” en iyi film seçildi. Berlin'deki uluslararası jüri, böylece bu yıl da hem siyasi söylemi olan hem de sinema açısından doyurucu bir filmi ödüllendirmiş oldu. Altın Ayı'yı kazanan "Grbavica" savaş travması ekseninde dönüyor.

Saraybosnalı Esma’nın 12 yaşındaki kızı Sara, okul gezisine gidecektir ve annesinden, bu geziye bedava katılabilmek için babasının savaşta şehit düştügüne dair belgeyi ister. Ancak ortada ne böyle bir belge, ne de savaş kahramanı bir baba vardır. Genç kızın ısrarları üzerine acı gerçek ortaya çıkar. Sara, bir aşkın meyvesi değil, esir kampında tecavüz sonucu hamile bırakılan Esma’nın zorla dünyaya getirmek zorunda kaldığı çocuktur.

Yönetmen’in gözünden

“Grbavica”nin 31 yaşındaki yönetmeni Jasmila Zbanic, ilk çocuğunu doğurduğunda, yasadığı duygu selinin kendisini şoke ettiğini ve sevgiyle yoğrulan bir hamileliğin, daha önce tasavvur bile edemeyeceği yoğunlukta bir deneyim olduğunu, ancak lohusa dönemi bitmeden, bu deneyimin tam tersini yaşayan tecavüz kurbanları hakkında kafa patlattığını ve senaryoyu kaleme almaya başladığını belirtiyor. “Grbavica“ ise Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da bir semtin adı. Ancak bu sözcük aynı zamanda ''kambur kadın'' anlamı da taşıyor ve filmde de tecavüzle karşılaşmış kadınların taşıdığı yükü ifade ediyor.

Yönetmen ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada, savaş suçlularının Avrupa'da hala serbest olabildiklerine dikkati çekti. Bosna'daki savaşın 13 yıl önce bittiğini, ancak Radovan Karadziç ve Radko Mladiç gibi savaş suçlularının, hala Avrupa'da serbestçe yaşayabildiklerini vurgulayan Zbanic, 1992-1995 yılları arasındaki savaşta sistemli bir biçimde 20.000 Bosnalı kadına tecavüz edilmesinin ve yaklaşık 100.000 kişinin öldürülmesinin suçlusu olan bu kişilerin hala yakalanmadığına dikkati çekti ve "Burası Avrupa ve hiç kimsenin, onların yakalanmasıyla ilgilendiği yok. Umuyorum bu film ve ödül, bu durumla ilgili fikirlerinizi değiştirir" şeklinde konuştu.

Jüri Büyük Ödülü

Bir anlamda ikincilik ödülü sayılan Jüri Büyük Ödülü ise iki film arasında paylaştırıldı. Bir kadın ile kadınlığın eşiğindeki bir transseksüel arasındaki ilişkiyi anlatan Danimarka - İsveç ortak yapımı "Bir sabun" ve Tahran’da oynanan Dünya Kupası Eleme maçını gizlice seyretmek icin erkek kılığına girerek stadyuma sızmaya çalışan bir genç kızın hikayesini beyazperdeye aktaran İran filmi "Ofsayt", birer Gümüş Ayı'ya layık görüldü.

Bu yılki Berlin Film Festivali’nde İran’dan tam 6 film gösterilmesi, ülke dışında yaşayan İranlı yönetmenlerin yoğun tepkisini çekmiş, İranlı-Avrupalı Sinemacılar Kulübü, festival yöneticisi Dieter Kosslick’e açık bir mektup yazarak, bu filmler ile istemeden de olsa yaklaşık 30 yıldır dünyayı tehdit eden ve Yahudi düsmanı bir çizgi izleyen faşist bir rejime destek verildiğini iddia etmişti.

Bu suçlamaları geri çeviren Berlinale yönetimi ise festivalde gösterilen filmlerin hiçbirinin Tahran yönetiminin desteğini almadığını belirterek, programa alınan yapımların, propaganda içerikli veya rejim çizgisinde olmadığını, aksine İran halkının sorunlarına ışık tutan eleştirel eserler olduğunu kaydetmişti. Bu arada "Bir sabun"un yönetmeni Pernille Fischer Christensen, bu yıl ilk kez konulan ve en iyi "ilk film"e verilen 25 bin Euro'luk ödülün de sahibi oldu.

Diğer ödüller

En İyi Yönetmen Ödülü ise başında en fazla yankı uyandıran festival filmine imza atan isimlere verildi. Haklarında resmi bir suçlama olmadan 2 yıl boyunca tartışmalı Guantanamo üssünde tutulan İngiliz vatandaşı üç Müslüman'ın hikayesini anlatan "The Road to Guantanamo", filmin yönetmeni Michael Winterbottom ve filmin kurgusunu yapan Matt Whitecross'a birer Gümüş Ayı kazandırdı.

En iyi oyuncu ödülleri ise Almanya'da kaldı. Erkeklerde Moritz Bleibtreu, "Elementarteilchen" adlı filmi, kadınlarda da Sandra Hüller, "Requiem" filmindeki rolüyle beyazperdedeki en iyi performans seçildiler. "Özgür irade" adlı filmde bir tecavüzcüyü canlandıran Alman aktör Jürgen Vogel ise filmdeki rolü, ayrıca yapımcı ve senarist olarak sergiledigi "olağanüstü sanatsal performansı" nedeniyle özel bir Gümüs Ayı ödülü aldı.

Gümüs Ayı en iyi film müziği ödülü, Çin yapımı "Isabella"ya, "Sinema sanatında yeni perspektifler açan" bir film için öngörülen Alfred Bauer Ödülü ise yönetmenliğini Pernille Fischer'in yaptığı "El Custodio" adlı Arjantin - İspanya-Almanya ortak yapımına gitti. Uluslararası Film Elestirmenleri Birliği ise Berlin Neukölln'deki Türk çeteleri konu eden Detlev Buck imzalı "Knallhart"i Panorama bölümünün en iyi yapımı seçti.

Türk sineması temsil edilmedi

Bu sene Berlinale'de Türk sineması temsil edilmedi. Ama yine de ödül kazananlar listesinde Türk isimlere rastlamak mümkün. Almanya'da yaşayan Türk kökenli yönetmenlerden Bülent Akıncı, "Der Lebensversicherer - Hayat sigortacısı" adlı film ile Fransız televızyon kanalı TV5, Alman - Fransiz Gençlik Örgütü ve Uluslararası Berlin Film Festivali'nin ortaklasa verdiği „Dialogue en perspective“ adlı ödüle layık görüldü. Ayrıca İngiltere - Türkiye ortak yapımı "37 uses for a dead sheep" adlı belgesel, Caligari ödülünü kazandı.